Sabah alarmın sesiyle telefonu elime aldım, kapattım ve geri yattım. Bir anda uyanmam ile saate baktım. İşe geç kalmak üzereydim. Hızlıca giyinerek evden çıktım. Koşarak giderken önüme çıkan birine çarptım. Çarptığımda yere düştü. Hemen durup yerden kaldırdım ve özür diledim.
"Üzgünüm sizi görmedim"
Sorun olmadığını söylediğinde acelem olduğu aklıma geldi. Tekrardan özür dileyerek yanından ayrıldım. Koşarak işe yetişmeye çalıştım. Kafenin önüne geldiğimde durup soluklandım ve içeri girdim. Patron ile karşılaşmamak için içimden dua ediyordum ki sesini duydum.
"Min Yoongi"
Arkamı döndüğümde onun ile karşılaştım. Patronum Min Taegu. Hiçbir zaman onu sevmemiştim. Her zaman etrafta dolanıp çalışanlara emir verirdi. O gelmediği zaman kendimizi daha rahat hissederdik. Yeniden adımı seslendiğinde ona baktım.
"Min Yoongi beni dinliyor musun?"
Hızlıca konuştum.
"Geç kaldığım için özür dilerim. Bir daha olmayacak"
Diyerek arkamı döndüm. Patronun arkamdan söylendiğini duyuyordum. Gözlerimi yumup bir iç çektim ve hızlıca merdivenleri indim. Soyunma odasına girip üzerimi, değiştirdim ve yukarı çıkıp tezgaha geçtim. Gelen siparişleri yapmaya başladım.
Birkaç saat geçmişti. İşler azalmıştı. Kendimi sandalyeye attım. Biraz oturup dinleneceğim sırada kafenin kapısı açıldı. Anlık gözlerim oraya gitti. Tezgaha doğru yaklaştıkça onun sabah çarptığım kişi olduğunu fark ettim.
"Merhaba ben bir tane Americano alıcaktım"
Oturduğum sandalyeden kalkıp onayladım ve yapmaya başladım. Karton bardağa koyup ona doğru uzattım. Kahveyi alıp bana baktı. Yüzümde bir şey mi vardı? Neden öyle bakıyordu?
"Sen sabah çarpıştığım kişisin"
Dediğinde mahçup şekilde baktım. Gözleri yaka kartıma kaydı. Sadece ne diyecek diye bekliyordum.
"Memnun oldum Yoongi ben Hoseok. Jung Hoseok"
"Bende memnun oldum sabah için özür dilerim işe geç kalıyordum koşarken çarptım"
Sorun olmadığını söylerek kahve için teşekkür ederek parasını ödeyip gitti. Bir yerden tanıdık geliyordu. Belki de önceden karışalaşmıştık ama hatırlamıyorum. Kafamı sallayıp kendime geldim ve işime döndüm. Gün boyunca yoğun geçmişti ama akşamları daha yoğun oluyordu. İşten çıkan, okuldan çıkan buraya geliyordu. Ve daha fazla kalabalık oluyordu. Buda demek oluyordu ki daha fazla iş.
Gece boyunca gelen siparişleri yaparak hallettim. Sonunda çıkma saati gelmişti. Fazlasıyla yorulmuştum. Üzerimi değiştirip herkese yarın görüşürüz diyerek kafeden çıktım. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Her günüm böyleydi. Bir koşuşturma içindeydim. Sadece bir gün boşum onda da gün boyu yatıyordum.
Evin önüne geldiğimde anahtarlarımı çıkarıp kapıyı açtım ve içeri girdim. Üzerimi değiştirip kendimi yatağa attım. Gün boyu elime almadığım telefonumu elime alıp biraz gezindim. Sıkıldığım sırada telefonumun çalması ile arayan kişiye baktım. Arayan Jimin'di. Kendimi bildim bileli arkadaştık.
"Alo?"
"Alo hyung nasılsın?"
"İyiyim chim. Ne oldu gece gece?"
"Bir şey olmadı. Seni aramam için bir şey mi olması gerek?"
"Hayır da-"
"Neyse neyse seninle konuşmak istiyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Young And Beatiful | Sope
Fiksi PenggemarGenç ve yakışıklı olmadığım zaman beni sevecek misin? Acı çeken ruhumdan başka hiçbir şeyim kalmadığında beni sevecek misin?