five; blue

475 33 48
                                    

Geriye doğru iki adım atarak aynadaki görüntüme baktım. Araba yolculuğundan olacak, formamın etekleri yukarı doğru kıvrılmıştı. Hızlı hareketlerle üzerimi düzelttim ve her zaman yanımda bulundurduğum vişneli dudak balmımla dudaklarıma hafif bir kırmızılık verdim.

Tepeden tırnağa mavi giyinmiş olsam da içimdeki kırmızıyı bir şekilde dışarı vurmalıydım.

Aslında kendime inanamıyordum. Bundan iki-üç yıl önce birisi bana Liverpool olmayan bir İngiliz takımının maçına gideceğimi söylese ona gülerdim. Ama şimdi, üzerimde mavi Chelsea iç saha forması ve ona uydurduğum lacivert paraşüt pantolonumla Stamford Bridge kadınlar tuvaletindeydim.

Ve işin garibi, hiç sevmediğim bu renk bugün beni rahatsız etmiyordu. Sırtımda taşıdığım ismin içimde yarattığı heyecanla karışık mutluluktan kaynaklanıyor olabilirdi bu.

Son kez saçlarımı düzelttikten sonra derin bir nefes aldım ve tuvaletten çıkarak Mason'ın bizim için ayırttığı bölgeye ilerledim.

"Hiç gelmeyeceksin sandım."

Luka yüzündeki alaycı ifadeyi bozmadan bana takıldığında gözlerimi devirerek omzuna minik bir şaplak atmıştım. Kadınları anlamıyorsunuz, en kibarınız bile!

"Onunla çok uğraşma. Mavilerin arasında kaldığı için depresyona falan girdi."

Eğlenceye katılan Declan'a dil çıkardım ve yanındaki koltuğa yerleştim. Korner direğine yakın, sahaya ortalama uzaklıkta bir yer ayırtmıştı Mason. Bu küçük detay içime bir sıcaklığın yayılmasına sebep olurken gülümsedim.

Maç izlemeyi sevdiğim yer burası, bunu hatırlamış olmalı.

İşte böyle, ufak nüanslarla beni kendine bağlamayı başarabiliyordu. Yanımda olmasına, gözlerime bakmasına ya da bana dokunmasına gerek bile yoktu. Kilometrelerce öteden bile aklında olduğumu o kadar iyi ifade ediyordu ki...

Maçın başlamasına yarım saat kala kalabalık iyiden iyiye artmıştı. Oyuncuların sırayla sahaya çıkmasıyla ayaklandım ve gözlerimle Mason'ı aradım. Her zamanki gibi en arkada, kolunu omzuna atan Havertz'le birlikteydi. İkisi de o kadar içten gülüyordu ki ne konuştuklarını merak etmiştim.

Kaptan Azpilicueta'nın işaretiyle herkes toplanmış, yakınımızda kalan korner direğinin önünde ısınmaya başlamışlardı.

Sıranın kendisine gelmesini bekleyen Mason gözlerini kenara, tam olarak benim olduğum yere çevirdiğinde stattaki gürültü küçük bir uğuldamaya dönüşmüş, algılarım onun dışındaki her şeyi yok saymıştı. Beni tepeden tırnağa süzdü ve hediyesini kabul etmiş olmamdan ötürü olacak, yüzüne koca bir gülümseme yerleştirdi.

Kalan vakit kaçamak bakışmalarımız ve benim Declan'a yakalanmalarımla geçmişti.

Takımlar seromoni öncesi soyunma odasına geri dönerken gözlerimi Londra'nın mavi gökyüzüne çevirdim ve hayatımda ilk kez, mavinin kırmızıya karşı galip gelmesini diledim.


"İyi geceler." Gözlerimi kapının eşiğine yaslanmış, telaşlı bir ifadeyle bana bakan Mason'a çevirdim.

Bir sorun mu vardı?

Yarın maç oynayacağından bu saatte ayakta olmaması gerekirdi.

"İyi misin?" diye sordum geriye doğru bir adım atarken. "Ben Declan'ı çağırayım." Arkamı dönmüş içeri girmek üzereyken eli bileğime dolandı ve bedenimi kendisine doğru çekti. Sorgulayıcı bakışlarımın hedefi gözleri olmuştu.

london boy | mason mountHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin