Deli

18 1 2
                                    


" Şüphesiz inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) "Hiç şüphe yok o bir delidir" diyorlar. Hâlbuki o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür." / Kalem 51,52

Uykusuzluktan sersemleşen kafasıyla o gün, sunum yapmak zorundaydı Nurgül.. Ders siyerdi. Peygamber efendimiz (sav) in eğitim metotlarını anlatacaktı. Sınav notunuza 10 puan ekleyeceğim deyince hocası , gönüllü istemişti anlatmayı, konuyu da kolay seçmişti kendince..

Dersini anlatıp son 15 dakikayı Nurgül' e bırakmıştı hocası. Çok heyecanlıydı. İlk defa arkadaşlarına ders anlatacaktı. Yaptığı slayt gösterisini ilerletmesi için arkadaşını çağırdı. Ali Hoca' nın sürekli "hızlı olalım...oyalanma kızım" deyip durması zaten bozuk olan sinirlerini daha çok zıplatıyordu.

Nihayet anlatmaya başlamıştı:

" Selamun aleyküm arkadaşlar. Size
Peygamber efendimiz in eğitim metotlarını anlatacağım...."

Peygamberimiz jest ve mimiklerini kullanmaya özen gösterirdi. Buna örnek olarak şu hadis rivayeti verilmiştir:
"İnsanlar, işledikleri kötü amelleri kadar tere batarlar. Onlardan bir kısmı topuklarına, bir kısmı dizlerine, bazıları kuşak yerlerine kadar ter içinde kalır; bazılarının da ter âdeta ağızlarına gem vurur" buyurarak eliyle ağzına işaret etti. (Müslim, Cennet 62)
Bu metotla ilgili başka bir hadiste
Efendimiz (s.a.v), altın kullanmanın erkeklere haram kılınışını tebliğ ederken parmağındaki altın yüzüğü cemaata göstermiş:

-Ben bu yüzüğü takıyor ve kaşını da elimin içine çeviriyordum." dedikten sonra onu çıkarıp atmış ve:

-Vallahî bir daha onu takmayacağım!" buyurmuştur. (Buhârî, Eymân, 6)

Öğrenmeye isteksiz olanlara değil, onu dikkatle dinleyenlere yani bilgiyi, almak isteyenlere anlatırdı.

Bazen muhatabını sorduğu şeyden daha mühim bir meseleye yönlendirirdi:

Ashab-ı kirâm:

"Ey Allah'ın Rasûlü, hilâli görüyoruz ip gibi ince doğuyor, sonra artarak büyüyor, yuvarlaklaşıyor, sonra tekrar eksilmeye başlayıp ilk başladığı gibi incecik oluyor. Neden bir hâlde durmuyor?" diye sormuşlardı.

Cenâb-ı Hak şu âyet ile cevap verdi:

"Sana hilallerden sorarlar. De ki: «Onlar, insanlar ve hac için vakit ölçüleridir»." (Bakara, 189) (Vâhidî, s. 56)

Teşbih, temsil ve kıyaslama yapardı. Buna örnek olarak
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Mü'min bal arısına benzer. Arı; dâimâ temiz olan şeyleri yer, temiz olan şeyler ortaya koyar, temiz yerlere konar ve nâzik davrandığı için konduğu yere zarar vermez, orayı kırıp bozmaz. Düştüğünde ise kırılmaz, bozulmaz."( Beyhakî, Şuab, V, 58; Suyûtî, el-Câmi, no: 8147 )

***

Uyumak istese uyuyamayacağını bildiği için arkadaşıyla sinemaya gitmişti. "Yedinci Koğuştaki Mucize"
Adı buydu filmin. Adından belliydi içeriğin güzel olacağı. Düşündüğü gibi de olmuştu. Filmde haksız yere idam edilecek olan akıl sağlığı yerinde olmayan bir babanın Küçük kızıyla ilişkisi ve yaşadığı şeyler anlatılıyordu. Aras Bulut İynemli...
Türk sinemasının gururu...

Ağlamaktan harap olan Nurgül arkadaşından ayrıldı ve yurda gitmek için otobüse bindi. Akşam ezanı okunurken başından aşağı kaynar sular döküldü, nefret etti kendinden. O içerde film keyfindeyken ikindi namazı onu beklemişti ama o gelmemişti. Allah ın davetine icabet etmemişti.

***

Üç gün içinde sadece iki saat uyuyabilmişti güzel kız. Gerçi güzelliği de sönmüştü şimdilerde...

Nurgül bu yoğun bunalım ve yorgunluk içindeyken bir de oda arkadaşlarıyla uğraşıyordu.
Dün gece kavga etmişti arkadaşı Gaye ile..

Odadaki masasında ders çalışıyordu Nurgül. Odada kimi ararsan vardı üstelik... Gaye, Songül ve onun arkadaşları toplanmış konuşup gülüşüyorlardı. Sessiz olmaları için uyardı onları Nurgül. Hiç saygıları yoktu...akılları beş karış havada,
öteki dünyadan bihaber insanlar topluluğu... Dünyada sadece onlar var...

Gaye bir kahkaha patlatmış ve Nurgül ün de sabrı patlamıştı. Sinirle ona döndü ve "yavaş yaa" diye bağırdı.
Gaye birden ayağa kalkıp

-sen kimsin yaa sana mı soracam!

diye bağırdı Artık Nurgül de ayaklanmıştı. Parmaklarını birleştirip kolunu sallaya sallaya konuştu:

- uyardığım halde sesli sesli konuşmaya devam ediyorsunuz Çalışmaya çalışıyorum hiç mi saygınız yok !

- saygıdan bahsedene bak sen çok mu saygılısın! o yüzden mi biz uyurken ses yapıp duruyorsun.

Nurgül ün sinirden elleri de sesi de titremeye başladı.

- ben bilerek mi yapıyorum zannediyorsun o kadar dikkat ediyorum ki ses yapmayayım diye. Ama doğru herkes insanları kendi gibi zanneder. Çünkü sen bilerek yapıyosun.

demeye kalmadan gaye elini kaldırıp Nurgül' ün üstüne doğru yürüdü. Arkadaşları tutmasa neredeyse dövecekti. Nurgül aldırmadan konuşmaya devam etti

- evet bilerek yapıyosun ben uyumaya çalışırken poşet silkeliyorsun ya poşet!! Çok mu önemli bunu yapmak sadece katlayınca kimse tanımıyo mu seni !! Kapıyı çarpıyosun gece gece!

Gaye sinirden deli gibi bağırıp duruyor ve ağlıyordu. Nurgül' e zarar verip yurttan atılmaması için arkadaşları onu dışarı çıkardı. Odada sadece Songül kalmıştı.
Oturdu ve ağlayarak konuşmaya devam etti :
-Ben bir şey dedim mi sana şimdiye kadar!! ışığı kapatın uyuyamıyorum dedim 12 den önce kapatmayız dediniz ..
Ağlayarak devam etti:
-Horluyorum diye oda değiştir dediniz yaa...

Hıçkıra hıçkıra ağlayıp içini boşalttı mahzun kız. İçinin huzura ermesi için Rabb'ine dua etti...

***

Günümüz

Ağlaya ağlaya otobüsün camından yağmuru izleyip şarkı dinliyordu.

"Ayrılıklar değişmez
Bütün aşklar aynıdır
Hayat herkese hem iyi
Hem de kötü davranır
Oluruna bırak
Her neyse geçer
Hayata zulmedip
Üzülmeye mi değer..."

Nihayet memleketine gelmişti. Her geldiğinde sahildeki hastanede iner, eğer akşamsa babasının işi bitmiş olur, onu alır ve eve giderlerdi.

Bu sefer çok değişik bir şey olmuştu. Uzun süre babasıyla kardeşinin onu almasını beklemiş ve aklı ona oyunlar oynamıştı. Kesin kaza yaptılar, öldüler gibi karamsar düşünüp duruyordu. Bir müddet sonra Âsûde nin pişman olduğu , babasıyla konuşup kendisine sürpriz yapabileceği aklına geldi. Bu düşündüğüne o kadar inanmıştı ki olmasını heyecanla beklemeye başladı.

Olacak olanları değil, olmasını istediği ve imkansız olan her şeyi düşünüyordu. Oysa ki daha neler düşünecek, aklı ona neler söyleyecekti bilmiyordu.Daha bu hiçbir şeydi onun için.

Gözleri mahmur, beyni bulanık, akıl hastası gibi bir hâli vardı. Kendini o yönetmiyordu... Hayran olunacak o zekası bu beynin değildi. Bu beyin,
onun değildi...




















Aklımın Oyunu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin