Çimenlerden çıkan hışırtı sesleri duyuluyor ve iğrenç bir kan kokusu etrafı sarmıştı. Ormandan koşan bir kadın dikkat çekiyordu. Elinde küçük bir bebek vardı. Kadın dik ormanda koştururken dikkat dağınıklığıyla ayağı kaydı ve ormandan yuvarlandı.
Gözlerini açtığında ise kan revan içindeydi. Buna rağmen ayağa kalkmaya çalıştı ve kaçmaya devam etti. Ancak unuttuğu bir şey vardı. O da kollarının arasındaki bebeğin bir ağaç dalında asılı olmasıydı.
Küçük bebek alacakaranlıkta ağladı ve iki gün sonra sesi kesildi. O günden sonra iki yıl geçmişti. Küçük bebeği kurtaran yaşlı bir adamdı. İki yıl önceki küçük bebeğin ismi Tang Yin'di. Tang Yin bir savaş esiri olarak alındı. Hayatı aşırı derecede kötüydü. Yetersiz beslenmeden dolayı bir deri bir kemikti.
Buna rağmen hayatta kaldı. Direndi ve açlıktan ölmemek için canlı fareleri kemirdi. Gördüğü solucanları ve çamurlu suları içti. Birçok kez hastalandı ancak buna rağmen ölmemişti.
Dört yıl daha geçti ve Tang Yin kendi yaşıtlarına kısa ve zayıf olmasına rağmen emekli bir komutanın aurasına sahipti. Ölümü binlerce defa geçirmiş biri olarak ölmek artık onun için sıradan bir şeymiş gibiydi.
Dört yıl daha geçti. Tang Yin bu dört yıl içinde savaş esiri statüsünü kaldırdı. Savaş kampındaki bütün herkesi öldürdü ve kayıplara karıştı. Ormanda ise eskisi gibi çiğ et yiyerek hayatta kalmıştı.
On yıl gibi uzun bir süre daha geçti. Tang Yin gençti. Dünyaca ünlü, kod adı "Ölüm" adlı suikastçı olmuştu. Şu ana kadar 15.600 suikasttan hepsi başarılıydı!
Otuzlu yaşlara geldiğinde ise çok güçlü bir hastalık yüzünden ölmüştü. Ancak bu zamana kadar yaşadığı hayatta kimsenin göremeyeceği olaylarla karşılaşmıştı. İnsanüstü refleksleri ve akıl almaz savaş stili dünya üzerinde tekti!
Tang Yin öldüğünde ne gariptir ki küçük bir bebeğin vücudunda gözlerini açtı. Etrafına bakındığında orta yaştaki adamın kucağında olduğunu fark etti. Orta yaşlı adam kendisine bakan Tang Yin'e baktı "Üzgünüm çocuğum. Annenizi koruyamadım... ancak bunun hesabını Ruh Salonundan alacağım! Ben Tang Hao ruhum üstüne yemin ediyorum!!" diye haykırdı. Ardından ise sakinleşerek kendisine baktı ve aklına bir isim canlandı "Tang Yin." dedi. O gün Tang Yin önceki yaşamındaki ismini bu yaşamda da devam ettirdi.
O günden sonra dört yıl bir çırpıda geçmişti. Tang Yin'in babasının adı Tang Hao'ydu. Ayrıca kendisinden iki dakika sonra doğmuş olan Tang San adlı kardeşe sahipti.
Tang San mavi saçlı ve mavi gözlü tatlı bir çocuktu.
Tang Yin ise kömür karası saçları ve gökyüzünden daha parlak mavimsi gözleriyle küçük yaşına rağmen tatlı ve yakışıklı bir çocuktu.
Tang Hao birkaç hafta önce Tang San'ın yemek yapabildiğini gördü. Bu yüzden artık iki çocuğa yemek yapmayı bıraktı ve kendi halinde içkisini içiyordu. Sadece köyden iş geldiğinde ya da yemek zamanlarında yatağından kalkardı. Bunun haricinde sadece içerdi.
Tang Yin her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde kalktı. Bu sırada arkasından bir ses duydu "Abi her zamanki gibi erkencisin." dedi. Tang Yin hafifçe gülümsedi ve Tang San'a bakarak "Sende öyle Tang San." dedi. İki kardeş birlikte evden çıktıktan sonra dağa vardıklarında ayrıldılar. Her sabah Tang San aynı saatte buraya gelir ve meditasyon yapıyordu. Tang Yin bunun neden olduğunu bilmiyordu. Kurcalamakta istemedi.
Tang Yin ayrıldıktan sonra yakındaki ormanda avcılığa çıktı. Elinde bir yay ve sırtında onlarca ok ile etrafta koşturuyordu. Birkaç haftadır kuş eti ve tavşan eti yiyorlardı. Bu da Tang Yin sayesindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Douluo Dalu : Ölümün Oğlu
FanfictionDouluo Dalu serisine yazılmış bir hayran kurgudur. Ana karakterimiz Tang Yin'dir. Kendisi mızrak ve tırpan kullanan bir ana karakter olacaktır. Tang Yin kötücül bir karaktere ve kibirli bir kişiliğe sahiptir. Ancak onu korkutucu yapan asıl özelliği...