Kris'le liseden beri sevgiliydik. Hiç bir zaman mutsuz bir anım olmadı. Her günümü gülümseyerek geçirdim. Onu tanımadan önce hep eksik hissediyordum. Ama o benim kalbimin diğer yarısıydı. Tüm eksiklerim onunla tamamlanıyordu. Ben ekmeğin içini severdim o dışını, ben yumurtanın sarısını severdim o beyazını.. Her şeyimizi paylaşırdık biz. Ona aşık olduğumda tek isteğim onun da bana aşık olmasıydı. Bakışlarımın onu bana bağlayacağını kim bilebilirdi ki. O da bana aşık olduğunda gerçekten tamamlanmıştım.
Üniversitenin son yılında Kore'de okumaya karar verdik. Bir şekilde işlemleri halledip geçişimizi yaptık. Daha sonra da oraya tamamen yerleşme kararı aldık. Hatta üniversite biter bitmez evlenmek istediğini söylüyordu.
Kore'de yaşadığımız evde çalışanlarımız da şoförümüz de vardı. Kris'in ailesi çok zengindi ve bize destek oluyorlardı. Bir gün biraz kafa dağıtmak istemiştik. Şoföre bizi bir yerlere götürmesini söyledik. Yola çıktığımızda arka koltukta sarmaş dolaş oturuyorduk. Kris her zamanki gibi bana onun pandası olduğumla ilgili bir şeyler söylüyordu. Bana panda demesi hoşuma gidiyordu ama dile getirmiyordum.
Birbirimizle ilgilendiğimizden ne olduğunu bile anlamamıştık. Arabamız aniden yoldan çıktı ve takla atmaya başladı. Bir yerden sonra ben bilincimi tamamen kaybettiğimden bir şey bilmesem de uyandığımda tüm gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldım.
Beni her gün öpücükleriyle uyandıran, gözlerime sevgiyle bakan ve beni sevdiğini her saniye söyleyen adam artık yoktu. Tanrı onu benden alıp kendi gibi diğer meleklerin yanına göndermişti. Hiç bir şey Kris'in tarzı değildi, ölüm de olmamalıydı.
Artık kalbimin bana ait olan yarısı da yoktu. İçimde kocaman bir boşlukla yaşamaya çalışıyordum. O kazadan sonra tamamen eksik kaldım.
Her gün onunla birlikte ölmediğim için yaşadığım güne lanet ediyorum. Üstelik sorularıma bile net yanıt alamamıştım.
"Kris nerede?" diye sorduğumda sadece kaza yerinde hemen hayatını kaybettiğini söylemişlerdi. Üstelik kazadan 2 ay sonra uyanmışım. Ona son kez sarılamamış olmanın verdiği ağrıyı içimden atamıyordum.
Kris sonsuzluğa gideli tam 7 ay olmuştu. En yakın arkadaşım olan Jong In hiç bir zaman yalnız bırakmıyordu. Sürekli evime gelip benimle ilgileniyordu. Hatta o olmasa her gün aynı kıyafetleri giyerek pislikten ölebilirdim. Evdeki çalışanları da ilk kendime geldiğimde kovmuştum.
Üzerinden yıllar da geçse bu atlatabileceğim bir şey değildi. Üstelik ben her gün onu hatırlatacak şeylerle ilgileniyordum.
Her gün masasının tozunu alırdı ve şirketin dosyalarını incelerdi. Babasının isteği üzerine okuldan kalan vakitlerinde şirketin Kore'deki binasında çalışıyordu. Onun için yokluğunda her gün o masayı sildim ve dosyaları düzgünce yerleştirdim. Onu gizlice izlediğimde, çalışmaya başlamadan önce masasındaki fotoğrafımı öptüğünü görmüştüm. Onun dudaklarının izi silinmesin diye asla o çerçeveyi silmedim.
Sabahları ilk uyandığında kahvesini baş ucunda görmeyi çok severdi. Daha yataktan bile kalkmadan kahvesini içerdi. O yok belki ama her gün onun baş ucundaki komodinin üzerine kahvesini getiriyorum. Daha sonra gittiğimde bardak dolu oluyor ve alıp lavaboya döküyorum. Ama ben onun her sabah yanımda uyandığını, kahvesini içtiğini, sonra da odasına gidip çalıştığını hayal ediyorum.
Hiç bir zaman bana sarılmadan uyumazdı. Hatta kavga bile etsek bana zorla sarılıp kavgaya sabah devam etmemizi söylerdi. Bu nedenle gece gözlerimi kapadığımda kollarını etrafımda hissediyorum. Yaşlar süzülen gözlerimi kapatıyorum ve yanımda uyuduğunu hayal ediyorum. Hatta kesinlikle yanımda olduğuna inanıyorum. Çünkü o beni asla bırakmayacağına söz vermişti.
Her gün evin çeşitli yerlerine notlar yazıp yapıştırırdı. Bana olan aşkıyla ilgili çok tatlı sözlerin yazılı olduğu kağıtlarla karşılaşırdım hep. Son yazdığı notlar hala etrafta takılı. Düşmemeleri için onu ilk kaybettiğimde üzerlerine bir kez daha bant yapıştırdım. Her gün tekrar tekrar okuyorum ve yeni yazmış gibi hissetmeye çalışıyorum.
Son giydiği kıyafetleri asla yıkamadım. Bazılarını sürekli giyiyorum. Bazılarını ise uyumadan önce kollarımın arasına alıyorum. Onun kokusu çoktan üzerlerinden çıktı ama ben yinede varmış gibi sürekli kokluyorum.
Akşamları ise en sevdiği yemekleri yapıyorum. Kris yemek yemeyi gerçekten çok severdi. Her ne kadar yemek yemek için de tarzı olmadığını söylese de onun için pişirdiğim her şeyi mutlulukla yerdi. Bu yüzden onun sevdiği yemeklerle doldurduğum sofraya her gün iki tabak yerleştiriyorum. Yemek boyunca istemsizce gözlerimden yaşlar süzülüyor. Ama sessizce yemeğimi yiyorum. Çünkü biliyorum ki Kris o an karşımda oturup beni izliyor. Onun üzülmemesi için iyi görünmeye çalışıyorum.
Bir de her gün gittiğim bir köprü var tabi. Kris'le orayı keşfettiğimiz gün gözlerimin içine bakarak şunları söylemişti
"Bak bebeğim, eğer hayat karşımıza zorluklar çıkarırsa ve bir gün benden uzakta kalmak zorunda kalırsan beni burada bekle. Ayrılmak zorunda kaldığımızda her şeyi yoluna sokup seni buradan almaya geleceğim."
Bunları söylediğinde beni bırakacağını düşünüp saatlerce ağlamıştım. Ama bunun sadece bir önlem olduğunu söylemişti.
"Eğer bir gün ayrı kalmak zorunda olursak birbirimizi kaybetmeyeceğiz. Buraya gelir beklersek buluşabiliriz. Senden asla ayrılamam." demişti.
Ama o çoktan gitmişti ve ben her gün buraya gelip onu bekliyordum. Her gün kararlaştırdığımız saatte evden çıkıyorum ve Kris'in bana sımsıkı sarıldığı yerde dikiliyorum. Köprünün kenarına ellerimi koyuyorum. Kris'in bana sürpriz yaparak sessizce gelip arkamdan sarıldığını hayal ediyorum. Ne yaparsam yapayım kontrol edemediğim göz yaşlarım orada da devreye giriyor.
Orada bir süre Kris'i bekledikten sonra eve gidiyorum ve onun için meyve hazırlıyorum. Uyumadan önce mutlaka ona meyve yedirmemi isterdi. Tüm meyveleri ağlayarak doğruyorum ve Kris'in en sevdiği tabağa dolduruyorum. Koltukta ise onun oturmayı sevdiği yerlere asla oturmuyorum. Tam oraların yanına denk gelen yere yerleşiyorum ve onun orada oturduğunu bildiğimden huzurla televizyon seyrediyorum. Kris'in en sevdiği televizyon programları bittiğinde ise televizyonu kapatıp meyve tabağını kaldırıp odaya çıkıyorum.
O öldüğünden beri her günümü onunla birlikte yaşıyorum. Biliyorum ki o yanımda ve biliyorum ki beni asla yalnız bırakmayacak.