Bir şeyleri sorgulamaya başlayalı çok uzun zaman olmadı/çok uzun süre ağlamadım/Ağlamamak için kendime çok söz verdim/çok sorguladım kısa bir süre.
Beni böyle güzel hayaller mahvetti, bu kadar tatlı olduklarını bilmezdim içine düşmeden önce. Hala kurtulabilirim sanırdım, çantamı toparlarken. Şimdi yaşayabilir miyim, derim.
Beş gün oluyor bir şeyleri sorgulayalı, aynanın karşısına geçeli.
Şimdi ise kazağımın kapüşonunu kafama geçirmiş yağmurda daha fazla ıslanmamak için eve doğru bir olimpiyat koşusu yapıyorum. Ha, bunu tamamen annemin "al yağmurda ıslandın hasta oldun!" lafını duymamak için yapıyorum.
Hava yeni yeni kararıyor ve kasvetli. Bulutlar tamamen gökyüzünü kaplamış. Beni koşarken canlandıracak bir şeyler açmak için vakit bulabilirdim. Durup kulaklıklarımı taktım, her zaman dinlediğim çalma listesini açıp daha hızlı koşmaya başladım. Sokaklar bomboştu, tek akıllı bendim belli ki. Yağmur giderek daha da hızlanıyordu ve ben her şarkı sözünde daha da derine indim, daha da yavaşladım.
İşte şimdi ağır çekimde koşuyormuşum gibi hissediyordum. koşuyorum, zihnim yavaşlıyor, her şeyimi vererek koşuyorum ama aslında daha da yavaşlıyorum. Sanki bir filmdeyim ve o dramatik sahneyi çekiyoruz. Nereye koşuyorum ben? Sevdiğim adama mı? Genelde böyle olurdu değil mi? Yağmurda kavuşmak için birbirlerine koşarlardı. Ama benim sevdiğim biri de yoktu. O zaman yönüm nereydi diye düşünmekten alamıyorum bazen kendimi.
Ben Afya, Afya Işıklı. 19 yaşındayım. Aslında Ateş'i mi kullansam diye düşünüyorum, annemin soyadı. Evet, boşandılar. Yaklaşık bir hafta oldu ve şimdi annemle taşınıyoruz.
Bu sefer terk eden taraf biz olacağız.
Artık ıslanmamak için çok geçti. Sert esen rüzgar yüzünden donmaya başladığım an ciddileşip kulaklığımı cebime attım ve korunmak için rüzgarın geldiği yöne ters bi ara sokağa girdim. Sokak o kadar dardı ki iki taraftaki binaların tavanından akan sular ya direkt olarak üstüme iniyor ya da yere sert bir şekilde yere inip üstüme sert bir şekilde sıçrıyor, ben ise iyice sırılsıklam oluyordum. Bir yere sığınmam gerekiyordu ama iki yanımda da sadece soluk renkli eski apartmanlar vardı. Yağmur daha da artıyor ve benim görüş alanım da kısıtlanıyordu.
Uzun zamandır bu kadar yoğun yağan bir yağmurun altında kalmamıştım ama çok tanıdık. Biliyorum, ben bu anı daha önce yaşadım. Yine yağmurun bardaktan boşalır gibi olduğu bir günde; evden kavga gürültüyle çıkan babamın peşinden, kendini odasına kilitlemiş hıçkıra hıçkıra ağlayan annemi bırakıp gittiğimde yaşadım. Ayaklarım çıplaktı; kollarım, omuzlarım. Kalbim bile ıslanmıştı, donmuştu. Bugün ise tekerrür bana o gün kalbimin yediği ayazı hatırlatıyordu.
Sanki sonu olmayan bir sokağa girmiştim, dar sokağa sığmaya çalışan rüzgar sırtımı yalıyordu. Ceketimin altından hafif hava alan belim bile buz kesmişti. Bir yandan düşüncelerle baş başa kalmış, üşümüş olmanın da verdiği rahatsızlıkla duygusallaşmaya başlamıştım. Evin yolundan iyice sapmış, üstelik buradan epey yol almıştım.
En sonunda üç, benimkiyle dört dar sokağın kesiştiği bir alana girdim. Yürüdüğüm sokak o kadar dar geliyordu ki artık...Neyse ki burası birkaç adım daha genişti, azıcık da olsa yüzüme ışık vuruyordu.
Kafamın içindekiler gibi kendi etrafımda dönüyor ve beni çevreleyen binalara bakıyorken bulutlara dönmüş yüzüm daha fazla dayanamadı; ben geriye doğru sendelemeye başlarken rastgele şekilde soğuk mermer zemine oturur oturmaz altımdan yere süzülen yağmur gibi gözlerinden gözyaşlarını dökmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT YÖN
Teen Fiction"En sonunda üç, benimkiyle dört dar sokağın kesiştiği bir alana girdim. Yürüdüğüm sokak o kadar dar geliyordu ki artık...Neyse ki burası birkaç adım daha genişti, azıcık da olsa yüzüme ışık vuruyordu." Dört paralel doğru saptı, ve birbirleriyle çakı...