Kapıdan gelen ağır sesler yaklaştıkça Rea soğuk terler dökmeye devam ediyordu. Kaskatı kesilmiş, sadece gelen yankılara odaklanmıştı.
Sonu görünmeyen karanlıktan gelen yankılar bir anda kesildi.
Rea, yaklaşan düşmanın durduğunu anlamıştı, ama niye durmuştu? Çok kısık bir gerilme sesi duyan Rea, bu tanıdık sesi anlamıştı. Bir yay sesi. Babasıyla gittiği avlarda sık sık kullandıkları o yay. Ateşli silahlar kullanmak fazla tehlikeliydi, çünkü çıkan ses çevredeki tüm potansiyel avları korkutup kaçırabilirdi. Bu yüzden eski usul tekniklere sık sık başvuruyorlardı.
Rea, gelecek olan tehlikeyi hızlıca sezebildiği için ilk hamleyi yapmaya hazırlandı.
Yayı gerdi, ardından ise gelen okun yarattığı rüzgârı kesen o ses kulaklarında yankılandı.
Rea, bu seslere uzun bir süre alışkındı. Bu düşünceler ona çok kısa bir zaman içerisinde nüfus ediyordu. Oku âdeta yavaş çekimde hissediyor gibiydi.
Beyni adeta tehlike diye çığlık atıyor, vücudu ise buna uyum sağlamaya çalışıyordu. İçgüdülerine bağlı yırtıcı bir hayvan gibiydi.
Gelen oka gözleriyle kitlendi. Her şey çok anlık gerçekleşiyordu ama bir şekilde altından kalkabileceğine dair inancı vardı.
Sol bacağından aldığı kuvvet ile sol öne doğru eğildi. Ok üstünden geçti ve arkasındaki duvara çarptı. Okun yarattığı ses arenada yankılanmıştı. Rea için henüz her şey yeni başlıyordu. İçindeki adrenalinin etkisi ile yanıp tutuşuyordu. Bu ateş, korkusunun karanlığını bile baskılıyordu.
Gözleri hala daha karanlığın içinde kayboluyordu. Bir an olsun ayırmamıştı, gözlerini bile kırpmamıştı.
Ve sonunda karanlıktan bir hareket görebildim, bir iskelet?
Bir insan iskeleti olduğuna eminim ancak, yürüyordu? Yürüyor ve ateş ediyordu?
Rea'nın dikkati tamamen dağıldı, gördüğü şeye anlama verememişti. İçinde bulunduğu durum komple bir saçmalık iken, kendisine saldıran şeyin bir iskelet olması Rea'nın kafasını bayağı bir karıştırmıştı.
Ancak bunun şu anda sırası değildi, karşısında bir av vardı ve kendisi de bir avcıydı, şu anda önemli olan tek şey buydu.
Rea, karşı saldırı için momentumunu bozmadan yarı koşar şekilde ilerlemeye başladı. Kapıya doğru ilerliyordu, attığı adımlardan tozlar havaya uçuşuyor arenayı duman kaplıyordu.
Rea, avına ilerlerken karşısındaki iskelet sırtındaki ok torbasından yeni bir ok çıkarttı, yayına oturttu ve ikinci bir atış için hazırlandı.
İskeletin vücudunun yarısı hala karanlığın içerisindeydi bu yüzden görmek zordu ancak bir zırhı olduğunu kestirebiliyordu. Kafası açıkta olduğu için kafatasını görmek içini ürpertiyordu.
Zırhı ise eklem noktaları deriden, göğsünün çevresini kaplayan kısımları metal plakadan oluşuyordu. Elindeki imkanlar ile saldırabileceği çok bir nokta yoktu.
Rea, yolu yarılamış iken iskelet ikinci saldırısını yaptı. Rea, yaklaştıkça vurulma ihtimali artıyordu.
Rea, kendisine doğru gelen oka karşı bir anda yavaşladı ve sol ayağını bir anda sağa çevirdi. Kendisi de bu esnada dönmüştü. Ani hamlesi ile kendisini oktan kaçırsa da sağ omzunun çizilmesinden kendisini koruyamamıştı.
Rea, acıyı çok net hissetmişti. Gerçek olamayacak kadar saçmaydı. Kolundan yavaşça süzülmeye başlayan kanı hissedebiliyordu.
Dudağını ısırdı. Durmaya niyeti yoktu.
İskelet bir yandan 3. Atış için hazırlanıyor olsa da, Rea çok yaklaşmıştı, iskeletin dibine varmıştı bile. Sol elini hafifçe ileriye uzattı ve hançeri tuttuğu sağ kolunu yumruk atarmışçasına gerdi. Koşarak geldiği için momentumunu da kullanmıştı. Sol ayağını tekrardan kullanarak kendini frenledi, sağ elinde ters tuttuğu hançeri iskeletin kafasına geçirdi. O kadar hızlı bir hamle yapmıştı ki bıçak kesmek yerine, saf güç ile iskeletin kafasını çatlatmıştı.
İskelet zaten zayıf olan eklemlerinden dolayı yere düşmüştü. Zırhının metal plakası yere değmesiyle birlikte çınlama sesi koridorun derinliklerine kadar yankılanmıştı.
Rea, bunu bir zafer olarak görmedi.
İskeletin üstüne oturdu ve elindeki hançer ile kafatasına darbeler indirmeye devam etti. Hırsını alamamış gibiydi. Belki de on kere sapladıktan sonra sakinleşti.
Kafatasını paramparça etmişti. Avcılık deneyimini tamamen unutup vahşi bir yırtıcı gibi rakibini parçalamaya oynamıştı. Rea ter içinde kalmıştı, saçları yüzüne yapışmış görüşünü kapatıyordu. Derin derin nefes alıp veriyordu, kalbi o kadar şiddetli atıyordu ki başını döndürüyordu. Oturduğu yerden kalktı ve eserine baktı.
İskelet artık hareket etmiyordu. En baştan hareket etmemesi gereken bir şeydi zaten.
Rea, eline baktığı zaman paramparça olmuştu, adrenalinden dolayı o esnada acı hissetmemiş olsa da inanılmaz derecede acıyordu. Kolundaki kanama da devam ediyordu, çok derin bir kesik olmasa da acıdığı gerçeği değişmiyordu.
Rea, istemsizce nefes alıp verirken sesler çıkartmaya başladı. Acıdan dolayı bayılacak gibiydi.
Nefes alıp verişi düzensizleşmeye başlamışken bir ses dikkatini dağıttı.
*Blink*
Öğreticiyi tamamladın.
Haha- ne kadar da komik.
Rea bunu söylerken gözleri kapanmaya başladı.
Kuleye hoş geldin.
Rea, olduğu yere yığılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Kulesi
FantasyDünyanın tam ortasına çakılan devasa boyutlarda bir kule ve onunla beraber gelen milyarlarca canavar insanlığı yok olma eşiğine getirdi. Ancak kulenin sistemi bu kadar da acımasız değildi, Dünya'da kalan rastgele insanları kendisine çekti ve meydan...