Sonra, oldukça hızlı bir şey eline vurdu Ve silahı düşürmesini sağladı. Dikkatli baktığında bunun bir kadın olduğunu görebilmişti.
“Ufaklık!”
Kadını direkt yılan ile birlikte gördüğü topuklu ayakkabı izleri ile bağdaştırabilmişti, ama beyni bu ani hızla hata vermiş durumdaydı. Beklediği şey vampir değildi ama karşısındaki her ne ise, vampir kadar hızlıydı. Silkelendi ve hızla üstüne atladı.
Kadın direkt o yönde yere yıkıldığında hala yılana bakıyordu. Silkelenip toparlandığında daha önce Lucas’ın karşılaşmadığı bir güçle yukarı çıktı, “Yılanımı vurdun!” diye haykırdı.
Lucas onu boğazından tutup ittirmeyi denerken baldırına sert ve hızlı bir tekme atıp boğuşmaya başladı. Bu sırada diğer polisler de arabalarından iniyordu, bunu kapıların kapatılırken çıkarttığı seslerden anlayabilirdiniz.
Kadın bu sesi duyunca tısladı ve bir anda Lucas’ın kafasına vurup kayboldu. Yılanı da almıştı ancak bu normal bir vampirden beklenmeyecek bir hızda gerçekleştiğinden hangi yöne gittiğini anlamak pek mümkün değildi.
Zaten Lucas bu kadar hızlı olmasa da anlayamazdı, başı dönüyordu. Hayatında daha önce hiç karşılaşmadığı bir güç kafasına uygulanmıştı.
Chris mutfağa girdiğinde baygın olması da bu yüzdendi. Genç adam hemen iş ortağının yanına çöktü, arkasından gelen polisler de ev sahibinin olduğu yere koştu.
Piton ölmek üzereyken bile onu sıktığından, ne yazık ki ev sahibi kurtarılamamıştı. Bu yüzden öncelik Lucas’a verildi ve ambulansa sevk edildi. Yanından ayrılmayan Chris onun neyle karşılaştığını merak ediyordu.
Fakat bunu öğrenmesi için soğuk, yağmurlu ve karanlık bir Manhattan gecesini atlatması gerekmişti. Gerçi, pek bir şey öğrenemedi çünkü Lucas ona saldıran şeyi göremediğini söyledi. Daha göremeden saldırıya uğramış ve bayılmıştı, en azından anlattığı buydu.
Chris ona olay yerindeki bulguları aktarırken yerdeki piton kanından bahsetti.
“Yılanın geçtiği yerlerde kan izi bırakması lazım, dolayısıyla da bulunması. Ne yazık ki izler evde bitiyor.. bu nasıl mümkün olabilir?"
"Belki baygın olduğum süreçte yılanın sahibi gelip onu kaldırarak götürmüştür?" dedi arkasına yaslanıp dikleşirken. "Bana saldıran ve bayıltan da oydu muhtemelen."
“Gördüğün herhangi bir detay yok mu? Ne bileyim.. dosyanın çözümüne yardımcı olacak bir detay?"
"Şey.. yoktu. Sadece kadın olduğunu düşünüyorum, bir de bu konular hakkında eğitim almış olabilir çünkü çok hızlı hareket ediyor. Beni kolayca nakavt edecek kadar da güçlü."
Chris, bunları elindeki kağıda not ettikten sonra yarım ağız bir şekilde gülümsedi.
“Doktorlar hızlı iyileştiğini söyledi, senin adına sevindim. Akşam pansumanın varmış."
"Pekala, bilgilendirme için sağol." Omzunu sıvazladı ve gülümsedi, yaralanmanın bu yönünü sevmiyordu işte. Dikkat çekecek kadar kısa sürede iyileşiyordu. Muhtemelen yarayı kontrollü bir şekilde tekrar açması gerekecekti.
Nihayetinde akşam hemşire yaraya bakmak için geldiğinde bunu cidden yapmıştı. Kimseye 3 saat içinde iyileşen bir yarayı açıklayamadı. Bu sırada Chris elinde bir sürü dosya ile geri geldi.
“Hastasın ama ben sana iş getirdim!"
"Pekala, hemen bakıyorum," dedi ve dosyayı incelemeye başladı. Bir yandan da yanağının içini kemiriyor ve düşünceli düşünceli bakıyordu.
Bu dosyalarda Hermes Company ile davalı olan tüm kadınların resimleri ve geçmişleri bulunmaktaydı. Chris belki bir şeyler çıkar diye böyle bir yönteme başvurmuştu.
Lucas bunu takdir etmişti ama çok gergindi. Neredeyse stresten kendini yiyip bitirmek üzereydi ve uzun zamandır kan içmediği için diş etleri de sızlamaktaydı, odaklanamıyordu. Yine de denedi.
Chris’de aynı işi yapıyor ve geçmişlerinde herhangi bir askeri eğitim olanları ayırıyordu. Sonra bir dosyayı ona gösterdi ve güldü.
“Düşünsene şu kızmış, öldüğüm için mutlu falan olurdum aslında."Gözleri kocaman olurken yutkundu, tuhaf bir his genzini yaktı. O kız karşısında duruyordu işte. "İsmi ne bunun?" dedi dudakları kururken.
“Hmm.. Diana. Diana Dettloff.”
Ona tuhaf bir ifadeyle bakıyordu, bunun sebebi fotoğrafın altında büyük ve kalın bir punto ile kızın isminin yazılı olmasıydı.
"Ah.. ismi yazıyormuş, görmedim." tekrar yutkundu ve gözlerini kırpıştırdı, onu bayıltan kişinin bu olduğunu söylemeli miydi? Irkını tehlikeye atmış olur muydu? Masum insanlar peki? Koskoca bir ırkı saçma şirket cinayetleri için riske atmalı mıydı? İstediği zaman kıza ulaşabileceği kesindi. Tüm bilgiler burada yazıyordu.
Bunu yapmadı. Sadece onayladı. "Güzel kadın, aklımı başımdan aldı doğrusu."
Chris onayladı ve dosyayı hiç düşünmeden diğerlerinin yanına attı.
“Üzgünüm ama bulduğumuz deliller bir şüpheli bulmaya yeterli değil.. daha sıkı çalışmalıyız.""Ben de üzgünüm adamım, elimden hiç bir şey gelmez." gerindi ve biraz daha gevezelik etti, konuyu uzaklaştırmaya çalışıyor gibiydi ve öyleydi de.
Neyse ki bu çabası hızlıca işe yaradı. Chris hemen gevşekliğe vurmuş ve dosyaları falan da unutmuştu.
Arkadaşının bu yönü, Lucas'ın en sevdiği ve aynı zamanda sevmediği tarafı olabilirdi ama şu an kesinlikle bayılıyordu. Akşam onu bırakmış ve evine gitmişti. Böylece Lucas’ın kafasını dinlemeye ve olanları düşünmeye fırsatı oldu.
Yatağına uzanırken gözlerini yumdu. Hem vicdan azabı çekiyor, hem yaptığının en doğrusu olduğunu bildiği için rahatlıyordu ve duyguları karmakarışıktı. Diana ile karşılaşmak istemiyordu ama başka birine bu davayı verirse tüm ırkların ortaya çıkma ihtimali olurdu, biliyordu. Her şeyi biliyordu.
Bilmediği tek şey, hiç bir şeyi bilmediğiydi. Ama o sadece kızı bilmediğini sanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ
FantasyVampir olduğunu saklamaya çalışan Lucas, kendi türüne yardım etmek için dedektiflik yapmaktadır. Lakin bir gün masasına gelen dosya, hayatını sonsuza dek değiştirecektir.