3. Bölüm.

160 60 234
                                    

Her ne kadar tedirgin olsam da sese güvenip kendimi huzursuz bir uykunun kollarına bırakmaya karar verdim.

Uyuşmuş beynim aydınlanmaya çalışırken hala netlenememiş gözlerimi kırpıştırarak görüşümü düzeltmeye çalışıyordum. Sonunda görüntüm netleştiğinde karşımda başka bir insan görmek beklediğim son şey dahi değildi.

Gözlerimden ruhuma bakıyor ve delip geçiyor gibi hissettiren bu mavi gözler her kirpiğimi tek tek inceliyor ve siyah gözlerimin içinde bir karadelik arıyor gibi bakıyordu. Halisülasyon olmalıydı, evet kesinlikle. Açlıktan hayal görüyordum.

Vücudumu hissetmeye başladığımda ellerimi ve ayaklarımı kıpırdatmaya çalıştım, odanın duvarlarına çarpıp geri dönen zincir şıkırtısı kulaklarımın içinde cehennem sesi gibi çınladı. Gözlerim şaşkınlıkla açılıp nefes alışım ve kalp ritmim hızlanmaya başladığında hala beni inceleyen adam ani bir hareketle dönen sandalyesiyle arkaya döndü.

"Ayıldı."

"Git ve diğerlerine haber ver Gabriel. Odayı hazırlasınlar."

Köşede duran ve odadaki tek eşya olan masadaki bilgisayarın başından kalkan beyaz önlüklü kadın bana doğru yaklaştı. Korkum ağzıma gelen kan tadıyla karışıyordu; ah lanet, dilimi ısırmışım.

Kadın karşımda durup çenemi eliyle tutarak yüzümü inceledi. O sırada Gabriel dediği adam da masanın yanındaki kapıdan çıkıp gitti. Kapının açılmasıyla içeri sızan, tavandaki loş lamba dışında bir yerden gelen ışık gözlerimin kamaşmasına sebep olmuştu.

"Daha ne kadar bekleyeceksin biricik?"

O aptal ses. Ona asla güvenmemeliydim.

"KAPA ÇENENİ!"

Aniden bağırmamla karşımda duran kadın yüzümü bırakıp geriye doğru adımladı.

"Bir şey bile söylemedim ne bağırıyorsun lan? Şizofren misin?"

Bir dakika, ne? Kadının söylediği şey ile gerçekten afallamıştım.

"Sen, duymuyor musun?"

"Lanet olsun gerçekten şizofren herhalde. Bu deneyleri baya kötü etkileyecek."

Kadın tek elindeki plastik eldiveni çıkarıp yere fırlattı ve kapıya yöneldi.

"BEN ŞİZOFREN DEĞİLİM! DUYDUN MU? ÇIKARIN BENİ BURADAN!"

Kadın dediklerimin hiçbirini duymamış gibi öylece çıkıp gitti.

"HEPSİ SENİN SUÇUN! AAAAHHH!"

"İhihihi. Hadi ama biricik. Orada daha ne kadar kalmayı düşünüyorsun?"

"ZİNCİRLİYİM AHMAK GÖRMÜYOR MUSUN?"

"Zincirler sadece zihnimizdedir. Kıramazsan yaşayamazsın."

"Gerçekten sadece aptalın tekisin."

Gereksiz bir sesle zaman kaybetmek yerine el ve ayak bileklerimdeki zincirlere çevirdim bakışlarımı. Ve bir şey fark ettim. Hayır, bu daha önce orada değildi, emindim. Emin miydim?

Ellerimdeki ve ayaklarımdaki zincirler aynı zincirdi. Yani birini çektiğimde diğeri geri gidiyordu. Ayaklarıma bağlı olan zincirde ise bir anahtar vardı. Fakat bu durumda ulaşabileceğim bir yerde değildi. Ancak... Dizlerimin üstünde olduğum için eğer bir elimi yukarı kaldırıp diğer elimle almaya çalışırsam erişebilirdim. Ayaklarımın birini öne çektim ve diğeri zincirle geri gitti. Bacaklarım kopacak gibi hissediyordum ama anahtarı olabildiğince öne getirmem lazımdı.

Bir elimi aşağı çekip kollarımı olabildiğince açtım. Çok az kaldı... Uzanmak üzereyim... VE ZAFER! Ahh gerçekten uzuvlarım kopacak sanmıştım.

Anahtarı titreyen ellerimle tek tek zincirlerin üzerindeki anahtar boşluklarına takıp çevirdim. Ayak bileğimdeki son zincirden de kurtulduğumda derin bir nefes alarak kendimi soğuk taş zemine bıraktım.

"Çok oyalanma biricik, tekrar yakalanırsan Anne seni kurtaramaz."

"Dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum kapa çeneni."

Yerden kalkıp kapıya ilerledim ve olabildiğince sessizce açtım. Çıkmadan önce aralık kapıdan dışarıyı kontrol ettim, kimse olmadığına emin olunca dışarı çıktım. Penceresi olmayan loş koridor iki tarafa doğru da devam ediyordu ve ne tarafa gideceğimi bilmiyordum.

"Sağdan."

"Tamam o zaman soldan."

Sesin dediğinin tam tersini yaparak koridorun soluna doğru ilerledim. Zaman kaybedeceğimi düşünüp bir süre sonra koşmaya başladım. Koridorun sonuna geldiğimde karşımda bir merdiven vardı. Trabzana elimi koyup tam merdivene adımımı atacakken yukarıdan adım sesleri duydum. Koridor tamamen boştu, kaçabileceğim bir yer yoktu.

"Sana demiştim yavrucuğum."

Bu sefer ona cevap bile veremezdim, hem haklıydı hem de ses çıkarırsam yakalanırdım.

Adım sesleri merdivenin ortasına kadar geldiğinde saklanabileceğim tek yer olan merdiven altına girdim. Oldukça küçüktü ve görünmemem için acayip sıkışmam gerekiyordu. Yine de gelenlerin geriye bakmayacaklarını umarak nefesimi tuttum ve uzaklaşmalarını bekledim.

Geldiğim yönde ilerleyen iki adam hiç konuşmuyorlardı. Tutulduğum odaya gittilerini tahmin etmiştim, yani çabuk kaçamazsam orada olmadığımı gördüklerinde ayrılıp iki tarafta da beni arayacaklardı.

Sesimi duymayacaklarını düşündüğüm kadar uzaklaştıklarında yavaşça saklandığım yerden çıkıp sessiz adımlarla merdivenlere tırmandım.

Üst katta yine uzun bir koridor devam ediyordu fakat alt katın aksine bu sefer pencereler vardı. Olabildiğince ses çıkarmamaya çalışarak koridorda koşmaya başladım. Nefes nefese kalıp dinlenmek için eğildiğimde karşıdan gelen adımlarla karşılaştı bakışlarım.

"Hoşgeldin güzellik."

Kafamı kaldırdığımda yine onun yüzüyle karşılaştım. Uyandığımda karşımda duran adamdı bu. Neydi adı..? Gabriel.

Odadayken üstünde olduğunu fark etmediğim beyaz önlüğünün köşelerinde kan lekeleri vardı. Ayağa kalktığımda parmaklarının arasında tuttuğu iki neşter ile üzerime yürümeye başladı.

"Odana geri dönmen gerekiyor güzellik. Henüz seninle işimiz bitmedi."

Yüzündeki gülümseme içimde berbat bir tiksinti uyandırıyordu. Buna gülümseme bile denemezdi, dudakları itici biçimde yukarı kıvrılıyordu sadece. Mide bulandırıcı.

"Geri mi kaçacaksın? Alt kattaki adamlar odada olmadığını fark edince üst kata gelip yolunu kapatacaklar, kaçacak başka yerin de yok."

Boşta olan elini bana uzatıp neşterli elini arkasına sakladı.

"Seni odana kadar götürmeme izin ver. Böylece canın yanmaz."

Son cümlesinde genişleyen sırıtışı ve gözlerinin derinliklerinde parlayan hırslı alev korkumu birkaç kat daha arttırıyordu. Uzattığı eli çok davetkar durmasına rağmen tekrar yakalanırsam başıma ne geleceğini bilmiyordum. Fakat kaçacak bir yerim de yoktu.

"Kaçmaya çalışırsan her şey çok daha beter olur güzellik. Burada gidebileceğin bir yer yok."

Aslında yapabileceğim birkaç şey vardı. Fakat inanın bana, hepsi intihar olacak. Gabriel'ı geçmeye çalışabilirim ama o neşterler beni gerçekten korkutuyor. Geri dönebilirim ama arkamdan Gabriel kovalarken önüme diğer adamlar çıkarsa ikisinden birini alt edebileceğimden emin değilim. Gabriel'ı dinleyip başıma ne geleceğini görmek için bekleyebilirim, ya da doğrudan intihar olarak açık pencereden atlayabilirim. Sanırım her türlü öleceğim.

Seçenekleriniz: Gabriel'ı geçmeye çalışmak, pencereden atlamak, geri kaçmak veya teslim olmak. Yeni bölüm için yine 15 seçim gerekli. Kendinize iyi bakın, ve tabi ki zihninize. (:

Anne'nin Akvaryumu [İnteraktif Hikaye]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin