4

6 2 0
                                    

İki adam birlikte vakit geçiriyorlardı. Kimseyi umursamadan hiçbir şeyi kafaya takmadan sadece iki kişi olacaklardan habersiz. Birlikte kahvaltı yapıyorlardı, sinemaya gidiyorlardı, el ele tutuşuyorlar, geziyorlar ve birçok şey daha yapıyorlardı. Birbirlerini seven iki kişi. Ve bir şey oluyordu kavga ediyorlardı bir şeyler son buluyordu. Adamlardan birinin yüzünü görmek üzereydim. Bu, bu Hoseok'tu.

Bir anda gözlerimi açmam ile nefes nefese uyandım. Bu da neydi böyle? Ne biçim rüyaydı bu? Neden Hoseok? Ve yanındaki kimdi? Ne oluyordu böyle?

Bir süre gördüklerimi anlamaya çalıştım. Hoseok ile konuşmak istiyordum. Acaba o da benim gibi rüyalar görüyor muydu? Ya da bunlar rüya mıydı?

Şimdilik bunları bir kenara bırakıp hazırlandım ve kahvemi yapıp düşünmeye başladım. Önceden yaşayıp hafızamı kaybetme olasılığım var mıydı? Olsa bile neden sadece Hoseok'u unutayım ki? Aklıma gelen şey ile gözlerim büyüdü. Rüyamda iki kişi görmüştüm bunlardan biri Hoseok'tu fakat diğerini bilmiyordum. Ben olabilir miydim? Ya da başka biri? Eğer her kimse kesinlikle Hoseok'un sevdiği biri olmalıydı belki de sevgilisi.

Bu düşünceler aklımdan çıkmıyordu. Sadece saçma bir rüya olabilir miydi? Fakat gerçekçi hissettiriyordu sanki bunları önceden yaşamış gibiydim. Kahvem bittikten odama çıkıp telefonumu alıp lavaboya girdim. Ellerimi yıkarken makinede çıkarmayı unuttuğum kıyafetler aklıma geldi. Çıkardığımda baktım bunlar benim kıyafetim değildi. Tabi ya bunlar Hoseok'undu. Kuruması için astıktan sonra evden çıktım.

İş yerine geldiğimde üzerimi değiştirip yerime geçtim. Taehyung'u gördüğümde selam verip eksiklerimi tamamlamaya başladım. Bugün sakin bir gün olmasını diliyorum ve hemen tatile çıkmayı. Patronla yıllık izin hakkında konuşmamızın üzerinde birkaç gün geçmişti ne Taehyung'a ne de bana hiçbir şey dememişti hâlâ. İkimizde bir umut bekliyorduk sadece.

"Hyung nasılsın? Dalgın görünüyorsun?"

Kafamı yaptığım kahveden kaldırıp bana gülümseyrek bakan Taehyung'a çevirdim.

"Iyiyim Taehyung dünün yorgunluğu olmalı."

Kafasıyla onaylayıp elindeki tepsiyi bıraktı ve gelen müşterilerin yanına ilerledi. Yaptığım kahveyi bardağa koyup verdiğimde etrafı toplamaya başladım. Bugün yağmurlu bir gündü. Ne kadar yağmuru sevsem de aynı zamanda nefret ediyordum. Dışarı baktığımda bir sürü kişinin şemsiye ile gezdiğini ya da koşturarak kaçtığını görüyordum. İçimden sadece burdan çıkana kadar yağmurun dinmesini diledim.

İçeri girip bana doğru yaklaşan kişiyi izliyordum. Yaklaştığında gördüğüm kişi ile gülümsedim. Jimin elindeki şemsiyeyi kapatıp yanıma doğru geldi.

"Hyung ne yapıyorsun?"

"Çalışıyorum Chim"

"Bugün dersim erken bitti. Annemde iş olmadığını o yüzden kapattığını söyledi bende yanına gelmek istedim."

Gülümseyip kafamla onayladım. Jimin bir masaya oturup çantasından bir kitap çıkardı ve gelen garsona siparişini verdikten sonra kitabını okumaya başladı. Gelen fiş ile Jimin'in ne istediğini tahmin edebiliyorum. Alıp baktığımda portakal suyu yazıyordu. Küçük bir tebessüm edip bardağa portakal suyunu doldurdum ve gönderdim.

Bir süre işimi yapmaya devam ettikten sonra acıkmaya başladım. Taehyung işini hallettikten sonra yanıma geldi. Yemek yiyip yemeyeceğimi sordu. Işim olmadığı için onunla birlikte yemek yemeye indim.

"Hyungumm"

Taehyung elindeki yemeği ile yanıma geldi ve hemen oturdu. Birlikte sohbet ederek yemeğimizi yedik. Yemeklerimiz bittikten sonra daha oturduktan sonra kalkıp yeniden işimize döndük. Jimin'e baktığımda yanında Hoseok vardı. Onu işe bıraktığım günden beri hiç karşılaşmadık ya da konuşmadık. Rüyam dışında. Tabi rüyaysa. Gözlerim dalmış şekilde bakarken birden Hoseok ve Jimin bana döndü. Hızlıca kafamı başka bir yere çevirip bir şeyler ile uğraşıyormuş gibi yaptım.

Hoseok ve Jimin oturdukları yerden kalkıp yanıma geldiler. Onları fark etmemiş gibi davranacakken Jimin'in ismimi seslenmesi ile onlara döndüm.

"Hyung biz gidiyoruz"

Kafamla onaylandıktan sonra Hoseok'a baktım. Ne kadar çok tanımasam da moreli yok gibi duruyordu. Bunu anlayabiliyordum. Ama ne olduğunu sormak istesem de bir yanım sormak istemiyordu. O yüzden hiçbir şey demeden ikimizde birbirimize baktık. Jimin sonunda Hoseok'un koluna girip kapıya doğru sürüklemeye başladı. İkiside dükkandan çıkıp gittiklerinde işime geri döndüm.

Saate baktığımda çoktan 8 olmuştu bile
Çıkma zamanım gelmişti. Üzerimi değiştirip çıkacağım sırada patron odasına çağırdı. Kapıyı tıklayıp içeri girdiğimde Taehyung'ta oradaydı. Biraz ilke ilgili soru sorduktan sonra iç çekti ve konuştu.

"Yarından itibaren yıllık izniniz başlıyor. Haberiniz olsun"

İkimizde patronu onayladık ve izin isteyip odadan çıktık. Çıkar çıkmaz Taehyung heyecanlı heyecanlı konuşmaya başladı.

"Sonunda tatil zamanı!!! Yatıp dinlenmek istiyorum"

Kafamı evet anlamında sallayıp heyecanına tebessüm ettim. Taehyung ile mutlu şekilde işten çıktık. Yağmur çoktan durmuştu neyse ki. Ne şemsiyem vardı ne de arabayla gelmiştim. Islanmak ise hiç istemezdim. Yağmuru ne kadar sevsem de ıslanmak istemem. Sadece yağmurlu günlerde uyumak güzel geliyordu.

Taehyung ile sohbet ederek yürümeye başladık. Taehyung'un dolmuşa bineceği durağa geldiğimizde veda ettim ve yürümeye devam ettim. Taehyung gitmeden önce mutlaka buluşmamızı söyleyip durdu. Iki gün güzel bir uyku çektikten sonra bir şeyler yapabilirdim.

Kısa bir yürüyüşün ardından eve geldim. Salona girip kendimi koltuğa attım ve biraz böyle kaldım. İzinde olmanın verdiği rahatlık ile gülümsedim. Koltuktan kalkıp üzerimdekileri çıkardım ve kısa bir duş aldım. Üzerimi giyinip atıştırmalık bir şeyler hazırladım. Televizyonda bir şeyler izlerken yemeğimi bitirdim ve üzerime bir ağırlık çöktü. Televizyonu kapatıp elimdeki tabağı mutfağa bıraktım.

Odama gideceğim sırada gözüme Hoseok'un kıyafetleri ilişti. İyi ki dışarı asmamıştım yoksa ıslanacaklardı. Odama çıkıp kendimi yatağa attım ve yorgana sarıldım. Saat erkendi ama yorgundum bu yüzden biraz uyumaya karar verdim. Gözlerimi kapattığımda anında uyudum.

Birkaç saatin ardından gözlerimi araladım. Arada yine rüyalar gördüm ama yine de uyumaya devam ettim. Gözlerimi araladığımda ay ışığı odama vuruyordu. Saat kaçtı acaba? Telefonumu aradım ama burada değildi. Yataktan kalkıp salona indim. Koltuğun üzerindeki telefonumu alıp saate baktığımda 12 olduğunu gördüm. Birkaç saat uyumuştum ama kendimi dinlenmiş hissediyordum ve şuan da uykum da yoktu.

Uykum olmadığı için uykum gelene kadar izlemek için bir dizi seçtim. Mutfağa gidip mısır patlattım ve salona girip koltuğa oturdum. Diziyi başlattım. Kucağımdaki patlamış mısır kasesi ile pür dikkat diziyi izliyordum. Dizi bir cinayet dizisiydi. Kimin katil olduğunu kimse bilmiyordu. Kendi kendime yürüttüğüm fikirler ile katili bulmaya çalışıyordum. Dizi fazlasıyla sarmıştı. Kısa bölümlüydü bu gece bitireceğimi düşünecekken yavaş yavaş yeniden uykum gelmeye başladı. Yarın devam ederim diyerek diziyi kapattım ve kucağındaki bitmiş patlamış mısır kasesini mutfağa bıraktım. Yağlı ellerimi yıkadıktan sonra yatağıma geri döndüm ve uyumak için gözlerimi kapattım.

Sabah uyandığımda saatin hâlâ erken olduğunu fark ettim ve geri yattım. Biraz yatakta döndükten sonra uyuyamadığım için yatakta oturur pozisyona geldim. Telefonuma bildirim gelmesi ile daha ayılamadan telefonu elime aldım. Gözlerimi ovuşturarak kimden geldiğine baktım. Hoseok'un ismini görmem ile gözlerim fal taşı gibi açıldı. Yeniden gözlerimi ovuşturup doğru mu diye kontrol ettim. Gerçekten de Hoseok'tu. Hızlıca mesaja tıklayıp okudum.

Hoseok
Hyung rahatsız ettiğim için üzgünüm ama seninle bir konu hakkında konuşmak istiyorum.

Hoseok'un benimle konuşacağı konu ne olabilir ki?

Young And Beatiful | Sope Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin