Derin nefes alıp ileri doğru bir adım attım. Gabriel'ın davetkar gülümsemesi yavaşça hırslı bir sırıtışa dönerken elindeki neşterleri yere attı. Hala havada asılı duran eli beni bekliyordu.
"Cidden mi biricik? Sen bilirsin."
Oldukça yavaş ve küçük adımlar atarken Gabriel'ı göz hapsinde tutuyordum. Aramızda 4 adım kadar bir mesafe kalmışken sola doğru koştum ve çevik bir sıçrayışla açık pencereye çıktım. Bir anlığına arkama baktığımda Gabriel'ın şokla bana doğru koştuğunu gördüm. Artık çok geçti, aşağı bile bakmadan kendimi boşluğa bıraktım.
***
Kafamdaki uğultular eşliğinde gözlerimi açtığımda karşıma serilmiş devasa mavi gökyüzü için ilk defa şükran hissediyordum. Hala bu uçan okyanusu görebilmenin ne büyük nimet olduğunu ölümle yüz yüze gelmeyen kimse anlayamazdı ne yazık ki.
Atladığım pencereye baktığımda Gabriel yukarıdan bana bakıyordu. Elinde neşterlerden birini tutuyordu, yüzümdeki rahatlamış gülümseme sönerken hemen ayağa fırladım. Neşteri bana fırlatacağını sanıyordum ama onun yerine gülümseyip neşteri cebine koydu ve uzaklaşıp gözden kayboldu.
Davranışının şaşkınlığı eşliğinde yerdeki düşüşümü yavaşlatan kuru yapraklara kaydı gözüm.
"Tebrikler biricik. Şimdi daha fazla oyalanmadan kaç buradan."
"Kapa çeneni artık! Seni dinlemiyorum!"
"Eminim öyledir. Dinlemediğinde neler olduğunu da gördük dinlediğini de."
Her ne dese de haklıydı. Onu dinleyip sağdan gitseydim belki başıma bir şey gelmezdi ama daha kötüsü de olabilirdi, bilemezdim. Sonuç olarak kurtulduğum için mutlu şekilde binadan uzaklaşıp koşmaya başladım. Vücudumda güç kalmadığını hissediyordum ama olabildiğince koşmaya devam etmeliydim. Enerjimin sona geldiğinin ve devam edersem yere yığılacağımın da farkındaydım, ama başka ne yapabilirdim?
"Dinlenebilirsin yavrucuğum. Şuan güvendesin."
"Seni dinlemeyeceğim!"
Gökten gelen ses acıyan ve az önceki merhametinin yerine soğuk bir tonla iç çekti.
"Senin iyiliğini istiyorum."
O anda ayağımın bir taşa takılmasıyla yüz üstü yere kapaklandım. Kollarımdan destek alarak kalkmaya çalıştım ama vücudum artık kendini ayakta tutabilecek güce bile sahip değildi. Sırt üstü dönerek nefes nefese bir süre yerde uzandım.
"Madem dinlenmek için zamanımız var, bana birkaç şeyi açıklamaya ne dersin?"
"Ne gibi biricik?"
"Diğer insanlar. Burada yalnız olduğumu sanıyordum."
"Daha nerede olduğunu bile bilmiyorsun biricik. Hiçbir zaman başkalarının olmadığını söylemedim."
"Sen biliyorsun sanırım ha? AÇIKLA ARTIK LANET OLASI!"
Ses bu sefer sıkılmış şekilde iç çekti.
"Doğru soruları sor, doğru cevapları al."
"Nesin sen?"
"Ben benim. Ben senim. Ben senin sesinim. Ben insanlığın çağırısıyım. Ben duyabileceğin ve görebileceğin her şeyim."
"Hah, çok komik. Diğer insanlar seni duyamıyor mu?"
"O kadın beni duyabiliyor muydu sence?"
"Anladım. Diğerlerine de böyle konuşan başka sesler var mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anne'nin Akvaryumu [İnteraktif Hikaye]
Bí ẩn / Giật gânAnne'nin Akvaryumundasın. Ya da belki değilsindir. Bunu sen bile bilemezsin. Gerçekliğini kaybedeceksin. Burada aklını yitireceksin. Ama en önemlisi, bunları yapan kişi sen olacaksın. Seçimini yap, kararını ver ve hikayeyi belirle. Unutma burada her...