1| ZİHİNDE YAŞAYAN SİLİK BİR ANI

1.5K 96 200
                                    


*başlama tarihinizi buraya alabilir miyim?




"Bende eski bir fotoğrafın var, bana hep öyle bakmanı dilerim."

İstanbul'un karlı havası, keskin soğuğunda zifiri karanlık ve boş sokaklarda yürüyen sadece iki kişi vardı. Erkek olanın görüntüsü daha özenliyken kadın olanınki daha özensiz, sanki hayat telaşesinden kopmuş gibiydi. İkisinin de elleri kabanlarının cebinde, neredeyse burunlarına kadar atkıyla sarılı, kara bata çıka yürümeye çalışıyorlardı, neyse ki yağış hafiflemişti. 

Aralarında bariz bir boşluk olsa da arada sırada birbirine kayan bakışları, inceden heyecanlı gülümsemeleri, bir şey söyleyecek gibi olup söyleyememeleri onların bir çift olduğunun göstergesiydi.

Erkek olanın üstünde taba rengi bir kaban, altında siyan pantolon ve siyah yüksek botları vardı. Bal sarısı gibi, kıvırcık renk saçlarının her bir teli başka bir yana bakıyordu. Genelde çalışırken taktığı metal çerçeveli yuvarlak gözlüğünü çıkarmamıştı. Kıvırcık saçları, gözlükleri, neredeyse uzun sayılabilecek sakallarıyla tezat görüntüsünün yanı sıra çekici bir hali de vardı. Hep böyleydi; üniversitedeyken kızların, onun 'nerdy' görüntüsünden hoşlandığını bilirdi. Şimdilerde, neredeyse otuzlarındaki bir adamın çekiciliği vardı üstünde.

Kadın olan ise adama göre daha salaş görünüyordu. Uzun boyuna yakışan wide leg model bir kot pantolon giymiş, göbeğini iki üç parmak açıkta bırakan bodysinin üstüne kalın kumaştan bir gömlek geçirmişti ve bir de siyah kaban. Heybe gibi bir çanta takmıştı, yolculuğa çıkacak gibiydi.  Başında neredeyse saçının yarısını gösterecek şekilde bir örtü geçirmişti, sanki örtmek için örtmüş gibi görünüyordu. Dışarıdan gören biri hem göbeğini açıkta bırakan hem de saçlarını örten bu kadını anlayamazdı. 

Örtünün içinde görünen kulaklarına bir çift altın küpe takmıştı. Yüzünde normalden daha hafif bir makyaj vardı ve de keskin soğuğun yanaklarını kızartışı...

Hem çok tanıdık hem de çok yabancı bir görüntüsü vardı.

"Sanırım geldik." Diye mırıldandı adam. Şimdi ikisi de eski bir binanın karşısında duruyordu; biri gidecek, biri kalacaktı.

"Evet, geldik." Aynı ince ses tonu kadından da çıkmıştı. Yan yanalardı ama birbirlerine bakmaktan çekiniyorlardı. En sonunda kadın pes etti, yavaşça sağa çevirdi kafasını. "Teşekkür ederim, Özgür."

"Ne demek, Beyhan." Özgür'ün de yüzü Beyhan'a dönüktü şimdi. "Lafı bile olmaz."

"Keşke-"

"Kendine-"

İkisinin de aynı anda çıkmıştı ağzından; biri kalmasını isteyecekti, diğeri de veda edecekti. Anladılar birbirlerini, hüzünlü bir gülümseme vardı şimdi ikisinin yüzünde de. "Sen söyle." Dedi Beyhan.

"Keşke şu gitme işini biraz daha düşünseydin." Usulca söyledi Özgür. "Kalman için hiç mi sebep yok?"

Güldü Beyhan "Biliyorsun, her şeyi planlamıştım ben." Hayat onun için hep böyleydi çünkü, hata yapma lüksünü göremezdi kendine. Diğerleri hayat yolculuğunun içinde debelenerek yol alırken o hep düz bir çizgide ilerlemek zorundaymış gibiydi.

"Hayat hep planlı ilerlemez ki." Özgür'ün gözlerinde ikna etmeye çalışan bir bakış vardı. "Belki de bu sefer kalman gerekiyordur. Belki de bu sefer yolu uzatman gerekiyordur."

GÖÇ MEVSİMİ| KISA HİKAYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin