Mikey uyandığında yatakta yatıyordu. Sanki uyuduğunda burada değildi? Beynini zorlayarak düşündü biraz. Evet, kesinlikle salondaki koltukta uyumuştu.
Yanında uyuyakalan arkadaşına baktı. Galiba onu buraya getiren oydu.
Yataktan onu uyandırmamaya özen göstererek kalktı ve kuruyan boğazını yumuşatmak amacıyla su içmek için mutfağa yöneldi. Ayaklarını sürüyerek girdi mutfağa. Bastığı soğuk fayans vücudunun titremesini sağlarken biraz daha uyanmıştı hücreleri.
İlk önce yüzüne birkaç kere su çarptı ve köşedeki havlu ile kuruladı. Sonra tezgahtaki bardağa uzanıp yarısına kadar su doldurdu.
Biraz düşündü suyu içmeden önce. Acaba suyun bardağa dökülünce çıkardığı ses nasıldır?
Suyu içip kahvaltıyı hazırlamak amacıyla buzdolabını açtı. Reçel, peynir, çikolata, bal ve süt... İki tane de yumurta aldı. Yumurtaları haşlamak üzere kaynamış suya bırakıp ekmeklikten ekmekleri alıp dilimledi.
Küçük bi tepsiye koydu ekmeği arkadaşı için. Sonra biraz portakal sıktı. Reçel ve bal da koydu. Peyniri de küçük küçük doğrayıp koydu. Çok yemeyeceğinin farkındaydı ama yine de yapmıştı işte.
Yumurtalar haşlanınca soyup onları da yerleştirdi tepsiye.
Yatağın bulunduğu odaya ilerledi elindeki tepsiyle. Köşedeki komodine bırakıp tekrar mutfağa gitti kendine sandviç hazırlamak için.
Sütü ısınırken sandviçini hazırladı. Sabah süt içmeden uyanamazdı. Tam tersine Draken sütü hiç sevmezdi. Onun için ona portakal sıkmıştı.
Önce sütünü içti. Sonrasında telefonunu ve sandviçini eline alıp evden çıktı. Günlerden pazar olduğu için etrafta kimse yoktu.
Sandviçinden bi ısırık alırken nereye gittiğini bilmeden yürüdü.
Dünkü sokağa geldiğinde geri dönmek için arkasını dönse de bi his dönmemesini söyledi.
Sakince dar sokağa girip ilerlemeye başladı. Dünkü çocuk geldi aklına. İlerde yerde yatıyordu. Dayak yiyordu. Kendini koruyamıyordu.
Boşverip geri dönecekken omzuna biri dokundu. Arkasını döndüğünde dünkü çocukla karşılaşmayı beklemiyordu. Daha yeni yaralanmışken niye buradaydı ki?
Ağzının oynamasından anladığı kadarıyla bir şeyler söylüyordu. Birkaç dakika daha dudakları oynadıktan sonra Mikey'in gözlerinin içine baktı.
Mavi gözleri Mikey'in gözleri ile buluşunca parıldadı. Yüzüne bi gülümseme yayıldı.
Mikey de istemsizce gülümsedi çocuğa. Sonra arkasını döndü gitmek için. Çocuk tekrar dokununca aldırış etmedi. Sonra tekrar dokundu. Arkasını döndüğünde ağlayan bi surat göreceğini tahmin etmemişti.
Yanına çöküp gözyaşlarını sildi çocuğun. Sonra telefonunu çıkarıp mesaj kısmına şöyle yazdı:
' Niye ağlıyorsun? '
Çocuk şaşkınlıkla baktı Mikey'e. Sonra telefonu eline alıp tuşlara bastı.
' Beni duymuyor muydun? '
' Hayır. '
' Özür dilerim tahmin etmeliydim. '
' Sorun yok. Sen niye ağlıyorsun onu söyle. '
' Özür dilediğimde arkanı dönüp gittin. Onun için... '
' Niye özür diledin ki? '
' Sana bir şeyler ısmarlayabilir miyim? Hem orda söylerim. '
' Keyfim pek yerinde değil. 'Çocuğa baktı Mikey. Ellerini lütfen anlamında birleştirmişti.
Gülümseyip kafasıyla onayladı. Aslında gitmek istemiyordu ama gitmeden bırakmayacaktı anlaşılan.
Biraz yürüdükten sonra sade bi kafeteryaya varmışlardı. Mikey bi an önce kurtulmak ümidiyle cam kenarındaki iki kişilik yuvarlak bi masaya ilerledi. Sandalyelerden birini çekip oturunca çocuk da geldi yanına.
Garson gelince önündeki menüdeki kahve seçeneğini işaret etti parmağıyla. Çocuk da anladığı kadarıyla bir şeyler söyleyince garson gitti.
Telefona uzanıp notlara girdi Mikey.
' Şimdi söyleyecek misin? '
' Beni kurtardığın için teşekkür ederim. Aynı zamanda başını derde soktuğum için de özür dilerim. Ben gibi bi aptaldan ne istiyorlar anlayamıyorum...'
' Kendine aptal demeyi kes ve rica ederim. Başımı derde soktuğunu falan düşünme. Bir şey olmadı. '
' Siz nasıl isterseniz...? '
' Mikey diyebilirsin. '
' Takemichi... Hanagaki. '
' Hem sen benim oraya geleceğimi nasıl tahmin ettin ki? '
' Ayaklarımın beni sürüklediği yere gittim. '
' Ben de... 'Mikey'in kalbi bi anda hızlanınca derin bi nefes aldı.
' Dün yazdığın çocuk... Benim en yakın arkadaşım. Seni hastaneden çıkarken görmüş. Tarif etmesini istedim. Bir şeyler sıraladı ama bulmam çok zordu. Ben de ayaklarım beni nereye götürürse oraya gittim işte... Tekrar teşekkür ederim. ^-^ '
' Bu kadar kibar olmana gerek yoktu. Sadece yapmam gerekeni yaptım. 'Siparişler gelince bi süre yazmadı bir şey, Mikey'in okuması için. O da yazmadı. Sanki gözleriyle konuşuyor gibiydiler.
Takemichi şuan sanki Mikey'e hayran gözlerle bakıyor gibiydi.
Mikey gözlerini buluşturdu ikisinin. Takemichi utanıp kaçırdı gözlerini...
Sonra şöyle düşündü Mikey. ' Çok tuhaf... Sanki mavi gözlerinin içindeki okyanusta kaybolmuşum gibi. Gözlerine bakınca içinde ne var ne yok görebiliyorum. '
Tüyleri diken diken oldu. Uzun zamandır böyle hissetmemişti. ' Çok derine inersem nefes alamam, boğulurum ben. ' diye düşünüp gözlerini kaçırdı.
İçecekleri bittikten sonra tam kalkacaklardi ki Takemichi beklemesini isteyen bi işaret yaptı ona.
' Telefon numaranı istersen ver. Bir şeye ihtiyacın olursa görüntülü ararsın. Ya da mesaj falan? '
Mikey telefonu eline alıp numarayı yazdı.
' Ararsın o zaman. '
Son kez bu cümleyi yazdıktan sonra Takemichi'nin telefonunu verdi. Sonra da kafeteryanın önünde gülümseyerek ayrıldılar.
Biraz kısa ama yazmaya çok üşendim onun için idare ediverin ehee
Olmuş muuu?
Veee iyi okumalarrr!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Feelings are Entrusted to You
Fiksi PenggemarDuyamadığım sözcüklerin yerini gözlerindeki parıltı doldurdu... ~Mikey Gözlerimdeki parıltının tek sebebi sonsuza kadar sen ol... ~Takemichi