seven; "we're together."

492 35 11
                                    

"Her şeyi bilmek istiyorum."

Declan'ın bakışları bir bana, bir Mason'a dönerken sıkıntıyla alt dudağımı dişledim.  İlk ben mi konuşmalıydım yoksa az önce anlaştığımız gibi Mason'a güvenip halletmesini mi izlemeliydim bilmiyordum.

"Düşündüğün kadar ilerlemiş bir durum yok," dedi Mason kendinden emin bir tonlamayla. Yine rahatlığı gözlerimi yaşartıyordu. Keşke ben de her yerde böyle kendimden emin davranabilsem. "Birbirimizi tanımaya ve anlamaya çalışıyoruz."

"Bir dakika." İki elini hızla havaya kaldırarak Mason'ı durdurdu. "Sen," dedi işaret parmağını ona doğru doğrultarak. "Jessica'dan mı hoşlanıyorsun?"

Sihirli soru için teşekkürler, Declan Rice. Benim sorma fırsatım olmamıştı.

"Ve sen..." Yüzü hızla bana döndüğünde bakışlarımız kesişmişti. "Ne zamandır Mason'la ilgileniyorsun?" Sinirle yüzünü ovaladığında ne yapacağımı bilemeyerek yan tarafıma konumlanmış olan bedene çevirdim gözlerimi. Başını hafifçe öne eğmiş, sıkıntı yok, dercesine bakmıştı kahveleriyle.

"Bunu baş başa konuşsak?" Sesim titremişti. Aramızda soğuk rüzgarların estiğini hissediyordum, tanıştığımızdan beri ilk kez bana karşı mesafeli davranıyordu. Kelimelerle ifade edemeyeceğim kadar kötü bir histi bu.

"O aşamayı çoktan geçtik bence." Gözlerini devirerek yanıtladı. Yenilgiyle omuzlarımı düşürdüm. Haklı.

"Bence ben sizi yalnız bırakayım." Mason ayaklanırken gitmemesi için bileğini yakalamış, hareketini durdurmuştum. Gözleri anında benimkileri bulmuş, ne yapmaya çalıştığıma dair bir iz aramıştı bakışlarımda. "Otur." İç çektim. "Herkes duyması gerekeni duysun bugün, çok yoruldum."

Pes ederek ağzını fermuarladı ve yerine geçti.

"Ondan hoşlanıyorum," dedim Declan'ın gözlerinin içine bakarak. Bundan daha fazla kaçamam. "Bir süredir. Sana söyleyemedim çünkü görmezden gelirsem geçer sandım. Zaten yılın çoğunluğunu Amerika'da geçiriyorum. Ama olmadı." Gözlerimi kapattım ve gerginliğimi atmak adına derin, çok derin bir nefes aldım. "Düşündüğümün aksine, hislerimin karşılığı varmış." Göz ucuyla Mason'a baktığımda yüzünde küçük, huzurlu bir tebessüm görmüştüm. Yerimden kalktım ve Declan'ın oturduğu koltuğa adımlayarak kendimi yanına bıraktım. "Özür dilerim, Dec." Kollarımı boynuna sararken mırıldandım. "Ama beni de anla lütfen."

İç çekti ve sarılışıma karşılık verdi. Gülümsedim. Beni hiç tek başıma bırakmazdı, biliyordum. Declan benim için bir insanın sahip olabileceği en iyi dosttu. Bana saygı duymayı unutmadan her koşulda bana destek olmuştu, aramızda kilometreler varken bile. Yanımda sadece durması dahi fark yaratırdı, öyle özel ve önemli biriydi benim için.

"Yine de söylemeliydin," dedi saçıma küçük bir öpücük kondurmadan hemen önce. "Anlardım. Seni ne zaman anlamadım, Jess?"

Hiçbir zaman.

Ama bu yaptığım ondan bir şeyler saklamak değildi aslında. O da biliyordu bunu muhtemelen, yoksa bu kadar sakin kalmazdı. Olaylara sakin ve olgun tepkiler verebilen bir adam değildi de...

Gözlerimi sıkıca yumdum ve başımı göğsüne gömdüm. Ne zaman kendimi kötü hissetsem ona sarılmak istiyordum. Bir kardeşim yoktu, annem ve babamı gördüğüm vakitse sınırlıydı. Küçük yaştan beri tüm hayatımı doldurduğundan, Declan benim için yeni, küçük bir aile gibi olmuştu.

"Ee," dedi arkadaşım bir yandan beni sarmalarken. Sıra Mason'a geçmişti, sanıyordum. "Sen?" Mason'ın kısık sesli kıkırtısı kulaklarıma dolarken, Dec gerginliğin etkisiyle omuzlarını kasmıştı.

london boy | mason mountHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin