alıntılar.

6 0 0
                                    

"bütün seslerim kendime dönüyor en sonunda. halbuki ne kadar hazırdım seni öpmeye, nefesinden çıkıp, terinden taa oralara bi yerlerine bulaşmaya. yüzümü kaplayacağını düşündüğüm bütün çocuklarının annesi değildim belki ama her kadın da anne olmak zorunda değil ki.

kendime dönüyor yazdığım her cümle kelime kelime... ve sen adının her harfiyle aklımdasın, yabancı bir adın yok, bütün noktalarınla biliyorum seni... desem inanmayacaksın biliyorum, ben de anlamıyorum kendimi çoğu zaman, boşver.

ah! sen bu mektubu okuyabilsen şimdi tam yanımda olurdun, ama ben, beni terketmeden anlamazdım sen olduğunu."

biliyorum. mükemmel bir insan sayılmam. belki, ortalama bile değilim. nereye ne kadar dahil olacağını kestiremeyen, ya hepliğiyle taşıp kendini yok eden ya da hiçbir şeyliği ile kolayca silinip giden bir şeyim ben.
kendimi inciterek bir inciymiş gibi davranıyorum. bu beni daha değerli kılmıyorsa da en azından nefretle hatırlayarak vazgeçmekten korkmayacağım bir şeylerim oluyor. aslında burası önemli... önemli çünkü vazgeçmekten korktuğumuz için kendimize saygısızlık ediyoruz çoğu zaman. kendimize olan sevgimizi yitiriyoruz. doğru düzgün sevip sayamıyor, düşleyemiyor oluşumuzun sebebi de bu. böyle olmak istemiyorum hayır. taş kesilmek, yosun tutmak istemiyorum. illa ki yeşilleneceksem eğer bu beni örtmeyen fakat güzelleştiren bir şekilde olmalı. yaşadığım onlarca duyguyu yaşayarak unutacaksam istemiyorum böyle olmak... yaşamadığım onlarca duygudan yaşayarak uzaklaşacaksam eğer istemiyorum.

eskitilerek eksilmeyi reddediyorum. bunun daha alımlı bir yolu olmalı. göz açıp kapayıncaya dek sonlanmayan bir yol. bir andalığıyla içimdeki her şeyi toz yığınına çevirmeyecek bir yol.

ne dersin, var mıdır? olmalı.

çoğu zaman bir başkasıymışım gibi düşünüyorum... arzuları olmayan ya da arzularına karşı koyan bir insan olduğumu mesela, düşleri olmayan ya da düşlemeyi bilmeyen hatta düşlemeye vakit ayırmayacak kadar meşgul bir insan olduğumu düşünüyorum. daha mutsuz buluyorum kendimi o zaman. arada kalıp, kıvranıp, doğru ya da yanlış bir şey seçmek zorunda kalmadığım bir hayat beni daha mutsuz ediyor. hep doğru şeyi yapan ya da hep yanlış davranan insan olmak canımı sıkıyor. düşündüğüm şeyden iğreniyorum ve hemen olduğum kişiye geri dönüyorum. onu sevmeyi öğreniyorum. onu sevebilecek olmam hayatı sevmemi sağlamayacaksa da kendimle arama koyduğum duvarı kırma uğraşımdan caymıyorum. utanıyorum. en çok utanıyorum...

neden peki? neden! neden böyle iflah olmaz bir çelişkiden ibaret içime sıkıştırılmış şu paçavra ruh. neden kuşkulanıyorum kabul ettiğim ya da geride bıraktığım her şeyden. neden orada durduğu halde orada değilmiş gibi panikliyorum. neden, neden, neden sahiden ne olduğunu bildiğim halde hâlâ zamana inanarak değiştirebileceğime inanıyorum. her şey için çok geç. her şey için çok erken. hiçbir şey için ben durulması gereken yerde değilim. olabildiğince uzaktayım ve bu sinir bozucu bir yakınlık onlar için. saçlarımın arasından geceyi çekiyorlar halatlarıyla bu yüzden. fırsatım olmuyor gelemeyeceğimi söylemeye...

inan, hiç mi hiç fırsatım olmuyor gövdemi tırmalayan varsayımlara, yanılgıdan ibaret olmayı daha çok sevdiğimi söylemeye. hiç olmazsa yaşanmış oluyorum böyle. hiç olmazsa yaşamış oluyorum...

en en büyük insan ızdırabı nedir biliyor musun? çelişkisi: mideni bulandırır, ruhunu bunaltır. koskoca seni kafanın içine hapseden, yıllarca volta attıran. unutmanın zor, buna rağmen hatırlamanın da çok kolay olmasıdır. içten içe tüketir bizi. hah, şu hayatta hazmedemediğimiz en büyük kainat olayı sabır da ilacıdır. sence tanrı sabretmeyi biliyor mudur miguel? bize de öğretse ya. mümkünse kısa yoldan.. ne olur öğretse ne kaybeder miguel? bir tanrının ne kadar önemli bir işi olabilir ne kadar meşgul olabilir tek kelamıyla aniden her şeyi beceren tanrı; bize sabrı neden çok görür? yoksa bu da onun kendi çelişkisi mi?

Hiç Kimseye MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin