prologue

1.2K 30 12
                                    

Aidiyet duygusunu her zaman ilginç bulmuşumdur.

İnsanın hiçbir sebebe ihtiyaç duymadan kendisini bir kişi ya da yere bağlı hissetmesi, onsuz yapamaması... Açıklanabilir bir şey değildi.

Ben bu duyguya sahip değildim. Bir Liverpool'lu olarak kendimi Liverpool'a ait hissetmiyordum mesela. Ya da çekirdek ailem dışında herhangi bir akrabama bağlı değildim. Benim için başlangıcı belli olmayan, sebepsiz duygular anlamsızdı. Bir şeyleri biriktirmeye inanıyordum. İnsanları tanıdıkça sevmeye, bir yerde anı biriktirdikçe oraya alışmaya...

Ailemden sevgi miras almamıştım hiç, bana geçmiyordu çünkü. Babam çok sıkı bir Everton taraftarıydı ama ben kırmızıyı daha çok severdim, bu yüzden Liverpool'u seçtim. Ve evet, Liverpool'a, Anfield'a ve müthiş tribün bestelerine bağlandım. Zamanla, kendi kendime.

Kuzenlerimle pek görüşmezdim. Ama çok, çok yakın arkadaşlarım vardı. Benim gözümde 'kardeş' olmaya kuzenlerimden çok daha yakın olan arkadaşlar.

Tatilde annemin memleketine gider, aylarca kalırdık. Liverpool'u bir anlığına bile özlemezdim. Benim için şehri güzelleştiren tek şey kırmızı rengine tutulduğum takımdı. Öteki türlü olmasa da olurdu. Orada doğmuş ya da büyümüş olmak beni oraya bağlamıyordu.

Tüm bunların arasında nedensizce, hiçbir birikim olmadan ve tek bir anda bağlandığım yalnızca bir şey vardı.

Maviye ve mavi olan her şeye aşık olan o Londralı çocuk.

Aramızda hiçbir şey geçmemesine rağmen içime işleyen, daha sonra da figüranı bile olmadığı hayatımdan jet hızıyla çıkan kişi.

Yollarımızın kesiştiği o küçük zaman zarfında beni hiç hoşlanmadığım mavi gözlerimin birer dünya harikası olduğuna inandırmış, birkaç kez güzel gülümsemiş ve bir kez de arkamı toplamıştı. Çok rahattı bana karşı ve her bir hareketi oldukça doğaldı.

Ona hayrandım, sanırım hislerim böyle özetlenebilirdi.

Benim için ulaşılması imkansız olan bir ödüldü sadece. Ve ben bunu bildiğimden ondan olabildiğince uzağa gitmek istemiştim her seferinde.

İlk ve son Londra seyahatimin üzerinden iki yıl geçmiş, bir daha şehre ayağımı basmamıştım. Declan'ın bitmek tükenmek bilmeyen ısrarlarına rağmen hem de. Onu özlüyor, her an yanında olmak istiyordum ama oraya geri dönmek kendimi zar zor çıkardığım bataklığa yeniden kendi rızamla girmek demekti.

Bunu istemezdim.

Koca bir dünya haritasında yalnızca tek bir şehrin üzerine çarpı koymuştum bu yüzden.

Ama ne kadar uzağa gidersem gideyim, bir parçam hep Londra'da kalıyordu.

Onunla birlikte.


gülme insafsız GÜLME

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

gülme insafsız GÜLME

london boy | mason mountHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin