Gözyaşlarım yüzünden neredeyse hiç bir şey göremeyecek haldeydim. Etrafımdaki kollar daha da sıkılaştı. Her zamanki gibi hayalim gerçek gibiydi.
Burnunu saçlarımın arasına sokarak kokladı ve "Seni çok özledim." dedi. Hayallerim asla konuşmazdı.
Bir anlığına durmuştum ama tekrar hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
"Lanet olsun Jong In haklıydı. Ben gerçekten deliriyorum. Yalvarırım Kris beni de yanına al." dedim. ağlamak benim için normal bir eylemdi. Evin içinde dolanırken sürekli ağlardım. Ama ilk defa bu kadar çok ağlıyordum. Yere doğru kaydım ve çömelerek demirlere yaslandım. Az önce ayrıldığım kollar tekrar etrafıma dolanmıştım.
"Buradayım Tao. Gözlerime bak." dediğinde korkmaya başlamıştım. Kalkıp koşarak eve kaçmayı düşündüm. Belki de yanımda bir sapık vardı ve konuşmalarını Kris gibi duyuyordum.
Ben yüzüme ellerimi kapayarak ağlamaya devam ederken kollarımdan tutup kendisine çevirdi. Yüzüne baktığımda Kris'i görüyordum.
"Sen kimsin?" diye bağırıp kurtulmaya çalıştım.
"Beni unuttun mu Tao. Özlediğini sanıyordum. Benim Kris." dedi.
Donup kalmıştım. Onun bana gelmesi için o kadar dua etmiştim ki kafayı yemiştim. Kollarını etrafıma tekrar sardı. Başımı boynuna yerleştirdim. Gerçekten o olmasını umuyordum. Kokusu kesinlikle Kris'e aitti. Bana sarılmasına izin versem de korkuyordum.
Karşımdaki her kimse onu şüphelendirmek istemiyordum. Telefonumu çıkardım ve Jong In'i aradım
"Jong In, neredeysen hemen köprüye gelmelisin. Kris burada." dedim.
"Saçmalama Tao. Kendine bunu yapmaktan vazgeç ve eve git. Ben yoldayım birazdan evinde olacağım." dedi. Bana inanmamıştı bile.
Kollarımdan tutup beni ayağa kaldırdı.
"Tao neden böyle davranıyorsun. Beni gerçekten unutmuş olamazsın. Benim Kris." dedi
"Sen ölüsün Kris. Bir kez daha hayalinle beni kandırmaya çalışıyorsun. Seni unutmayacağımı ve seninle yaşamaya devam ettiğimi biliyorsun. İnsanlar delirdiğimi düşünüyor. Önceden sessizdin ama şimdi konuşuyorsun. Bunu yapmamalısın. Beni hastaneye kapatacaklar." dedim.
Karşımdaki hayalin gözleri dolmuştu. Yavaşça bana yaklaştı ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bu his kesinlikle hayal olamazdı.
Geri çekildiğinde "Benim Tao. Hala gerçek olmadığımı mı düşünüyorsun. Kris'im ben! Senin Kris'in" dedi.
Daha önce defalarca kez hayallerim bana sarılmıştı ama ben onlara sarılmaya çalıştığımda yok oluyorlardı. Gidecek olmasını göze alarak kollarımı etrafına sardım ve gözlerimi kapadım. Açtığımda hala kollarımın arasında olduğunu fark ettim.
"Sen gerçek misin? Ama sen.." dediğimde beni tekrar öptü
"Anlatacağım bebeğim. Evimize gidelim mi?" dedi. Parmaklarını parmaklarıma geçirdiğinde hala titriyordum. Ayakta duracak gücüm kalmamıştı ve olduğum yere çöktüm.
"Uyanacağım ve yine yok olacaksın. Bu çok fazla." diyerek ağlamaya başladım.
"Tao kendine gel ben buradayım ve gerçeğim." dedi . Sonra beni kucağına aldı ve eve kadar taşıdı. Bir hayalin üzerinde uçarak eve gidemezdim elbet. Ama hepsi beynimin bana oyunu olabilirdi.
Eve gittiğimizde henüz Jong In gelmemişti. Tekrar telefonumu çıkardım ve arayıp nerede kaldığını sordum.
"Birazdan geleceğim, markete uğradım." dedi.
"Onunla mı yaşıyorsun? Yoksa birlikte misiniz?" diye sordu yanımda Kris olduğunu iddia eden varlık.
"Ne birlikte olması saçmalama. Delirdiğimi düşündüğü için sık sık gelip burada kalıyor. Üstelik onun bir sevgilisi var." dedim. Kalkıp mutfağa gittiğimde peşimden geldi.
Görüntüsü, kokusu, bakışları, sarıldığında verdiği his hepsi Kris gibiydi. Ama Kris ölmüştü ve şuan etrafımda onu görüyor olmam benim delirdiğime işaretti.
"Ben ölmedim Tao. Bana sürekli o şekilde bakmayı kes. Sana her şeyi anlatacağım. Yemek yapmayı bırak ve benimle ilgilen." dedi.
"Sen gerçek değilsin Kris. Şimdi senin için yemek yapacağım. Bu yüzden susman gerekiyor. Senin yüzünden delirdiğim için mutlu olmalısın." dedim ağlayarak. Sebzeleri doğrarken gelip arkamdan sarıldı. Bunu defalarca kez yemek yaparken hayal etmiştim. Ama bu kez gerçek gibiydi. Boynuma dudaklarını bastırdı. Beni ölmeden önce hep böyle öperdi. Ne zaman onun için yemek yapacak olsam bana koala gibi sarılır bitene kadar öyle kalırdı.
Hayal de olsa ona içimden gelenleri söylemek istiyordum. Ona doğru döndüm ve bana sarılmasına izin verdim.
"Beni anlamıyorsun değil mi? Seni seviyorum Kris.Ömrümün sonuna kadar bu acıyla yaşamak zorundayım. Her zaman yanıma gelmelisin. Ama beni delirtmene izin vermeyeceğim." dedim.
"Ben gerçeğim Tao. Beni özlemedin mi?" dedi üzgün bir ifadeyle.
"Lanet olsun ki seni çok özledim Kris. Ne olur öyle bakma." diye bağırdım. O anda eve giren arkadaşım beni duyduğu için yine öfkelenmişti.
"Kahretsin Tao yine hayalle mi konuşuyorsun." diyerek mutfağa doğru geldi. Kapıda durduğunda elindekilerin hepsini yere attı ve bağırdı.
"Kris!!!"
Ne yani onu görüyor muydu?