jeongguk, yarıyıldan sonraki okulun ilk gününde sınıftaki nöbetçi öğrenci olması nedeniyle etrafı toparlarken tek başınaydı. sıraları düzenlemiş, atılması gereken çöpleri atmış ve yerleri süpürmüştü. şimdi ise öğretmen masasının arkasındaki dolabın içini toparlıyordu. dosyaları ve ders için gerekli bazı malzemeleri çıkarıp öğretmen masasına koydu. rafları sildikten sonra havalanması için dolabın kapaklarını açık bıraktı, kalçasını sıraya yasladı ve havalandığından emin olana dek dinlenmeye karar verdi. gözlerini boş dolabın içine dikmişti, elleri kucağındaydı ve biraz kambur duruyordu. yorgundu. okula gelmeyi ve yeni döneme başlamayı istememişti. yeniden büyükbabasıyla birlikte onun garajında ıvır zıvır tamir etmeyi, çalışmadığı halde asla atmadığı külüstür arabasının içinde oturup göl manzarasını izlerken onunla geçmişten bahsetmeyi istiyordu. tam şu an büyükannesi tarafından tembellik ettiklerine dair azarlanıp yemek için eve çağrılmalıydı. bu iki hafta onun için mükemmel bir kaçış olmuştu, şimdi ise eskisinden daha isteksizdi. sürünerek gelmişti okula neredeyse, adımları geriye geriye gitmişti hep.
ne kadar öyle durdu bilmiyordu ama açılan sınıf kapısıyla başını çevirdi ve gelene baktı. gördüğü kişiyle dudaklarını birbirine bastırdı ve oturduğu yerden kalkarak ona doğru döndü.
"hey."
"hey..."
taehyung tam karşısındaydı. iyi görünüyordu, yaşananlardan etkilenen sadece kendisi sandı bir an için ama taehyung'un gözlerine baktığından en az kendisi kadar onun da yorgun olduğunu görebilmişti. iç çekmemek için kendisiyle savaştı.
"nasılsın görüşmeyeli?" diye sordu taehyung, ellerini kotunun iki yanına sürttü. çekingen görünüyordu ama yine de gözlerini jeongguk'un yüzünden çekmiyordu. onu özlemişti.
"iyiyim. sanırım..." geveledi bir şeyler. sonra kaşlarını kaldırdı. "sen? sen nasılsın?"
"hm... iyiyim, yani-" sustu. kimi kandırıyordu ki? iyi falan değildi. jeongguk ile görüşmedikleri zaman içinde yoongi ile konuşmuş, ona olanları anlatmıştı. yoongi neredeyse minkyu ile bir kavgaya girişecekti, onu zor tutmuştu. bunun dışında minkyu neredeyse her gün kapısına gelmiş, onunla konuşmaya çalışmıştı. annesi bir kere kendisine haber vermeden minkyu'yu eve aldığı için minkyu ile o günden sonra ilk kez konuşmak zorunda kalmış ve büyük bir şekilde tartışmışlardı. birbirlerini çok fena kırmışlardı. eskisi gibi olmayı ummuyordu elbette ama yine de en azından eski arkadaşlıklarına olan saygılarından dolayı seviyeli bir şekilde konuşmayı keserler sanmıştı. minkyu ise buna izin vermemişti, sürekli birilerini kötüleyip durmuş ve kendisini övmeye başlamıştı, ki bu taehyung'u delirten bir diğer şeydi. minkyu böyle değildi, birlikte bir çocukluk geçirmişlerdi ve minkyu'nun hangi noktada değiştiğini çözemiyordu. ne zaman böyle sinsi ve sadece kendini düşünen biri olmuştu? oyun arkadaşı, sırdaşı, kendinden çok düşündüğü kişi gitmiş yerine bir canavar gelmişti sanki. hiç susmamış, taehyung'a konuşma fırsatı bile vermemişti. oysa bu asıl taehyung'un hakkıydı. ona kızmak, nasıl yaparsın böyle bir şeyi diye sormak istemişti. hadi beni geçtim, jeongguk'un duygularıyla oynarken hiç mi durup düşünmedin, bunun dönüşü yok, onda hayatının sonuna dek unutmak isteyeceği kötü bir iz bırakacağım diye hiç mi düşünmedin diyerek bağırıp çağırmak istemişti.
ancak dudaklarından çıkan tek şey sessiz bir 'seni sevdi, seni seven bir kalbe bunu nasıl yapabilirsin?' olmuştu ve cevap olarak aldığı şey ise içi boş bir 'ben de seni sevdim.'den fazlası değildi. ondan sonra bile hâlâ jeongguk'u savunmakla suçlanmış, bunun için bir de azar yemişti. taehyung onu dinlerken hayal kırıklığını hiç böyle derinden hissettiğini hatırlamıyordu.
iyi değildi. taehyung iyi değildi ve o da jeongguk gibi iyi olmadığı halde iyiyim demenin daha kolay olduğunu biliyordu.
bir süre aralarında rahatsız edici bir sessizlik oldu. taehyung bunu sevmemişti, en başında bile jeongguk'un yanında hep daha rahat olmuştu. onunla sataşır ve onun da kendisine laf atmasını zevkle karşılardı. şimdi ise iki yabancı gibilerdi.
en sonunda "öğrenmek istiyorum." dedi taehyung çaresiz bir şekilde. sınıfın ortasında durmak yerine jeongguk ile karşı karşıya gelmek istediği için ona doğru birkaç adım attı. "minkyu tüm bu şeyleri benden çalmasaydı- seninle konuşan ilk ben olsaydım nasıl olurdu öğrenmek istiyorum."
"taehyung..." jeongguk kocaman açtığı gözleriyle kendisine yaklaşan çocuğa bakıyordu. onun ne demek istediğini kavraması biraz zamanını alacak gibiydi çünkü her şey çok yeniydi ona göre. geride bıraktıkları yarıyıl tatilinde taehyung ile arada mesajlaşmış olsa da genellikle yalnız başına kalıp toparlanmaya çalışmıştı. ne minkyu'yu düşünmek ne de taehyung'u düşünmek ona iyi gelmiyordu. başına gelen şey yenilir yutulur cinsten değildi, kalbinin böylesine kırılabileceğini ilk kez öğrenmişti. çevresinde çok insan olmadığı için ve onların da kesinlikle kalbini kıracak türden insanlar olmaması bunu geç öğrenmesini sağlamıştı.
"mesajımda..." dedi taehyung. "ciddiydim. biliyorum. bu senin için kolay değil ama nasıl bir çift olurduk?"
"taehyung- hayır," jeongguk bir adım geriye gitti refleksle. yüzü hissettiği duygularla buruşmuş, elini kalbinin üzerine atma ihtiyacıyla dolmuştu ama bunu yapmak yerine yumruğunu sıkmakla yetindi. midesi bir anda burkulmuştu. ruhsal ağrısı öyle bir seviyedeydi ki, bu ağrı fiziksel olarak da tepki gösteriyordu. taehyung kötü biri değildi, bunu biliyordu, dahası buna emindi fakat jeongguk yeniden bir kalp kırıklığıyla mücadele edebileceğini sanmıyordu. belki taehyung onun kalbini kırmazdı ama yalnızca üç hafta geçmişti yaşananların üzerinden, yeni bir yola çıkmak ve geçmişi unutmak o kadar kolay gelmiyordu ona. en azından jeongguk bunu yapamazdı. üstelik minkyu, taehyung'a aşıktı. jeongguk'un yanında olduğu her an taehyung'u düşünüyor, onu seviyordu. tüm bu olanları bir anda boş verip taehyung ile bir şeyler deneyemezdi, bunu doğru bulup bulmamasıyla da alakası yoktu. taehyung'a bakıp eksiklerinin daha da yüzüne vurulmasını ve bir kişi için daha ona denk miyim ki diye düşünerek kafayı yemeyi istemiyordu. "üzgünüm." dedi. "üzgünüm, buna hazır değilim."
taehyung sessiz kalarak jeongguk'un yüzünde dolaştırdı gözlerini, sonra burukça gülümsedi. "haklısın. bencillik ettim, sana bu şekilde gelmem... asıl ben üzgünüm." eliyle yüzünü ovuşturup saçlarını geriye doğru attı. "düşüncesizce davrandım. sadece şu üç haftada seni özledim ve- duygu patlaması? sanırım öyle bir şey yaşadım." kıkırdadı ama bu kulağa öyle mutsuz gelmişti ki jeongguk dudaklarını büzdü istemsizce. "üzgünüm jeongguk. sanırım şimdilik sınıfıma gitsem iyi olur, sonra haberleşiriz."
"hm..." jeongguk başını salladı. taehyung arkasını dönüp giderken jeongguk yalnızca izleyebildi. koca sınıfta tek başına kaldığında derin bir nefes almak için göğsünü şişirdi, ne yapacağını bilemez bir şekilde yerinde kıpırdandı ve en sonunda ellerini yüzüne kapatıp sakinleşmeye çalıştı. bunu hak etmemişlerdi. arada bir yerde kalmayı, duygularıyla mücadele etmeyi ve üzülmeyi hak etmemişlerdi. minkyu'dan nefret ediyordu. onları böyle bir duruma düşürdüğü için çok ama çok nefret ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hot n cold | taegguk
Fanfictionjeongguk sevgilisinin en yakın arkadaşı olan taehyung'tan gerçekten hoşlanmıyordu. genellikle texting