♢BÖLÜM 1♢

498 18 5
                                    

Sabahın erken saatlerinde çalan alarmın sesiyle uyandım. Saat tam 8.30'du.

Bugün benim büyük günümdü. Çünkü buralardan kurtulmak için yıllardır planladığım yurtdışı bahanesini bugün babama anlataktım.

Asıl amacım babam ve onun pis işlerinden kurtulmak olsada onun çok sevgili nişanlısıyla olan mutluluğunu bozmak, annemin intikamını almak da hedeflerim arasındaydı. Annemin yokluğunu basit bir kadınla kapatamazdı.

Apar topar odamdan çıktım. Merdivenleri hızla inerek salona geldim. Babam salonun ortasındaki tekli koltukta oturuyordu.

"Günaydın"

Geniş salonun girişindeki basamaklardan inip onun yanına oturdum.

"Seninle konuşmak istediğim bazı konular var."

Umursamaz bir tavırla bana bakıyordu.

"Biliyorsun ki çok yoğun işlerim var. Fazla uzatma, yine ne sıkıntın varsa anlat bitsin."

"Lafı dolandırmayacağım. Amerika'ya taşınmaya karar verdim."

Söylediğim cümlenin üzerine gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Yüzünde ne ben gidiyorum diye üzgün bir ifade vardı, ne de benden kurtuluyor diye mutlu bir ifade.

"Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?"

"Bu konuyu seninle tartışmayacağım. Sanki çok umrandaymışım gibi beni engellemeye çalışma lütfen."

●●●●●

Ateş, tiksinç alarmın sesiyle uyandı. Her zamanki asık suratıyla kahvaltı masasına oturdu.

Hiç  istemeyerek kahvaltı masasına oturdu. Günün bu saatlerinde başlayan öğütler, emirler ve sıkıcı uğraşlara kendini hazırlamak için derin bir nefes aldı. Artık hazırdı.

Zaten her şey beklediği gibi olmuştu. Bir 'Günaydın' bile demeden babası hemen söze girdi

"Bütün hazırlıklar tamam. Yarın yola çıkıyorsun. Uçağın saat 14.00'de."

Babasının kendi başına halledemediği işleri ondan istemesi artık çok fazla oluyordu. Birilerinin maşası gibi hissediyordu kendini. İstekleri bitmeyen bir aile.. Sürekli onu mutlu etmeye çalışmak yalanı altında hiç istemediği şeyler yaptırıyorlardı. Kötü değildi elbette ama Ateş kendi hayatını, hayallerini, gençliğini yaşamak istiyordu, birilerinin emirlerinden kurtulmak istiyordu.

●●●●●

Dolaptaki kıyafetleri özensizce bavula tıktım. Buradan pek de bir şey götürmek istemiyordum.

Yavaş yavaş hazırım diye düşünürken. Aklıma gelen şeyle yüzümü buruşturdum.

Deniz'i aramayı unutmuştum.

Biricik dostumu yüz üstü bırakıp gitmek istemiyordum. Deniz kim diye soracak olursanız; o benim can dostum. Kız kardeşim. Çocukken benden 2 yaş küçük diye dalga geçtiğim, okulda sırdaşım, şimdi de kız kardeşim.

Gideceğime üzüleceğini bilsem de elimden bir şey gelmiyordu.

Vedalaşmak istemiyordum. Çünkü şu an bir duygusallaşmayı kaldıracak durumda değildim. Mesaj atmaya karar verdim.

Kime: Deniz'ime

"Öncelikle okuyacaklarından sonra sakin olmanı istiyorum. Sana daha önce söyleyecektim. Ama hiç bir şey belli değildi. Şimdi de aceleye geldi zaten. Ne kadar kızsan haklısın. Ben yarın 14.00 uçağıyla Amerika'ya gidiyorum. Seni çoook ama çook özleyeceğim. Belki bir ara yanıma gelirsin ;)) -Elveda Deniz'im, Eylül kaçar...

●●●●●

Arabayı çalıştırıp havaalanına yola çıktım. Annemlerle vedalaşmak bu zafer günümün en keyifsiz anlarından biriydi. O kadar ilgisiz ve yapmacık olmayı nasıl başarıyorlardı anlamıyordum. Hele annem.. Bir kadının içinde annelik, şefkat duyguları nasıl olmaz? Kendi çocuğuna bakarken nasıl karşısındaki bir duvarmış gibi konuşur? Bilemiyorum.

Otoparka geldiğimde valeye arabayı teslim ettim. Bilet işlemlerini önceden halletiğim için 212 nolu perona doğru yürümeye başladım.
Bavulumu taşıyan adama ücreti vermek için arkamı döndüğüm sırada, bana arkası dönük olan bir kız da yüzünü döndü ve hızla çarpıştık.

Ben biraz sendelemiştim o da yere düşmüştü. Bir elinden tutup kalkmasına yardım ettim.

Elini bıraktıktan sonra gözlerime değen gözlerle kendime geldim. Okyanus mavisi gibi gözleri vardı. Soğuk ve keskin, bir o kadar da huzur verici. Hayatın karanlığına bariz bir renk katıyordu.

Neler oluyordu böyle? İlk defa mavi gözlü birini görmüyordum. Ama hayır. İlk defa böyle bakan mavi gözler görüyordum.

"Pardon, biraz acelem varda geçebilir miyim?"

Kızın kibar ve çekingen ses tonu kulağa çok hoş geliyordu. Yüzü biraz kızarmıştı. Sarı saçları dağılmış, o kusursuz gözlerle bana bakıyordu.

"Tabi.."

Eylül AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin