nous sommes heureux maintenant partie 2

400 49 4
                                    

Oy ve yorum yapmayı unutmayın<3

"Hadi uçağı kaçırıcaz."
Minho sıkı sıkıya tutuğu pembe saçlıyı ve orta boylu valizi peşinden sürüklerken arkadan gelenlere bağırmıştı.

"Minho sakin ol sevgilim daha bir saat var uçağın kalkmasına."
Sevgilisinin sakinleştirici sesi ile birazda olsa yavaşlamıştı.
"İsteyerek yapmıyorum ki çok heyecanlıyım.  Hâla ailenin nasıl bir tepki vereceğini bilmiyorum ve korkuyorum."

Jisung onu anlayabiliyordu. Kendiside çok heycanlıydı. Ailesi yargılayıcı insanlar değildi bu yüzden gay olmasını sorun etmemişlerdi. Ama onlara haber vermeden  koreye gittikten sonra kendisini nasıl karşılayacağını bilmiyordu.

Yapacağı en iyi şeyi yapıp turuncu saçlının tutuğu eli daha sıkı tutu. İkiside bunun anlamını biliyordu.
Her şartta  yanına olacağım.

Valizlerini teslim ederken de, pasaportlarının güvenlik görevlilerine gösterirkende , uçağa binip oturacakları yere otururken de ellerini ayırmamışlardı.

Altı saatlik yolculuğunun ikinci saatinde kullandığı ağır ilaçlar yüzünden başını sevgilisinin omzuna koyup uyumuştu.
Minho ise omzunun üstündeki pembe saçlara bir kaç öpücük koyup elleri arasındaki elle oynamaya başlamıştı.

Onlarla beraber gelen altı kişi birbirleri ile sohbet ederken en sessizleri Chandı. Bir gözü sürekli jisungun üstündeydi.
Tekrar dönüp ona bakmak istiyor yapacağı sırada da jeongin onu anlamış gibi engelleyip  konuşturmaya çalışıyordu.

Yaptığı planla en büyüklerinin dikkatini kendi üstüne çekmeye başarmıştı.

...

Yolculuğun sonunda birbirine yaslı şekilde uyuyan minho ve jisungu uyandırmış ve  internetten kiraladıkları büyük araca binip otele varmışlardı.

Aslında ilk başta direk pembe saçlının evine gitmeyi düşünselerde han ailesinin vereceği tepkiyi bilmedikleri için otele yerleşmiş ve öncü olarak jisung ve Minhoyu göndermişlerdi.

Jisung kolundaki saate baktı. Cumartesi sabahı  saat dokuz. Annesi ve babası çoktan emekli olmuştu. Bu yüzden hafta sonu işe gitmeyen en büyük oğullarıyla kahvaltı yapıyor olmalılardı.

Yaptığı o hatayı yapmasaydı şimdi belki kendisi de onların arasında olup eskiden yaptığını yaparak onları güldürebilirdi.

Kapının önünde  durmuş sağ kolunu zile basmak için kaldırmıştı ancak bunun için gücü kendisinde bulamamıştı. minho avcunu içinde  kasılan teni hisseder hissetmez kendisi uzanıp zile basmıştı.
Çalan yüksek sesli zil pembe saçlıyı ürkütüp bir iki adım geriletmişti.

İçerden abisinin kalın sesi kulaklarına iliştiğinde ise gözleri dolmaya başlamıştı.

"Ben bakıyorum!!"

Kapıya doğru gelen adımlar nefesini keserken minho avcunun içindeki eli okşuyordu. Jisungun hissettiklerinin yanında kendi hisslerinin pekte bir önemi yoktu şuanlık.

Açılan kapıyla yüzü beliren jisungun  kopyasıyla minho derince yutkundu.

Young hyun karşında gördüğü pembe saçlı eski haline oranla oldukça zayıflamış kardeşine baktı bir süre. Nasıl tepki vermeliydi? 

"Hyung?"
Abisinin  donmuş suratına baktı jisung ondan bir tepki gelmemişti.
Gözlerine doldurduğu yaşlar yanaklarında akmaya başladığında arkadan annesinin sesini duydu.

"Young kimmiş?"
Oğlunun arkasından gelen kadın kapının önünde gördüğü bedenle büyük oğlunu kenara çekmiş ve hızla ağlayan küçük oğluna atılmıştı.
"Nerdeydin? Nerdeydin! seni çok aradım her yerde aradım. Ama sen hiç bir yerde yoktun. Herkes öldüğünü söyledi. O Piç bile geri döndü ama sen geri dönmedin."

nepenthe MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin