"Sesini sakın çıkarma," derken sesi içinde boğulduğum durumdan daha korkutucu geliyordu. Karnıma sarılı duran elindeki silahı vücuduma değiyordu. "Yoksa olacaklardan bahsetmek istemiyorum."
Sesindeki ima ve kesinlik olabilecek her senaryoyu gözümd...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Keyifli okumalar!
****
Bir insan kaç kere ölürdü?
Bir insan kaç cana mahal olurdu?
Bir ağrım vardı. Öldüm sandım ama nefesim ağrılara can oluyordu. Karanlığı atamadım üstümden. Kabuslarımın oyuncağı olmuş karanlık kollarını bana dolamıştı sanki.
Göğsümde sıkışıklığın daralması, kalbimde ne olduğunu anlamamanın vermiş olduğu korku vardı.
Neredeydim ben?
Hareket etmeye zorladığım vücudum, kırılmış kemiklerimin acısını her bir yerimde hissetmeme sebep oldu. Acıyla inlediğim de bulunduğum karanlıkta sesim yankılanmıştı.
Öyle bir sızı vardı ki üzerimde betonlar altında ezilmiş de kurtarılmayı bekliyordum sanki.
"Yardım edin!"
Boğuk sesim, vücudumdaki sayısız acıyla birleştiğinde boğuk ve anlaşılmaz çıkıyordu. Gözlerim bulunduğu konumun getirisine biraz daha alıştığında ay ışığının zorlukla aydınlattığı yeri görebilmek için doğrulmam gerekiyordu.
Derin nefes aldığım gibi üzerimde bulunan son gücümle vücudumu yana çevirdim. Acı iliklerimi kemircesine derinden geliyordu. İsyan edercesine zonklayan kemiklerimin ağrısıyla hızlı nefesler alıp verirken yorgun hıçkırıklarım birbiririne destek oluyordu.
"Hadi," diye fısıldadım hıçkırıklarımın arasında. "Kalk ayağa! Kurtar buradan kendini."
Altımda kalan kolumu asla haraket ettiremiyordum. Parmaklarımı bile oynatmaya çalıştığım an katlanılmaz bir acı vuruyordu.
Diğer elimi hemen yüzümün yanındaki soğuk betona dayadım. Gözlerimi kapatıp kendimi sıkmadan hemen önce önümdeki elime baka kaldım.
Toprak kokusuna karışmış metalik koku burnumu sızlatmıştı. Korkunun içimi yarıp kalbimi hızlandırması her şeye körükle gidiyordu. Zorlukla eğdiğim başımla diğer elime bakmaya çalıştım.
Kanın koyu rengi bir eldiven gibi parmaklarımı sarmıştı adeta.
Üstüm, toprak ve kanın lekelerinden nasibini almıştı. Kafam o kadar bulanıktı ki, düşündükçe büyük bir boşlukta sallanıyordum. Neler oldu, neden bu haldeydim, hatırlamıyordum.
Ellerim kana bulanmıştı.
Kanlı ellerimden gözlerimi zorlukla ayırıp kendimi kaldırmaya zorladım. Boğuk inlemelerim, acımın göstergesi gibiydi. Bulunduğum oda, kulübe artık her nereyse buz gibiydi.
Tek kolumdan destek alarak dogrulttuğum vücudumu ayağa kaldırdığım gibi, midem bulandı. Birinin çekiçle vuruyormuşcasına zonklayan başım dengemin bozulmasına sebep oldu. Hiçbir şey görmememin etkisiyle bir şeylere takılıp geriye doğru yalpaladım.