MULTİ: Blais
"Selam yavru!"
Olayın üstünden bir ay geçmişti. Nisan kendinden beklendiği gibi çabuk atlatmıştı. Abisine çok bağlı olmasına rağmen... Tabi, tam olarak eski formuna dönememişti, ama bu çok normaldi.
Okul da başlamıştı zaten. Bu yüzden unutuluyordu. Fırat abiyi unutmayacaktık elbette ama ölümünü unutup hayatımıza devam etmeliydik. O böyle olmasını isterdi.
"Selam aşkım."
"Ya kuzum kusura bakma, yine geç uyandım. Annem zaten sonradan geliyor, biliyorsun. Kendisi götünü devirip yatmış uyuyor, biz sabah sabah okula geliyoruz. Tek kelimeyle 'haksızlık'!"
Annem okulun müdürüydü ve popüleritemin olmasının tek sebebi buydu. Annemin diğer öğrencilerle benim aramda ayrımcılık yapmaması en çok hoşuma giden şeylerden biriydi. Çünkü, torpille kazanan insanlardan hep nefret etmişimdir. Torpil yapanlara olan nefretimi saymıyorum bile. E yani kendimden nefret etmem de pek mantıklı olmazdı. Ben, nefret edilecek kız mıyım? Teessüf ederim.
"Kanka, neyin açıklamasını yapıyorsun ya? Her zamanki sen işte. Okulun ilk gününden başlamışsın itirazlara. Birdaha ki hafta eylem yapmayız yine değil mi?"
Geçen sene bir ders saati fazla gördüğümüz için okulun ikinci haftasında benim gibi aklından zoru olan arkadaşları toplayıp 'Okul Sokağı' adını verdiğimiz lanetli yerde yaptığımız eylemden bahsediyordu. Bütün mahalleyi ayağa kaldırmıştık. Yaşlı teyzeler, amcalar peşimizden koşmaya başlayınca depara kalkmıştık tabi ama bu önemli değil.
"Aşk olsun, kanka. Ben, tekrar tekrar aynı şeyleri yapar mıyım hiç. Çok kırdın beni."
"Ay götüm!"
"Piços!"
"Çirkef karı!" Bu hakareti duyduktan sonra gözlerim faltaşı gibi açıldı. Çok şaşırmamam gerekirdi ama bir an tuhaf gelmişti, anlayın işte.
"İnanamıyorum! Bunu uzun zamandır söylemi-" Sesimin kesilmesine neden olan şey; çok sevgili (!) Müzik hocamızın sınıfa girmesi oldu. Somurtuk adam ne olacak! Hiç sevmiyorum, hiç.
"Günaydın. Oturun."
'Nasılsınız?' diye bile sormadı pislik herif. Bu adamı sevmememin sebebi; bir önceki yıl seçmelerde şike yapmış olmasıydı. Bu herkes tarafından bilinse de, elimizde kanıt olmadığı için yapacak bir şey de yoktu. Sayesinde seçmelerde birinci olmuştuk ama 'hileyle'! Ne kadar da güzel (!) değil mi?
Tam o sırada kapının çalınması onun susmasını sağladı. Bana sorarsanız çok da iyi oldu. Sormuyor musunuz? Peki.
Sınıfa gelen çocuğun yeni öğrenci olduğunu tahmin ettim ve aslında yüzü oldukça tanıdık geldi. Yine de umursamadım. Karakterim böyle, ne yapabilirim ki? Nisan'a baktığımda ise durum bayağı bir farklı gözüküyordu. Şu an ki yüz ifadesinin su aygırıyla sevişen orangutan görmüş gibi olduğunu söylemem de sakınca yok. Gerçekler acıdır. Dost, acı söyler. Yani dost, gerçekleri dile getirir.
Sanırım, o, çocuğu tanımıştı.
"Nisan, iyi misin? Ne oluyor kızım sana?"
"Kanka o, d-dün havaalanında tartıştığım taş çocuk." O kadar yakışıklı değildi aslında. Çarpılmazsam iyidir. Vay be! Dünya gerçekten küçükmüş.
"Sen kimsin?" Böyle soğuk adam görmedim ben, abi.
"Yeni öğrenci. Adım Blais. Yerime geçsem olur mu? Yorgunum." çocuğun da bizim hocadan farkı yoktu gerçi. Ufak bir aksanı vardı. Başka bir ülkeden geldiğini anlamak güç değildi.
Soğuk pislik -artık o adamdan bu şekilde bahsetmeyi düşünüyorum-, sınıftaki tek boş yer olan Nisan ve benim önümüzdeki sıraya oturmasını söyledi. Blais denen çocuk Nisan'a ilk başta tanımak için baktı ve pis pis sırıtarak yerine oturdu. O gülüş, bana birisini hatırlatıyordu, 'kendimi'! Bu bebekle iyi anlaşacakmışız gibi hissediyordum ama ilk önce Nisan ile neden kavga ettiklerini öğrenmem gerekiyordu.
********************************
Nisan'dan...
Havaalanında tartıştığım çocukla aynı sınıfta olmam tesadüfün âlâsını yaşadığımı gösteriyordu. Feyza'yı ararken ona çarpmıştım ve beni "önüne baksana" diye terslemişti. Çok önemli bir olay değildi ama ben bu çocuğa çok pis sinir kapmıştım oğlum! Gerçi, bana birisi o şekilde çarpsaydı, ağzıma geleni söylerdim. Konumuz bu değil.
Teneffüs zili çaldığında ikimiz aynı anda derin bir 'oh!' çektik. Tabi ki 'aynı andea söyledieek' saçmalığını yapmadık. Biz bunun için fazla cooluz dostum.
Feyza'ya döndüğümde Blais ile koyu bir muhabbete daldığını gördüm. Kafaları uyuşmuş gibiydi. İyi bir insan gibi duruyordu zaten ama benim şaşırdığım şey Feyza'nın daha önce hiçbir zaman tanımadığı kişilerle konuşmamış ve bu çocukla şimdiden kanka olmuş olmasıydı. Asıl amacını anlamam çok zamanımı almadı. Yapmak istediği şey; beni onunla konuşturup, neler olup bittiğini anlamaktı. Bu kız az sinsi değil.
"Merhaba" bunu Blais adlı meteorun söylemesi tahminlerimde yanılmadığımı gösteriyordu.
"Merhaba canım, merhaba." Bence de çok samimiyim.
"Tamam. Bakın, sınıfta dedikodu çıkmasın diye hocanın yanında konuşmadım ama sen kafa kız gibisin. Ben Paris'ten geliyorum ama babam Türk'tü. Gavur değilim yani. Haberiniz olsun diye söyledim." Of ya, ben bunu telefonuma 'gavurun tohumu' diye kaydedecektim. Telefonunu vereceğini nerden çıkardıysam artık. Bu arada, bana bakarak konuştu ama Feyza'dan bahsediyordu. Bir dakika ya, Paris mi dedi o?!
"Paris mi?" İkimizin aynı anda verdiği tepki Blais'i şaşırtmıştı (çok güzelmiş bu isim ya). Girdiği kısa süreli şoktan çıktıktan sonra:
"Evet ama niye bu kadar büyük bir tepki verdiğinizi anlayamadım, ben." Feyza'nın konuşmasına izin verdim çünkü, o günü hatırlamak istediğimi hiç zannetmiyorum.
Feyza çekingen bir tavırla konuşmaya başladı."Aslında... Sizin kavga ettiğiniz gün, biz Paris'e gidiyorduk ama duyduğumuz bir haberle geri dönmek zorunda kaldık. Ihmm... Siz neden kavga etmiştiniz?" Nasıl da konuyu değiştirmeye çalışıyor. Gerçi, merak ettiği için de sormuş olabilir.
"Seni ararken bu öküze çarpmıştım. O da beni tersledi. Bilirsin, beni tersleyeni on misli terslerim."
"Bilmez miyim, çok fena kızsın Nisan. Ne istedin yavrucaktan? Neyse ya, seni terslememesi gerektiğini anlamıştır."
"Tam tersini düşündüğümü söylesem? Sinirlenince çok seksi oluyorsun Nisan." Bana mı asılıyor o?
"Sen kime yavşıyorsun lan?" Bunu söyledikten sonra onun kahkahasıyla ve Feyza'nın pörtlemiş gözleriyle karşılaştım. Bir de gülüyor, ibne.
"Ben sana yavşamıyorum güzelim. Senin gibilerden hoşlanmıyorum sanırım."
"Dengesiz misin? Hem, seksi ve güzel olduğumu söylüyorsun; hem de 'sinin gibilirdin hişlinmiyirim sinirim' diyorsun. Sen kimsin de benim tipime laf söylüyorsun oğlum?" Derin bir 'of' çekti. Neye ofluyorsun neye?!
"Yanlış anladın bebeğim. Öyle demek istemiyorum. İkinizin de maşallahı var ama ben sizin cinsinizden hoşlanmıyorum. You understand?" Havalara bak havalara! 'Sizin cinsinizden hoşlanmıyorum' derken? Hayvanlarla falan mı iliskiye giriyor, bu çocuk? Yoksa, düşündüğüm ve tek gerçek olabilecek şey mi?
"Ne demek istiyorsun sen, Blais?" Bu soru Feyza'dan gelmişti. Kız haklı. Bu konuyu açıklığa kavuştur artık, ahbap!
"Anlamadınığınızı sanmıyorum. Cinsel tercihim sizi şaşırtmış olabilir ama bunu yargılarsanız sizi doğduğunuza pişman ederim. Kurallarım katıdır. Ben Gay'im."
çoksel bir yerde bitirdim. shjdsh yb yakında gelir herhalde ya neyse öptm bebeqlerim.. sefiyom sizi, voteleyin bir zahmet.
Bana ulaşamazsanız @YasemiNisanur a ulaşabilirsiniz. ßß...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürekten Sevmek
DiversosBirbirlerini deli gibi seven ve birbirlerine ölümüne bağlı olan iki genç kız. Birisi; sosyal medyayla yemiş kafayı. Diğeri ise; Aksiyon meraklısı ve tam bir vampiratör. Peki, bu iki kız hayatlarında ve çok daha önemlisi kalplerinde başkalarına da ye...