Jong In arkasındaki duvara yaslanmış gözlerini kocaman açmıştı.
"Senin yüzünden ben de deliriyor olamam değil mi Tao?" diye sordu
"Onu görüyor musun Jong In?" dedim şaşkınlıkla.
"Tabi ki görüyorum salak. Yoksa neden bu kadar korkayım." dedi sesi titreyerek.
Sonra sordu "Nereden çıktı bu?"
Kris'in yanından ayrılıp Jong In'in yanına gittim.
"Köprünün oraya geldi." dedim. İkimiz de ona bakarak konuşuyorduk.
"Lanet olsun Tao. Sürekli geleceğini düşünüp oraya gidersen olacağı buydu. Üstelik senin hayaletini ben de görüyorum. Bence evden hemen çıkmalıyız." dedi koluma yapışarak.
"Sen git Jong In. Ben her günümü onun hayaliyle yaşamaya alıştım. Bir hayaletten korkacak değilim." dedim. Öfkeyle gözlerime baktı
"Delirdin mi sen Tao. Evinde bir hayalet var." dedi. O anda Kris konuştu
"Ben hayalet değilim."
Jong In bunu duyunca aniden çığlık attı.
" Tanrım! Bir de konuşuyor mu?"
Kris o anda bize doğru yürümeye başladı.
"Arkadaşlar ben ölmedim. Size bunu anlatmama izin verin." dedi ve bir kahkaha attı
"Şuan o kadar komik görünüyorsunuz ki ne diyeceğimi bilemiyorum. Aslında hayalet gibi davranıp sizi korkutmak isterdim ama sevgilime kıyamıyorum. Bakın, ben hala yaşıyorum. İçeri gelin de konuşalım." dedi
Jong In elini uzatıp Kris'e dokundu.
"Hayalet olsaydı elim içinden geçerdi değil mi? O sanırım gerçek Tao." dedi
Sadece ona inanmak istiyordum ama kalbim tamamen zayıflamıştı. Yere oturdum ve
"Yine lanet olasıca bir rüyanın içindeyim." diyerek ağlamaya başladım.
Kris yere eğildi ve beni kucağına alarak oturma odasına götürdü. Beni kucağından indirmeden her zaman oturduğu yere oturdu.
"Şimdi saçmalamayı kesip beni dinleyecek misiniz?" diye sordu. Ben hala tepki veremiyordum.
Kris derin bir nefes alıp gözlerimin içine baktı. Onu o kadar özlemiştim ki anlatılacak gibi değildi.
"Gözümü açtığım neredeyse 4 ay oluyor. Kazadan sonra 3 ay uyuduğumu söylediler. Uyanmıştım ama konuşamıyordum. Etrafımda bir sürü monitör ve vücuduma bağlı kablolar vardı. Ağzımı açtım ve avazım çıktığı kadar bağırdım ama sesim çıkmıyordu. Doktorlar yaşadığım travmanın bir süreliğine buna sebep olmuş olabileceğini söyledi. Seni merak ediyordum ama soramıyordum. Sadece ağlayabiliyordum. O gün ikimizi de farklı hastanelere götürmüşler. Şoför ise orada hayatını kaybetmiş. Seni aramak için kalkmak istesem de kalkamıyordum. Etrafımdaki konuşmalardan arabadan birinin daha sağ çıktığını öğrenmiştim. Sen olduğuna emindim. Çünkü sana bir şey olsa bunu hissederdim. Şoförün öldüğünü de böyle anladım zaten. Ama yine de uzun süre konuşamadım. Beni sürekli uyuttular. En son 1 ay önce kendime geldim. Bir daha ilaçla uyumamı sağlamadılar. Daha sakin davranıyordum. Daha doğrusu oradan çıkmak için başka seçeneğim yoktu. Yaralarım da iyileşmeye başlamıştı. Bir gün yattığım odanın önünden yanında biriyle birlikte Jong In'in geçtiğini gördüm. Ona sesimi duyurmak istedim ama başaramadım. Her gün konuşmak için çabaladım. En sonunda yapabildiğimde hemen seni sordum. Kazadan sonra başka haber alamadıkları için bir şey söyleyemediler. Seni görmek için oradan çıkmam gerekiyordu. Artık iyileştiğim için de bir süre sonra buna izin verdiler. Hastane ücreti için ise babamın çalışanını aramak zorunda kaldım. Tabi onlarla konuşmadan önce seni görmeliydim. Bu yüzden henüz ailemin de haberi yok. Bir gün ayrı kalırsak orada buluşacağımıza söz vermiştik. Bu yüzden eve gelmek yerine oraya gittim. Üstelik senin yaşamıyor olma ihtimalin de vardı ve eve gelecek gücü kendimde bulamadım. Ölürsem bile beni orada bekleyeceğini bilmiyordum Tao. Ama yine de gitmek istedim. Seni orada bulduğum için mutluyum." dedi. Her bir kelimesinde gözünden yaş akıyordu.
Ellerimde yüzünü sildim. Başımı omzuyla boynu arasına koydum ve gözlerimi kapadım. Hala yanımda olduğuna inanamıyordum. Cehennem gibi günler geçirmiştim ama o artık yanımdaydı.
"Artık buradasın dostum." dedi Jong In
Sımsıkı sarıldım ve "Artık burada. O hiç gitmedi Jong In." dedim. Ağlasam mı gülsem mi bilemiyordum.
Jong In derin bir nefes aldı.
"Hepimiz çok üzüldük ama en çok da Tao acı çekiyordu. Bir kaç defa intihar etti ama son anda yetiştim. Bir de şey, her gün sana kahve yapıyor, odanı topluyor, son yazdığın notları okuyor, senin için yemek hazırlıyor, meyve doğruyor, programlarını izlemen için açıp bitene kadar bekliyor. Ayrıca senin oturduğun hiç bir yere kimse oturamıyor. O çok acı çekti Kris." dedi.
Kris beni daha sıkı sardı.
"Üzgünüm bebeğim. Yanına gelemediğim için çok üzgünüm. Kendine zarar vermenin cezasını daha sonra vereceğim. Şimdi sana sarılmaktan başka isteğim yok." diyerek saçlarımın arasından öptü.
"Artık uyuyalım mı?" diye sordum. Jong In'e burada kalmasını söylesem de bizi yalnız bırakmak istediği için evine gitti.
Yatağımıza gittiğimizde ilk defa huzurla uyuyacağımı düşünüyordum. Kris'e döndüm ve onu gerçekten görüyor olmanın tadını çıkardım. İyice kendine çekti ve kollarının arasına aldı.
"Seni seviyorum Kris." dedim.
"Seni seviyorum Tao." dedi.
"Buna cevap alabilmek çok güzel." dedim tekrar.
"Bunu duymak çok güzel." dedi.
Kendimi rahatlıkla Kris'in ve uykunun kollarına bıraktım.