Final

20 1 0
                                    


"Söyle, dinliyorum seni Taehyung."dedi, gözlerimin içine bütün kırgınlıkları ile bakarken.

Bir an için lâl oldu dilim, konuşamaz hâle geldi fakat hemen toparladı.

Yıllarım geçmişti ya onsuz, nefes alamamıştım ben o yıllar boyunca.

"Jungkook, ailem vefat etti."dedim derince nefeslenip.

Gözleri irileşmişti hemen, beklemiyordu büyük ihtimalle böyle bir şeyi.

Haklıydı, ben bile tanımamıştım ya yıllar boyu öz ailemi, o nasıl şaşırmasındı?

"Nasıl oldu bu?" dedi tereddütle bana bakarken, hassas bir konu olduğunu biliyordu.

Lâkin benim ondan başka kimsem kalmamıştı, tek hassas konum yanı başımda oturan silüetiyken bundan habersizdi.

Başımı öne eğdim olası bir ağlama durumuna karşı, ona karşı güçsüz görünemezdim.

"Babam, önce annemi acımasızca katletti sonrasında da kendi canına kıydı ve bunlar benim gözlerimin önünde yaşandı."

Ellerini önünde birleştirmiş öylece taştan duvarlara bakınıyordu, bir şeyleri kafasında netleştirmek ister gibi.

"Sonrasında bir başıma kaldım, akrabalarım bana baktı sözde, her şey üç parça altın içindi."

Yutkundu, gözleri dolu doluydu ve asla benim gözlerimle birleşmiyordu.

"Jungkook, en önemlisi neydi biliyor musun?"

Ellerim minik beyaz ellerini buldu, gözyaşlarım kendiliğinden akıp karışmıştı tenime.

Umursamadan kaldırdım başımı, ellerini bırakmak istemediğim için sıkıca kavradım.

"Küçük yaşımda aşık olduğum ay tenli çocuğu bir daha göremeyecek olma ihtimalimdi."

İlk itiraf edişimdi bu hislerimi, önemi var mıydı bilmiyorum fakat benim için önemi vardı.

"Hislerime karşılık vermek zorunda değilsin, bilmeni istedim sadece."

Yanakları al al olmuştu, sanırsam beklemiyordu bu konuşmayı.

"Bilmeni istedim ay parçası, küçükken her gün seni izlediğimi.
Sana dair her şey çok güzeldi kook, seni izlemek, hayvanları beslediğini görmek, çevrene hep gülücük saçtığını görmek."

Buruk bir tebessüm yer aldı yüzümde, söylediklerimle yumuşadı yüz ifadesi.

Yavaş yavaş yaklaştı bedeni bana doğru dudaklarımda takılı kaldı bambi gözleri.

Sonrasında küçük dudakları, dudaklarıma kapandı.

Şehvetten yoksun bir öpücüktü bu, küçük ama bir o kadar yıkıcı.

Sanırım cevabı almıştım bu öpücükle.

Dudakları uzaklaştı sonrasında benden, utanıyordu bu metrelerce uzaktan bile belli olabilirdi.

Şaşkınlığımı üzerimden atamadan, arkamızda bize dehşetle bakan insanlara ilişti gözüm.

Gülüşüm soldu yavaş yavaş.

Yüz ifademi farkeden küçük aşkım, baktığım yöne doğru baktı korkakça.

Göz bebeklerinin titreyişine şahit olmuştum.

Ellerimi sıkıca kavramış öylece onlara bakıyordu.

Bazı mutluluklar asla gelmezdi, sırtınızda bir yük olarak taşırdınız bir ömür boyu.

Hayat asla adil olmazdı iyi insanlar için, mutlak bir çöküş planı olurdu onlara göre.

"Taehyung" dedi, sesi titrerken.

Bakışlarımı ona doğru çevirdim.

"Gidelim."

Sonrasında daha da kalabalıklaştı etrafımız.

"Soysuz herifler, idam edilmeniz için her şeyi yapacağız."

"Taşlayın derhal onları, şeytanın oğulları."

"Yolsuzluk bu, yaptığınız sapkınlığın bedelini canınızla ödeyeceksiniz"

Jungkook'a sarıldım sıkı sıkı, atılan taşların hedefi olmaması için kendimi siper ettim.

Sonrasında kaçtık, bütün o kargaşadan kanlar içinde kaçtık.

Sevmek bir hastalık mıydı yoksa akıl oyunu muydu?

Sevmek sadece farklı cinsiyetle mi olurdu?

O halde bu gerçekten sevgi olur muydu, ya da bir çıkar ilişkisi mi olurdu?

Sevmek iki insan arasında olurdu, cinsiyet kalıbı önemini kaybederdi.

Sevmek yalnızca bir erkek ve kadın arasında olmazdı.

Biz hasta değildik, suçlu hiç değildik.

Biz birbirine aşık iki sıradan adamdık, dünkü saf çocuklardık hâlâ annelerimizin o küçük iyi niyetli evlatlarıydık.

İnsanlar severdi şiddetti, bu sözlerle de olurdu fiziksel olarak da olurdu.

Elini sıkı sıkı kavradığım küçüğüm, hasta bedeniyle olabilecek en hızlı şekilde koşuyordu.

"Jungkook" dedim, nefes nefese.

"Sırtıma bin, yorulursun"

Kabul etmedi fakat ben durup sırtıma binmesi için dizlerimin üzerine çöktüğümde buna mecbur kaldı.

Sızlayan dizlerimi umursamayıp, bütün gücümle koşmaya başladım.

"Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir."

Arkadan yükselmeye başlayan İncil'in ayetleriyle, gözlerimi sıkı sıkı yumdum.

"Jungkook, kulaklarını ellerinle kapat ve sevdiğin bir melodiyi mırıldan."

kolları boynumu sıkıca kavradı, ağrımaya başlamıştı vücudum.

"Taehyung, bu haksızlık."dedi.

"Seninle hepsine şahit olmak istiyorum."

boynuma kollarını doladı sıkıca, saçlarıma kondurdu öpücüklerini.

Bacaklarım daha fazla taşıyamadı ikimizi, dizlerimin üzerine çöktüm.

Jungkook'a sarıldım sıkıca, ona zarar gelmesini kaldıramazdım.

üzerimize atılan taşlardan biri başıma isabet etmişti, pes etmedim ölsem dahi korumam gereken bir beden vardı.

"Taehyung, bize neden kötü davranıyorlar?" dedi, hıçkırıklarının arasında.

Elleri, saçlarıma çıktı, kanayan yerleri sildi tiksinmeden.

"Yanlış bir şey yapmadık ki biz Taehyung, neden arkadaşlarım gibi ölmek zorundayız."

Diyecek tek bir sözüm yoktu, bizi teselli edecek tek şey başka bir evrende yeniden buluşacak olmamızdı.

üzerimize çöken insanlardan önce son kez öptük birbirimizi.

Sıkı sıkı tuttuk ellerimizi.

"Seni seviyorum, Taehyung."

"Seni seviyorum kar tanesi."

Ardından üzerimize atılan taşlar kesilmişti, bir an olsun yaşayacağımızı düşünmüştüm.

Üstümüze atılan yanar haldeki koca meşalelerin alevleri bedenimizi sarana kadar iyi düşünmeye çalışmıştım.

Sevgi her zaman kazanırdı, sevmek sınır ve mesafeyi engel olarak tanımazdı.

Başka bir evrende de var olsam yeniden sevecektim bağımlısı olduğum bambi gözleri.

Hayat sevenler için asla adil olmadı.

Son

Da Vinci's Apprentice  [ Taekook ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin