Güzel bir cumartesi sabahına uyanmıştım. Her ne kadar Ömerle aramız limoni olsa da, sonuçta elimde bir koz vardı artık. Devrim denen adam çook işime yarayacaktı. Ama hedef değişikliği yapmam gerekiyordu. Ömer"i kıskandırmak yerine Ahu'yu Devrim'e yönlendirmem lazımdı. Böylece Ömer'in gözündeki imajım da düzelmiş olurdu.
Ama dün akşam, içten içe yaşadığım keyiften Devrim' e odaklanamamıştım. Alıcı gözle bakmamıştım bile. O yüzden daha çok buluşma fırsatı yaratmam gerekiyordu. Neyse ki bu günü ve yarını kendime tatil ilan etmiştim. Bunca dramdan sonra biraz haftasonu'nun tadını çıkarma vaktiydi.
Hazırlanıp aşağıya indim. Teyzemin arkadaşlarıyla toplantıları meşhurdur. Bu gün de brunchları vardı. Peşine takılıp o muhteşem yiyeceklerden yiyip, boşandıkları kocalarının ardından yaptıkları "nasıl bastım tekmeyi" muhabbetlerini dinleyip ve en güzeli de çapkınlık maceralarından ilham almak en sevdiğim aktiviteydi.
Çocukluğumdan beri, yani onlar henüz kocalarına tekmeyi basmadan önce de tanıyordum bu kadınları. Sevmedikleri adamlarla mutlu olmadıkları evliliklerinden kurtulup, kendi ayakları üzerinde duran, geçmişteki acılarına gülebilen güçlü kadınlardı.
Ama teyzem onlar gibi değildi. Buruktu hep. Çünkü o kocasını sevmişti, çok sevmişti ve onların hikayesi yarım kalmıştı. En kötüsü de bu değil midir sevgili dostlar? Yarım kalan hikayeler, yarım yamalak insanlar yaratır. Tıpkı teyzem gibi, tıpkı benim gibi...
O yüzden hep korkmuşumdur bundan. İnsanın da başına hep korktuğu gelirmiş zaten...Yemekler yenmiş, kahveler söylenmiş, fallar kapatılmıştı. Muhabbetin en civcivli kısımlarına geçilmişti. Ben de ömere mesaj atıp atmamak konusunda kararsızdım. Kıvranıp dururken sonunda cesaret edip yazdım.
# küs müyüz??
Bir süre cevap gelmedi. İkide bir telefona bakıp duruyordum. Telefon titreyince irkildim.
@ bilmem sen küsülecek bir şey mi yaptın?
Sınıyordu beni, belli ki hala kızgındı.
# uzatacak mısın gerçekten bunu? Yanlış anladın beni amacım seni kızdırmak,üzmek değildi.
Mesajın cevabını beklerken, Aysel teyze bana laf attı.
"Ee Badecim sende ne var ne yok bakalım? Genç olan sensin havadisler sendedir."
İmasıyla duruşumu dikleştirdim. Gerilmiştim. Bir anda bir sessizlik oldu. Herkes dikkatle bana bakıyordu.
"Yok canım bende bir havadis yok. Bildiğiniz gibiyim işte. Sizin hayatınız emin olun benimkinden daha renklidir."
"Olur mu canım aaa neydi adı bir çocuk vardı? Hah Ömer, ömer. O ne alemde pek bir yakındınız."
Bu soru mümkünmüş gibi beni daha da gerdi. Onların da benim gerginliğimi sezdiğinin farkındaydım. Bu yüzden üstüme geliyorlardı. Az değildi bu yaşlı kurtlar. Yerimde daha rahat bir pozisyona geçip;
"Yok canım, Ömer benim arkadaşım. Çok yakın arkadaşım. Aramızda öyle bir durum yok."
"Hadi, hadi biliriz biz o arkadaş ayaklarını. Hem kızla erkekten arkadaş mı olurmuş?"
"Niye olmasın canım bal gibi de oluyor işte. Benim tek erkek arkadaşım Ömer değil ki! Hepsiyle gönül ilişkim mi var yani?"
"Tamam canım gitmeyin kızın üstüne olsa söyler zaten." Dedi Sevim teyze.
Sonrasında okuldan, oradan buradan konuştuk. Sohbet ilerledi, ama mesaja cevap gelmedi. Eve dönme vakti geldiğinde hep beraber kalktık. Taksiden bir sokak aşağıda inmek istedi teyzem. Biraz yürümek ve sohbet edebilmek için. Kendi sıkıntılarımdan onunla konuşmayı unutmuştum. Kol kola yürümeye başlayınca konuyu açtı.
"Ee canımın içi, orada sormak istemedim çekinirsin diye ama merak ediyorum ne yaptın konuştun mu Ömerle?"
"Neyi konuşacağım teyze?"
"Ekonomi konuşacak halin yok! Ne konuşacaksın duygularını tabiki!"
"O iş için henüz çok erken teyze."
Bıkkın bıkkın konuştu.
"13 yıl oldu be kızım, ne erkeni geç bile kaldın. Yorulmadın mı başka kızlarla uğraşmaktan? Hayır onlara da yazık! Zavallıcıklar beğeniyorlar çocuğu günahlarına giriyorsun."
Sinir olmuştum. Bana yazık değil miydi? Hem henüz yapmam gereken şeyler vardı hem de...
"Ömer daha duygularının farkında bile değil. O yüzden kapılıyor başkalarına."
"Ha eminsin yani duygularının olduğundan."
Sadece ben mi görüyordum bu durumu? Neden herkes bana karşıydı? Teyzem bile böyle söylüyorsa ben kime anlatacaktım derdimi?
"Yapma teyze, beni ne kadar sevdiğini sen de biliyorsun. İnsan birini bu kadar severken, nasıl kayıtsız kalabilir?"
"Kızım, Ömer seni seviyor zaten onu hepimiz biliyoruz ama senin umduğun şekilde mi, ondan pek emin değilim işte."
Çaresizce nefes verdim.
"Ne yapayım teyze? Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal... girdin mi çıkmaza çıkamıyorum."
Sanki çok kolaymış gibi çıkıverdi kelimeler ağzından bir çırpıda.
"Çıkmazlık bir şey yok ki. Al karşına söyle, seni seviyorum Ömer de, senin düşündüğün gibi değil de, aşığım sana de."
Tam arkamızdan tanıdık bir ses geldi;
"Kim kime aşık bakalım?"
Donup kaldım. Gözlerim kocaman açıldı. Kıpkırmızı kesildim. Teyzem de panik yapmıştı. Ömere doğru dönüp telaşla;
"Şey işte Bade."
Ne ne neeeeee!!!!!
"Bade??"
Ömer bana dönüp soran gözlerle bakmaya başladı. Ne cevap verecektim ki? Ne kadarını duydu bilmiyordum. Her şeyin bittiği nokta bu olamazdı, kıvırmam gerekiyordu.
"Şey ya geçenlerde bir tişört görmüştüm de, nasıl güzel resmen aşık oldum. Onu konuşuyorduk teyzemle, dimi teyze."
Beni onaylaması için sonlara doğru gözlerimi belertmiştim. Sesim de tehtidvari çıkmıştı.
"Tabi canım tabi tişörtü bir görsen Ömer ay ne hoş. Annenler nasıllar Ömercim? Görüşemedik ne zamandır." Koluna girip yürümeye başladı teyzem. Konuyu değiştirmesi iyi olmuştu.
Ömer bana yemedim konuşacağız bakışı attı. Şimdilik vakit kazanmış olmak bile yeterliydi. Teyzem lafa tutmuşken farklı bir hikaye yazmam gerekiyordu.
Eve vardığımızda teyzem Ömerle vedalaştı. Ömer kaş göz işareti yapınca ben durdum. Teyzeme geliyorum birazdan dedim ve yürümeye başladık.
"Cevap vermedin mesajıma?"
"Yüz yüze konuşalım istedim. Eve geldim ama yoktunuz. Ben de dışarıdaki işlerimi halledip döndüm. Sizi gördüm sonra işte."
"Hmm anladım."
"Bak Bade, anlamanı istediğim bir şey daha var. Ahu benim için çok önemli. Sen de benim için çok önemlisin. Ama ikinizin yeri çok ayrı. Ne o var diye seni unuturum, ne de sen hoşlanmadın diye ondan vazgeçerim. Daha önce de konuştuk bu meseleyi, ama anladığım kadarıyla yeterli olmamış. "
Suçlu bir çocuk gibi dinliyordum söylediklerini. Bir cevabım yoktu. Daha doğrusu ona söylemeye cesaretim yoktu.
"O sözleri canımı acıtmak için söylemediğini biliyorum. Ama acıttı. Bunu bil ve lütfen canımı acıtma olur mu?"
Ağlamak istiyordum. Kendimden nefret ediyordum. Onun böyle iyi olması beni mahvediyordu.
"Çok özür dilerim, çok çok üzgünüm. Sana söz veriyorum bir daha yakmayacağım canını söz!"
Sımsıkı sarıldım Ömer'e. İçim dışım karman çorman bir şekilde.
Sevgili dostlar bilir misiniz ki bazı sözler tutulması mecburi sözlerdir. Beyaz da olsa yalanların arkasına saklanmaz. Ben sözümü içimdeki ses bastırana kadar tutabildim sadece. Siz siz olun o sesi susturun....
Seviliyorsunuz ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam tozu
Romance... "Nasıl bir şey biliyor musun Timuçin? Sanki, bir bardak suya cam tozu karıştırmışım ve yudum yudum içiyormuşum gibi... Her yudumda içimin ince ince çizildiğini hissediyorum. Sanki kendi kanımla kendimi boğuyorum. Ama engel olamıyorum, duramıyoru...