Nasıl yapsak, nasıl olur?

38 3 0
                                    



Fakültenin kafeteryasında oturmuş, elimdeki tahta karıştırma çubuğuyla karton bardağımdaki çayı karıştırıyordum. Oluşan girdap sanki beni içine çekiyordu. Bunlar hep stresten.

Daldığım yerden beni izlenme hissi çıkarmıştı. Kafamı yavaşça kaldırıp, gözlerini bana dikmiş sırıtan Timuçin'i görünce, ne var der gibi salladım başımı.

" Valla bilmem sen söyleyeceksin onu. Bir saattir çayını karıştıran sensin. Hayır şeker de atmadın neyi karıştırıyorsun anlamadım ki."

" Hiç, bu bardaklarda da çayın hiç tadı olmuyor." Deyip konuyu değiştirmeye çalıştım. Ancak çabam Timuçin tarafından savuşturuldu.

" Senin de çaydan pek farkın yok. Böyle tatsız,kekremsi..."

" Tam üstüne bastın ayağını çek. Sıkıntılarım var benim. Sıkıntılı bir insanım ben. Seni uyardım ama beni dinlemedin. O yüzdeen bana katlanmak zorundasın."

" Şikayet etmiyorum zaten. Seni ilk gördüğümde anlamıştım. Ondan oturdum yanınada. Ben severim sıkıntılı insan" 

Gülüştük. Bir an için düşüncelerimden kurtulmuştum. İyi gelmişti Timuçinin enerjisi.

"Ee Badecim anlat bakalım kimsin sen? "

"Nerden düştün buralara de de tamam olsun."

"Oluur. Nerden düştün buralara?"

" Valla okuduk be Timuçincim. Yaptık bir hata."

"  Dalgayı bırak cidden soruyorum."

Derin bir iç çektim. Nereden başlasam bilemiyordum. Hikayemin insanlara acıklı gelmesinden hoşlanmıyordum. Aşk hayatımsa daha çok acınasıydı. Şimdilik sadece acıklı kısmı yeterli olur diye düşündüm.

"Annemle babamı küçükken kaybettim ben. Şimdi teyzemle yaşıyorum. Melek gibi bir kadındır ama damarı tuttu mu çıkma karşısına. Bir de Ömer var işte."
Ömerin adı geçince bir an uzaklara daldım.
"Bu kadar. Benim ailem, hayatım onlar.

Timuçin ilgiyle dinledi beni. Yüzünde acıma yoktu. Bana annemle babamı sormasını beklerken bir anda sorduğu soruyla dumura uğradım.

"Ömer kim? Sevgilin mi?"

"Yoo.. o benim... " Ne diyecektim. Dostum? Arkadaşım? Aşkım?

"Çocukluk arkadaşım. Beraber büyüdük biz. Her şeyi beraber yaptık. Şimdi de buradayız işte. O da burada mimarlıkta." Dedim bir çırpıda.

"Hmm... Anladım. Senin için önemli birisi sanırım. Adı geçince uzaklara dalmana, hatta elinin ayağının birbirine dolanmasına sebep olacak kadar önemli."

Bu imalı sözler "her şeyin farkındayım" diyordu sanki. O kadar bariz miydi duygularım. Hiç tanımadığım birinin bile anlayabileceği kadar açık mıydı? Peki neden Ömer göremiyordu beni? Herkes anlıyordu da o neden anlamıyordu? Belki de anlamamazlıktan geliyordu. Ama hayır... Bunu düşünmek içimi acıtıyordu.

"Evet öyle." Dedim kararlı bir sesle. "Annemle babam gittikten sonra hediye gibiydi. Sanki benim için onlar göndermişlerdi onu bana. O yüzden benim için kıymeti çok büyük." Sonlara doğru sesimin titremesine hakim olamamıştım.

Timuçin de bir anda ciddileşti. Rahatsızca kıpırdandı oturduğu yerde. Biliyordum bu ifadeyi. biliyordum ve nefret ediyordum.

"Ben çok..."

Sözünü kesip bu gergin havayı dağıtmak için atıldım.

"Ee sen anlat biraz da. Sen kimsin?"

"Timuçin ben. Öyle düm düz bir adamım. Ailem İzmir'de. Ben de buraya okumaya geldim. Aslında çok insan sevmem ben. Ama seni görünce, nedendir bilmem bi kanım ısındı."

Cam tozuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin