İnsanlık tarihinde pek çok fikir savunulmuş ve pek çok fikir de toplumca onay görüp benimsenmiştir , yeni fikirler ortaya çıkana ve eski fikre zıt düşecek veyahut insanları daha çok cezbedecek eskisinin yerini eskisinden daha iyi tutabilecek fikirler ortaya çıkana kadar. Yani insanlar bir fikir ortaya atmış daha sonra bu fikri önce kendilerine sonra topluma kanıtlayarak bu fikre inanmışlardır, fakat geçen zaman ve çağın değişen koşulları hem insan düşüncesinin değişimini sağlamış hem de gelişen teknoloji sayesinde fikirlerin doğru olmadığı savunulmuştur. Lakin bence çağlar arasındaki gerek düşünsel gerekse yaşamsal farklardan dolayı bir çağa uyan ve o toplumlarda kabul gören idealar diğer toplumlara uyum sağlayamadığı tabiri caizse çağa ayak uyduramadığı için reddedilmiş ve yeni idealar ortaya çıkmıştır.
Bu düşüncelerin başta ortaya çıkış aşamasını düşünelim beraber. İnsanlar dünyaya geldiler ve sorgulamaya başladılar. Ben buraya neden geldim? burası neresi ?neden buradayım? benim buradaki amacım ne? beni buraya kim neden gönderdi? kendiliğimden mi var oldum? bir yaratıcım var mı? varsa ben neden göremiyorum? yoksa görebiliyor muyum? o halde o kim?
Sorgulamaya başlayan insan daha doğrusu filozof kendi düşünce tarzı, aklı ve yaşamı boyunca edindiği tecrübelere dayanarak başta kendini tatmin edici cevaplar buldu kendine. Farklı filozoflar yani sorgulayan başka insanlar da ortaya çıktı ve onlar da kendi düşünce tarzları tecrübeleri hayatta yaşadıkları ve elde ettikleri deneyimlere göre yine önce kendilerini tatmin edecek cevaplar buldular kendilerine. Hepsi aynı gerçeğe baktı fakat hepsi onda farklı bir şey gördü.
Size daha iyi açıklayabilmek için konuyu biraz günümüze uyarlıyayım. Yeni bir yere taşındığınızı hayal edin. Fakat tamamen yeni bir yer olsun bu daha önce hiç ayak basmadığınız varlığından dahi bihaber olduğunuz ve asla hayal dahi edemeyeceğiniz bir yer. Buraya ilk gittiğinizde siz de zamanında birçok filozofun sorguladığı gibi sorgulamaya başlayacaksınız. Etrafınızda sizden önce orada yaşayan insanlar size kendi edindikleri deneyim ve tecrübeleri anlatacaklar-bunlara filozof diyelim- ve hepsinden orası ile ilgili farklı birbiri ile örtüşmeyen çoğu zaman birbiri ile çelişen fakat bazısı da birbirine uyan birçok farklı duyum alacaksınız. Yukarıda da dediğim gibi hepsi aynı gerçeğe bakıyor fakat hepsi o gerçekte farklı şeyler görüyorlar.
Sonra düşüneceksiniz, oraya yeni geldiniz etrafta gördüğünüz objeler ve duyduğunuz sesler dışında an için tek fikriniz insanlardan aldığınız duyumlar. Fakat aldığınız duyumların çoğu birbirine zıt ve eğer birine inanırsanız bu sefer diğerini tamamen yok saymış oluyorsunuz. Pek tabi birbirini destekleyen duyumlar da aldınız fakat bunların da kesin olup olmadığına inanmıyorsunuz. Bu oldukça doğal çünkü insan kendisine somut bir kanıt sunulmadığı ya da durumu direkt olarak kendisi yaşamadığı sürece ona çok istese dahi tam olarak inanamaz. Bu durumda aldığınız onca duyum sizin için o anda hiçbir şey ifade etmez. Çünkü zaten hiçbir şey bilmediğiniz bir konuda birçok kişi tarafından farklı şeyler duydunuz. Duyduğunuz şeylerin sizi tatmin edip etmemesi an için zerre önemli değil çünkü henüz sizin öz fikriniz dahi yok.
Yani eğer herhangi bir konu hakkında hiç fikriniz yoksa ve fikir almak için başvurduğunuz yöntemler size kesin sonuçlar vermiyor veyahut aldığınız sonuçlar size kesin ve netmiş gibi görünmüyorsa konu için ne kadar düşünürseniz düşünün kafanızdan ne kadar ihtimal geçerse geçsin hepsi aslında sizin için hiçbir şeydir. Çünkü netlik yoktur ve takdir edersiniz ki net olmayan bir konu hakkında aklınızdan herhangi bir şey geçemez. Bu aslında belirsizlik kavramı ile aynı şeydir. Belirsizlik beklenen olasılığın bilinmemesi durumu demektir. Ve eğer bir şey net değilse o şey hakkındaki ihtimaller de belirsiz olacaktır.