Arkamdan teyzem bir anda çıktı ve adeta kuş cıvıltısı gibi konuşmaya başladı.
"Hoş geldin Ateş'ciğim yine çok yakışıklısın."
Bunlar ne ara bu kadar yakınlaştılar anlamadım ki. Elin oğluyla ne bu samimiyet?!
"Teşekkür ederim o sizin güzelliğiniz." Gözlerimi devirdim bu lafının ardından.
"Şey, yarım saat sonra dayımın uçağı inecek. Yemeğe o da katılsa sorun olur mu? "
"Ah, ne demek tabiiki katılsın."
Teyzemin gözleri yuvalarından irileşmiş, yanakları al al olmuştu. Sanırım gençlik yıllarım diye bahsettiği dayı bu dayıydı.
Hayır bir geldim pir geldim. Benim gelişim Amerika'nın iç meselesi oldu resmen.
"Otur lütfen. Eylül sen Ateş'i ağırla, ben de yemekleri getiriyorum."
Nam-ı değer Ateş'i yemek masasına yerleştirdikten sonra kendim de oturdum. Çatal, bıçak ve peçeteyle oynamaya başlamıştım. Karşımda oturan adamın gözlerini üzerimde hissediyordum. Bu bakışları utanmama sebep oluyordu çünkü henüz yeni tanıştığım birisinin omzunda uyuya kalmıştım ve o, bunu beni rezil etmek için kullanıyordu.
Sakin olmalıydım. Ben kötü bir şey yapmamıştım. Uyku bu sonuçta herkese olan bir şey. Hatta belki bu adamla şirin bir komşuluk ilişkimiz bile olabilirdi. Ben ondan biraz şeker isterdim o benden un. O yüzden huyuna gitmeliydim.
Bir konuşma başlatacağının sinyalini veren bir öksürük sesi geldi.
"Uykunu almış gibi gözüküyorsun." duyduğum cümleyle ellerimi oyaladığım çatal, bıçak ve peçeteyi hızla tabağa bıraktım. Çirkin bir ses çıkmıştı.
"Bu uyku muhabbeti daha devam edecek mi?" alaycı bir gülümsemeyle göğsünün üzerinde bağlı olan kollarını birbirinden ayırıp tabağın iki yanına yerleştirdi.
"Konuşacak başka ortak konular buluncaya kadar edecek." dedi.
"Ben bir teyzeme bakayım geç kaldı." derken teyzem salonun girişinde belirdi. Neyse ki kurtulmuştum bu insan görünümlü ego parçacığıyla sohbet etmekten.
"Ne kadar zahmet etmişsiniz, hiç gerek yoktu böyle şeylere."
Teyzem masaya bıraktığı tencereyle uğraşırken kulağıma doğru eğildi. "Birde kibar değil diyordun. Bak gör işte."
Bir saat kadar süre geçtiğinde masada ekmek kırıntısı bile kalmamıştı. Ben teyzem çok yemek yapamaz burada kilo veririm derken bu gece hazırladığı yemeklerle beni şaşırtmıştı. Gerçi bana yiyecek pek fazla yemek kalmamıştı. Çünkü misafirimiz adeta her şeyi silip süpürmüştü.
Çalan zille masadan biraz uzaklaşma fırsatı yakaladım. Hızlıca kalkarak kapıya yöneldim. O sırada teyzem de kapı girişindeki boy aynasında elbisesini düzeltiyordu. Kimdi bu çapkın yakışıklı açıkçası çok merak ediyordum.
Kapıyı açtığımda karşımda son derece karizmatik biri duruyordu. Teyzemin dediği kadar vardı doğrusu. Yol yorgunluğu diye bir şey yüzünden sezilmiyordu. Benim uçaktan indikten sonraki halimi düşününce kendimden soğumama sebep olmuştu. Demekki üst komşularımızın genlerinde bir güzellik vardı. Ya da.. Ne güzelliği ya o Ateş denen adam yakışıklı falan değil. Gömlek yakışmış.
"Hoş geldiniz. Buyurun içeri geçin."
"Merhaba küçük hanım. Ben Levent Aydoğan."
"Bende Eylül Sönmez. Çok memnun oldum." dedim uzattığı eli sıkarken.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eylül Ateşi
ChickLitKötülüklerden kaçıp, karanlığa aşık olan bir kızın hikayesi. ~~~~~ "Sen!" dedi adam. Yok artık olamazdı. Bu omzunda uyuduğum uçaktaki adamdı. Birde çarptığım. Bu.. Bu kötü bir tesadüftü. Daha bir kaç basamak gitmeden, arkamdan bir ses duydum. Onun s...