♢BÖLÜM 2♢

302 13 1
                                    

Ateş..

O gözler nasıl öyle bakabiliyordu? Anlamadım. Bildiğim tek şey o gözlerde şimdiye kadar hiç görmediğim bir masumiyet olduğuydu.

Uçuş'un rötar yapmamış olması benim için büyük bir şanstı. Uçağa yürürken içimde hoş olmayan bir şeyler vardı.

Yükseklikk!!

Oldum olası yüksek yerlerden hoşlanmazdım. Ama karanlık işlerin karanlık adamı olarak tabir edilen ben, bembeyaz bulutların üzerinde olmaktan korkuyordum.

Beyaz siyahı esir alıyordu.

Dışarının aksine, uçağın içi serindi. Bu iyi bir şeydi benim için. Business kısmına gelmiş, koltuğumu ararken bana çarpan mavi gözlü kızı gördüm. Büyük ihtimalle o da yerini arıyordu.

●●●●●

Uçan ayı gibi çarpıp rezil olduğum o adam da burda. Ne güzel(!) Rezil olduğum insanlarla genelde hep aynı ortamlara denk gelirim. Hayat bana sürprizler yapar, doğum gününde balonları patlatılınca sesten korkup ağlayan bebeklerin yaşadığı sürprizlerden. Kısacası ben şansa muhtaç, yalnız ve rezil olmuş küçük bir kızım.

Koltuğu bulup oturdum. '5' numara. Şimdi kulaklığı takıp uyumak için ideal zamandı ama olmaz. Kalkıştaki adrenalinli saniyeleri içimde hissetmek istiyorum. Yeni hayatımın güzel başlangıçlarla, güzel sonlarla sürmesini diliyorum. Bu sefer kötüsüz, pisliksiz günler umuyorum kendime.

"Pardon bakar mısınız? 7 numara neresi acaba?" Diyen sesi duyduğum an içim ürperdi. Bu ses yeni hayatımın ilk uzun yolculuğunda yanımda olacak ilk kişi. Belki de çok yakışıklı, çok zengin ve iyi kalpli olabilir, belki ona aşık olurum, hayallerimdeki adam olabilir, ya da Deniz'in yerini tutabilecek bir dost. Ama aramıza biri girecek '6' numara. Vay canına burada da bir yılan var yani. Hani olmasa olmaz. O sırada beynimin gerçekten sulandığını hissedebiliyordum. Tanımadığım insanlar için dertlenebilecek kadar boş ve dertsizdi artık içim.

"Merhaba" diyen tatlı sese doğru baktım. "Merhaba" dedim, olması gerektiği gibi.

"Ben Burak."

"Bende Eylül" diyerek cevap verdim.

En fazla 17-18 yaşlarında bir çocuktu. Yazık kim bilir ne için gurbetlere yapayalnız gidiyor çocukcağız? Acaba benim gibi bir ailesi varda ondan mı kaçıyor? Öyleyse çok da şanssız sayılmam. Çünkü ben yalnız yaşayabilecek yaştayım. Onunsa evde oturup üniversite sınavlarına çalışması gerek.

Tabikide bu mutlu günlerimde bir ergenin hayatıyla uğraşmayacağım. Milletin derdi beni germemeli.

10 dakika falan sonra yakışıklı biri geldi. Ve şu beni uzaklara götüren çocukcağızla aramıza oturdu. Suratı bir yerden tanıdık geliyordu.

Hiç bir şey demeden yerine oturdu, sessizce. Bir anda eskimiş bulaşık süngerine dönen beynimde şimşekler birbirine tokat attı. O adam uçaga binmeden önce çarpıp rezil olduğum adamdı. Belliydi zaten aksiliklerle başlayacağım.

Ya da dur!

Bu bir aksilik değil. Ne var yani çarptıysam. Ne olurdu yani adam dövecek mi yani beni?

Bir süre sonra kaptan pilot konuşmaya başladı.

"Değerli hanımefendiler, beyefendiler, sevgili çocuklar, kendini çocuk hisseden her yaştaki misafirlerimiz, uçağımıza hoş geldiniz. Kaptanınız Alper Demirer konuşuyor. Öncelikle bulutlar üzerindeki gezinti keyfini bizlerle paylaştığınız için sizlere teşekkür etmek istiyorum. Bizler Türk Hava Yollarında her sabah mutluluğa uyanırız. Her uçuşumuzda sizlere 'hoş geldiniz' demek bizlere ayrı bir mutluluk verir. Bizler gökyüzüne sizlerden aldığımız bu enerjiyle mutluluğun resmini çizeriz.

Uçuşlarımızda bize bazen güneş, bazen ay ve yıldızlar, ancak daima sizler arkadaşlık edersiniz. İçinde bulunduğumuz bu güzel sonbaharda sizleri sevdiklerinize ulaştıracak olmanın gururunu yaşıyoruz. Aynı zamanda bu uçuşumuzda sizlerden hiçbir zaman güler yüzünü eksik etmeyen, pozitif enerjisini her zaman sizlere yansıtan, sizlerin emniyeti ve güveni için bu uçakta bulunan değerli bir kabin ekibimiz olacak. Uçuşumuz 31 bin feet yükseklikte olacak. Türkiye saatiyle 15.30'da New York'a inmeyi planlıyoruz.

Öncelikli görevi sizlerin emniyetini sağlamak olan değerli kabin ekibim ve Türk Hava Yolları olarak hepinize emniyetli ve keyifli, güzel bir uçuş diliyorum. Uçmak istediğiniz her zaman bizler burada olacağız, mutluluk gölgeniz olsun...'' 

Tarzında havalı ve romantik konuşmasıyla yüzünü görmeden sesiyle beni etkilemeyi başarmıştı. Eminim tüm bayan yolcular bu hoş sesten ve bu güzel kelimelerden fazlasıyla etkilenmişlerdir.

Şimdi bulutların üzerinde bir kuş gibi özgür ve huzurlu olacağıma dair sinyaller alıyordum.

Yanımda adını bilmediğim, sadece 'çarptığım beyefendi' olarak aklımda tanımlamaya çalıştığım adamın tedirgin olduğunu hissettim. Anlaşılan yüksekten korkuyordu. Cama bakıp, hızlıca dönmesinden belliydi bu. Bir süre sonra gerçekten kötü gözüküyordu.

"İyi misiniz?" Sorusuna "evet, saolun" diyerek cevap vermesinden beni ilgilendirmediğini anlayınca kafamı çevirip uyumaya karar verdim.

Gözlerimi açtığımda "uyan artık" dedi bir ses kulaklarımdaydı. 

Yokk artık!. 

Adamın omzunda uyumuşum.. 

"İzin verirsen bende gideyim." 

"Çok afedersiniz, ben.." 

"Sorun değil, iyi günler" dedi ve gitti. Böylelikle rezil olduğum bir an daha kısacık geçmiş oldu.

Bu adamda bir şey vardı. Beni çeken bir şey. Bende de bir şey vardı. Rezillikleri çeken bir şey.

●●●●●

Gözlerine hayran olduğum kız yolculuk boyunca omzumda uyudu. 'İyi günler' diyerek geçip gitmek zor olmuştu. Çünkü o kadar masum görünüyordu ki bir an onun ömrüm boyunca yanımda olduğunu düşündüm. Ve bu çok iyi gelmişti.  

İyi gelen şeyleri bırakmak zordur. Çünkü iyi gelen şey bağımlılık yapar.

Sadece bir gündür tanıdığım bir kız için hayaller kuracak değildim. Kız kendine laik birilerini bulur zaten, bulmuştur belkide.

Telefon ekranında yazan 'Mehmet Yücesoy' yazısıyla babamın beni aradığını anladım. Uçaktan inince sessizden çıkarmayı unutmuşum. Babamla ne kadar samimi olduğumuz zaten telefonumda nasıl kayıtlı olduğundan belli oluyordu. 2 cevapsız arama olmasa açmazdım bile.

"Efendim?".

"Ateş"

"Evet, söyle" 

"Demir Sönmez bizimle görüşmek istiyor. Numaranı verdim."

Eylül AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin