Belki De Sen?

12 1 0
                                    

sevgili sen.

özür dilerim, sana son yazdığımdan dolayı.
n'olur geri gel. belki. belki de ben haksızdım. sarhoş insanları eleştiriyorum aynı zamanda sana sarhoşken mektup yolluyorum...

belki de sen,
sana bunları yazdığımı hiç bilmeden öleceksin.

ama ben,
senin yaşadığını bile bilmeden sana yazmaya devam edeceğim.

sonra; o çok sevdiğin espressonu yudumlarken aklıma düştüğün bir an, seni aramamak için ne kadar çaba sarf ettiğimden bihaber olduğun günleri hatırlayacağım.

ya da sen kısa saçlı bir kadının parlayan boynundan öperken, aynı şartlarda ve zamanlarda bana da söylediğin tılsımlı sözleri artık hatırlamaktan bunalıp yaşaracağım.

yalnız bir akşamüstünde ve güneşin vedaya hazırlandığı bir sırada, en sevdiğin piyano konçertosunu dinlerken aklımdan seni geçireceğim. sonra oturduğum yerden hızlıca kalkıp öylesine bir radyo frekansına çevireceğim düğmeyi... keza çalan parça seni unutturmaya yetmeyecek. boş bir bardağa azıcık içki koyacağım. bir de karanfilli sigara...
yine ortam sen kokacak.

trafik sıkışık olacak çoğu zaman. kendimi arabanın camlarından dışarı fırlatasım gelecek sıklıkla. havalar biraz ısındı mı eve kadar yürüyeyim diyeceğim demesine ama önünden geçtiğim bakkal veya otopark bekçisi kazara senin adını seslenecek. adımlarım sıklaşacak, nefesim hızlanacak, dona kalacak ruhum, bedenim apar topar kaçacak.

uzaklaşmaya niyet edeceğim buralardan. bavuluma birkaç giysi, gözaltı kapatıcım ve tıka basa "sen" koyarak önüme gelen ilk taşıma aracının cama yakın tarafına bilet alacağım. sonra yanıma oturan tesadüfi kişi kibarca izin isteyecek; "gazetenizi rica edebilir miyim?" diye..geri aldıktan sonra da otel odasında koynumda gazeteyle uyuya kalacağım. sabah telefonda "daha iyisin değil mi?" diye soran anneme ise aynı parfümü kullandığınızı asla söylemeyeceğim.

belki de sen,
sana bu denli çok şey hissedebileceğim ihtimalini bile hiçbir zaman aklından geçirmeyeceksin.

ama ben,
en söylenilesi anlarda söylemeyerek öylesine bir yere koyduğum söyleyeceklerimi belki de bir daha hiç söylemeyeceğim.

farkında olmadan özleme eşiğimi kat be kat yükseltecek, bekleme güdümü ise kendi içimde minimize edeceğim.

sanırım bana yaptığın en büyük iyilik bu olacak.
sana yetmesi şöyle dursun senden sonra geleceklere de bayağı yararı dokunacak.

ha bu arada "senden sonra gelecekler" dedim de; -seni ilgilendirmese de- zaman geçtikçe bu başlık altında hiçbir özel isim tutunamaz olacak. yine de acizane bir durum değil bu! çünkü barındırmaya ben gönüllü olmayacağım. öyle ki, senden başka birinin yüreğimi işgal etme fikri bile aklımla hiç bağdaşmayacak.

nice sessizlikler hatırlayacağım sana dair. yarım kalmış konular, tanıştırılmamış dostlar, edilmemiş kavgalar...böyle olmasını biz mi istedik yoksa olması gerektiği için mi oldu hiç bilemeyeceğim. yine de "ne" ve "neden" olduysa bu ilişkiye, rehbere bile gereksinim olmadan gezilecek bir harabeye dönüşecek zamanla.

yıllar sonra dansa dönmeye karar verdiğimde, bu seçimi yaptıran en önemli şeyin senin beni izleme umudun olduğunu anlayacağım. yeniden dans etmek bana fazlasıyla güç verecek. 2 yıl sonra aniden bir not bulacaksın arabanın sileceğinde...
"teşekkürler..."
muhtemelen hiçbir şey anlamayacak ve buruşturup en yakın çöp kutusuna atacaksın.

belki de sen,
bana neler yaptırdığına hiç tanık olmadan yaşayacaksın benimle aynı şehirde bir yabancı gibi...

ama ben yaptırdıklarını,
bana yapıp yapmadıklarınla hiç kıyaslamadan devam edeceğim yaşamımın kalan kısmına başka bir şehirde seninle yeniden karşılaşacakmışım gibi...

aynı senin gibi anlık, kimi zaman da çok uzun zamanlık sessizliklerim olacak. anlam veremeyenlere ben de anlam vermeyeceğim. seni "ben" gibi anlayan birini arayıp duracağım. bende ki "seni" ise hiç kimsede bulamayacağım.

mevsimler yer değiştirecek birbiriyle, yıllar dur kalk yapacak. birileri doğup, çok sevdiklerimiz kayıplara karışacak. ama sen karışmayacaksın hiçbir anıyla, kimseyle, tanıdık bir sesle bile...

seni sevenleri sevemeyecek, seni sevmeyenlerden ise nefret edeceğim. bunu kimsenin ruhuna duyurmazken, seni sevmenin erdeminden yap-bozlar yapıp, gerçeği kendime bile itiraf edemez duruma geleceğim.

belki de sen,
sana ithaf edilmiş binlerce sözcüğün neler itiraf ettiğini bile bilmekten yoksun kalacaksın.

ama ben,
böyle olmasını - özellikle - isteyeceğim.

derken bir gün telefonum çalacak.

ben sadece "yetişemeyeceğim" ama tahmini şoku, senin aradığını gördüğümde yaşayacağım. geri aramak için çok hazırlıksız olduğumu düşünecek ve aklımda senden bağımsız büyüyen halinle karşılaşıp düşlerimi zedelemekten ürkeceğim.

sonra da seni "zannetmek" fiilinin güçlü ama şaibeli kollarına bırakacağım. aynı senin beni bıraktığın gibi...
ne zannettiğini zannetmek ise beni avutmaya ve huzursuz etmeye fazlasıyla yetecek.

sanrılardan ibaret bir ilişki olacak aramızdaki durumun bundan sonraki boyutu.

duymadığımı
kırıldığımı
istemediğimi
evlendiğimi bile düşündürtecek sana bu tavrım ama o an aslında seni ne kadar çok istediğimi bilemeyeceksin o güne kadar bilemediklerine ek olarak...

gittikçe de düşlerim çığrından çıkacak.
dayanılmaz bir hal aldığında ise sen telefona çıkmayacaksın!

bu "yanlış zaman ve hamle" ikilemi "tom ve jerry" hadisesine çok benzeyecek.
aynı amaç için bilinçsiz ve habersiz edilen mücadele bu ilişkinin izleyenlerini dahi sersem edecek.

ikimiz de yorulacağız.
daha fazla yorulmamak için de çareyi birbirimizin görüş ve duyuş alanına hiç uğramamakta bulacağız.

demiştim her halükarda sanrılara kalacak sahne...

ben dansı bırakmış olacağım.
sen de içkiyi...
artık eskisi gibi sık kitap okumayacağım.
sen de bitirme tezini...

birbirimizi düşleyecek zamanın bile oranı düşecek ister istemez....
zamanı lehimize çevirmek için birbirimizi bıraktığımız noktadan bir hayli uzaklaşmış olsak da, dönüş yolunu bulmak için kendimizi fazla yorgun ve güçsüz hissedeceğiz.

kimbilir belki de,
bir karar verme gerekliliği içten içe -ki artık dışımızı da- kemirmeye başladığı an; "yaşayamadığımız onca şey" elinde piposuyla bekliyor olacak bizi, girmeye cesaret edemediğimiz malum yolun başında.

suskunluğumuza bir parça pişmanlık ve çokça gurur ilave edip daha da sessizleşeceğiz.
sanırım en büyük gürültüler bu sessizliğin ortasındaki infilaklardan oluşacak.

sen bir gün sigaranı yakıp, yelkenlinin rotasını en batıya vereceksin,
ben müziğin sesini kısıp öylece geçmişe dalacağım.

sonra anlayacağız ki; hatırlayışlarımızdaki buluşmalar, unutuşumuzdaki özgürlükten daha güzelmiş.

...ki bu yüzden kendi özgürlüğümüzün bile ayrı ayrı bir anlamı olmadığını göreceğim.
işte belki de sen sana bunları yazdığımı hiç bilmeden öleceksin...
ama belki de ben,
senin öldüğünü bile bilmeden sana yazmaya devam edeceğim.

Hiç Kimseye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin