Gözlerimi açtığımda, yatağın içinde, üzerim örtülmüş ve kulaklığım çıkarılmış buldum kendimi. Sanırım, gece teyzem gelip yapmıştı bütün bunları. Canım teyzemin benim için ne kadar çok üzüldüğünü biliyordum. Onu üzmek dünyada isteyeceğim son şeydi.
Hava henüz aydınlanmamıştı. Telefonumdan saate baktığımda 5.30 olduğunu gördüm. Başım, gözlerim deli gibi ağrıyordu. Yerimden kalkıp, penceremin perdesini açtım. Gökyüzü kızılbeyazdı, en sevdiğim halindeydi. Sessizce merdivenlerden aşağı inip, teyzemin sigara paketinden bir tane sigara aşırdım. Ara sıra yapardım bunu. O da fark etmemiş gibi yapardı. Ardından tekrar yukarı çıkıp, odamın penceresini açtım. Sigaramı yavaş yavaş tellendirirken, düşünceler beynime hücum etti. Ne olmuştu şimdi? Vaz mı geçecektim her şeyden? Kabullenecek miydim?
Her şey, annemle babamı kaybettiğim zaman ki gibiydi. Süreç, sanki böyle işliyordu. Ne demişti terapistim?
" İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme..."
Ne ara kabullenme safhasına geçmiştim? Henüz savaşmamıştım bile... Üstelik bu durum ailemdeki gibi geri dönülmez bir yol değildi. Bir çaresini bulabilirdim. Evet! işe öncelikle Ahu'ya yaklaşmakla başlayacaktım. Hem ne demişler, "dostunu yakın tut düşmanını daha yakın" Böylece, onun zayıf yanlarını gözlemleyip, Ömer'e de gösterebilirdim. Keyfim yerine gelmişti. Hemen aşağı inip harika bir kahvaltı hazırlamalıydım. İki gündür doğru düzgün bir şey yememiştim. Enerjiye ihtiyacım vardı.
Bir kaç saat sonra teyzem sabahlığını üzerine geçirmiş, gözlerini ovuşturarak indi aşağıya. Şaşkınlığı yüzünden okunuyordu.
"Hayırdır Bade, bu saate? Gece dürttüler mi kızım seni?
"Günaayydınnn Şenay sultan" deyip yanağına kocaman, sulu bir öpücük kondurdum.
"Bade, bak korkutuyorsun beni, iki gündür cenaze gibiydin, bu gün düğün dernek sahibi gibisin. Ne oluyor Allah aşkına?"
"Aman be teyze, ne çok söylendin! Şurada keyifli bir kahvaltı yapalım dedik, bir araba laf ettin. Hadi otur da çayını koyayım." Tedirgince oturdu sandalyele. Çaylarımızı koyup ben de yanına oturdum.
"Bak bir şey oldu da bana söylemiyorsan..."
"Yok bir şey canımın içi hadi bak, soğutma sonra yağı donuyor sucukların."
"İyi madem sen öyle diyorsan... Çok da güzel koktu namussuz." Deyip ekmeğini bandırdı.
Güzel bir kahvaltının ardından ben giyinip, çıktım evden. Yürürken, zafere koşan bir atlet gibi hissediyordum kendimi. Sonra onu gördüm. Yine her zamanki gibi köşede beni bekliyordu. Elleri ceplerinde, ayaklarına bakıyor, yere görünmez bir şeyler çiziyordu.
Öyle güzel, öyle tatlı görünüyordu ki! İçimdeki yaramaz çocuk yapmam gerekeni sinsice fısıldadı. O beni görmeden, kenardan kenardan yavaşça ilerleyip arkasından yaklaştım. Yüzümde sinsi sırıtışımla, parmağımıla bel boşluğunu dürtüverdim. Yerinden zıpladı.
"Ananı......"
Kahkahalarla gülmeye başladım.
"Ya kızım manyak mısın sabah sabah, ölmüş anana sövdürüyorsun beni! Yapma dedim kaç defa sana!"
"Ama napiyim çok komik oluyorsun, çok eğleniyorum. " Sonra, tek kaşımı kaldırıp sinsice sırıttım.
" Hem bana bak, senin kız biliyor mu tikinin olduğunu?"
"Bade sakın bak sakın öyle bir şey yapayım deme! Rezil olurum, zaten anlamıyorum hoşlandı mı hoşlanmadı mı." Yüzü sıkıntılya kasıldı.
![](https://img.wattpad.com/cover/331590798-288-k338178.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam tozu
Romance... "Nasıl bir şey biliyor musun Timuçin? Sanki, bir bardak suya cam tozu karıştırmışım ve yudum yudum içiyormuşum gibi... Her yudumda içimin ince ince çizildiğini hissediyorum. Sanki kendi kanımla kendimi boğuyorum. Ama engel olamıyorum, duramıyoru...