"Kendine dikkat et."
"Tamam anne."
"Anneanneni fazla üzme."
"Tamaam."
"Sakın-"
"Anne!" diye bağırdım. Nasihatları (!) beni bunaltmaya yetmişti. Sanki 10 yaşında bir çocuktum.
"Berna, bunaltma kızı hayatım."
"Ama kötülüğü için söylemiyorum ki Berk. Ayrıca çıkıp da "Anneye bağırılmaz." demiyorsun ki. Hep sen şımartıyorsun şu iki cadıyı." dedi eliyle Beril ve beni göstererek.
"Her neyse. Buse, canım kızım. Sana güveniyorum. Ama kendine dikkat et. Dışarısı sapık kaynıyor."
"Baba, seni anlıyorum ama-"
"İstanbul yolcusu kalmasın!"
Konuşmamızı muavinin sesi bölmüştü. Hepsini tek tek öpüp otobüse doğru yol aldım. Bavulumu da muavine verip elimde biletlerimle birlikte otobüse girdim.
Ama yerimde küçük sarı saçlı bir kız oturuyordu. Lan orası benim yerim değil miydi?
Muavin "Siz neden oturmuyorsunuz?" diye sorduğunda içimden, 'Gerizekâlı yer mi var?' demek istesemde "Yerim dolu." diyebildim sadece.
"Sizi şöyle en arkanın bir önüne alsak?" dedi sorarcasına.
Mecburen ve çaresizce -ayakta kalmam düşünülemezdi- "Peki." dedim. Oturacağım koltuğa vardığımda bir erkeğin yanında seyehat edeceğim gerçeği yüzüme vurdu. Bu sırada otobüs hareket etmeye başlamıştı. Ne kadar dirensemde oturmak zorunda kaldım. Az bir süre sonra;
"Benim gibi birinin yanına oturduğun için şanslısın, küçük." diye bir ses kulağımı doldurdu. Hışımla yanıma döndüğümde,
"Aa! Delinin zoruna bak? Asıl sen şanslısın be!" diye tısladım. 4 saat boyunca bir 'EGO' ile oturmak zor olacaktı.
"Deli sensin, bu bir. Ayrıca seni umursamıyorum, bu da iki." dedi ve kulaklığını takıp kafasını cama dayadı.
İçimden kendisine saydırırken ben de kulaklığımı taktı ve dışarıyı izlemeye başladım.
~~~~~~~~~~~~~~
"Hey! Küçük! Omzumu çürüttün."
Zorlukla uykumdan sıyrılıp, ayılırken bu ses beynime işledi. Bu onun sesiydi. Kafamı omuzundan kaldırdığımda bana uzaylıymışım gibi bakan bir çift gözle karşılaştım.
"Özür dilerim." dedim yerimde doğrulurken. Bana şaşkınlıkla bakan gözleri irileşirken,
"Sen özür diler miydin, küçük?" dedi.
"Ben senin gibi egonun beden bulmuş hali değilim." Bunu söylerken sırıtmıştım.
"Senle muhattap olamam, küçük."
"Bana küçük deme. Benim bir adım var Buse."
"Buse..."
"Senin adın ne peki?"
"Sanane?"
"Hadi ya..."
"Vini."
"Türk değil misin?"
"Türküm gerizekâlı. Sadece annem yabancıydı."
"Hım... Peki."
~~~~~~~~~~
Otobüsten inip bir taksiye bindim. Taksinin deri koltukları bacaklarımı yakmıştı. Taksiciye anneannemin evini tarif ettim ve kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Biraz sonra varmıştım. Parayı ödedim ve indim. Tam dış kapıdan içeri girecekken Bay Ego karşımda belirdi.
"Sen beni mı takip ediyorsun be? Sapık mısın?
"Seni neden takip edeyim? Sadece babaannemin evine geliyorum. Ayrıca takip eden biri varsa o da sensin!"
"Ne? Ben mi? Şaka yapıyor olmalısın. Anneannemin evine geldim."
"Lütfen bunun bir şakadan ibaret olduğunu söyle."
"Maalesef ki değil."
"İyi defol o zaman küçük. Pardon. Neydi? Hah! Banu?"
"Buse, gerizekâlı."
"Her ne boksa."
Onu duymazdan gelerek asansöre bindim. O da karşıdaki asansöre... 6. kata sonunda vardığımda benim bindiğim asansörün kapısıyla birlikte karşıdaki asansörün de kapısı açıldı.
Ve... Vini...
Onu görmemezlikten gelerek anneannemin kapısına yöneldim. O da Nuran teyzenin kapısına yöneldi. Kapının zilini çaldı. Ve babaannecim diye sarıldı. Ağzım şokla açıldı. Çünkü Nuran teyze ve anneannem çok yakın arkadaştı. Ve bende kendisini çok severdim.
Neyse içeri girdim anneaannemle sohbet muhabbet ve akşam yemeği derken saat 20.00 civarı anneannemin ağzından çıkan o 3 cümle,11 kelime, 27 hece beni bitirdi : "Bugün Nuran teyzenin oğlu geldi. Pek de yakışıklı. Sizi yapmayı düşünüyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK
أدب نسائي"Nereye gidiyorsun sen, küçük?" "Eve." dedim utançla ve hızla uzaklaşmaya başladım. Arkamdan bana yetişti ve bedenimi hızla duvara yasladı. Aramızda bir nefeslik mesafe kalana kadar yaklaştı. Nefeslerimiz birbirine karışırken yanaklarımın kıpk...