Sabah olmuş ve kampa gitme zamanı yaklaşmıştı. Dün geceki çağırma ayininden sonra ikili kendi hallerine çekilmiş ve günü bu şekilde bitirmişlerdi.
Katherine, hala yeni bir ruh çağırmak istiyordu ama şimdilik bununla uğraşacak enerjiyi kendinde bulamamıştı.
Kino ise daha önce başladığı kamp hazırlığını tamamlayarak sabaha bir iş bırakmamıştı. O yüzden şu an sadece vaktin gelmesini bekliyordu.
Bir süredir Kevin'ı görmüyordu ve eğer ufak seyahat planını gerçekleştirirse bir süre daha göremeyecekti. Bu yüzden bu kampın zamanlamanın çok iyi olduğunu düşünüyordu.
Katherine'in yardımları ile elde ettiği başarı yanında büyük bir iş yükünü de getirmişti ve yayınevleri popüler olduğu bu dönemi sonuna kadar sömürmek adına ondan sürekli bir şeyler yazmasını istiyorlardı. Bu yüzden de Kevin ile pek görüşme fırsatları olmuyordu.
Zavallı Liz ise Kino ve yayınevleri arasında kaldığı için zor zamanlar yaşıyordu. Başkası olsa belki Kino'ya editörlük yaptığı için pişman olurdu ama Liz başarıyı kovalamayı seven birisi olduğu için bu durumdan belki de Kino'dan bile daha fazla memnundu.
Kevin ise arkadaşının sonunda çabalarının sonucunu almasından fazlasıyla mutlu olmuş ve her zamanki gibi onun en büyük destekçisi olmaya devam etmişti. Mevcut durumda aynı zamanda Katherine'in de en büyük destekçisi oluyordu.
Katherine hakkında ise hala Kevin ile konuşmamıştı ve Sue'nin mekanındaki o günden sonra, dolaylı yoldan bile olsa konusunu açmamıştı. Bazen arkadaşından bu kadar büyük bir şey saklamak Kino'yu rahatsız ediyor, durumu olduğu gibi anlatmak istiyordu ama yapamıyordu.
"Bence artık anlatabilirsin Kino, biliyorsun Kev'i severim. Artık onunla da muhabbet edebilsem iyi olurdu yani."
Katherine ile konuşmaya alışan Kino, bazen farkında olmadan sesli bir şekilde düşünmeye başlıyordu ve bu da o anlardan biriydi. Katherine ise her zamanki gibi oradaydı ve söylediklerini duyup kendi kendine cevap hakkı tanımıştı.
"Elbette, neden olmasın." "Merhaba Kev, ben Kino. Yoksa Katherine mi demeliydim? Kafamdaki ses de selam vermek istedi de önce hangimizin adına konuşsam bilemedim." Bu saçma dialogla bile başına hafif bir ağrı girmişti ve alnını ovuşturarak devam etti.
"Ben seni kabul etmiş olabilirim -ki ben de hala tam olarak kabul edemedim- ama bu demek değil ki diğerleri de bunu yapabilsin."
"Eğer Kevin'a senden bahsedersem kafasında direkt deli konumuna düşebilirim ve bu istediğim en son şey. Yani hayır, hala senden kimseye bahsetmiyoruz."
Sürekli onu reddetmekten bahsetmenin Katherine'in moralini bozduğunu bilen Kino, istemeden de olsa ağır konuştuğunu fark etti ve anında dediklerinden pişmanlık duydu.
"Özür dilerim Kat, öyle demek istemedim." Katherine bir süre duraksadı ve içindeki kırgınlığı bastırmaya çalıştı. Sesine her zamanki tonunu vermeye çalışarak neşeli bir şekilde devam etti.
"Biliyorum Kino, sorun değil. Endişelerini anlıyorum, neredeyse bir senedir kafandayım sonuçta." Bunu hüzünlü bir ton ile söyleyip biraz duraksamıştı.
"Bugün bütün gün rahibin yanında olacağım. O yüzden iletişimi kapatmam gerekecek. Dikkatimin dağılmaması gereken bir işle meşgul olacağız ve iletişim açıkken seni dinlemeden edemiyorum biliyorsun. Kampta iyi eğlenceler." Ve Kino daha ağzını açamadan iletişimleri kapanmıştı.
Kino hayatında duyduğu en büyük pişmanlıklardan birini hissetti ve koltuğa çökerek söylendi.
"Ne halt ettim ben."