Gece üç

21 4 28
                                    

"o an bir piyondan çok, küçük bir çocuk gibi hissettim"

*Doruğun anlatımından*
Saat gece üçü geçiyordu ve benim bir türlü uykum gelmemişti. Belkide aklımda olan kişi yüzündendir, bilemiyorum. Onu gördüğüm ilk günden beri onun farklı olduğunu anlamıştım. Çünkü hangi insan hiç tanımadığı birine bu kadar sıcak davranır? O gün eğer gelmeseydi belkide şu an bambaşka bir yerde olabilirdim. O biryerde hayatımı da kurtardı diyebilirim. Ve ben şimdi onunla resmen ülkeyi terk etmiştim, onunla aynı evde kalıyorum ve bu beni nedensizce çok mutlu ediyor. Daha önce Annem dışında hiç kimseye karşı böyle hissetmedim. Bu merhameti, düşünceli haller, saf bakışlar ve tatlı davranışların hepsini en son annemde görüp hissettim. Ama yinede içimde kötü bir hiss var. Onun için böyle hisset etmek sanki benim için iyi ama onun için kötü bitecekmiş gibi. Sonuçta benim başımda bir bela var ve onun toz pembe hayatını siyaha çevirmek istemem. Başlarındaki beladan kurtulduktan sonrada hayatlarından çıkmak da en iyisi olurdu bence herkes için. Çünkü öyle yapmayınca ne olduğunu gördüm. En yakınlarımı en sevdiklerimi en muhtaç olduklarımı benden belkide ebediyete kadar aldılar. "Doruk kendine gel oğlum! Sen sert birisin! öyle başkalarının hayatını önemsemezsin! iki kız gördün hemen yumuşadın deme. Bence sen git konuş onunla içindekilerini dök bir rahatla, sonrada aslında olduğun Doruk efeye dön lütfen" Evet kendim. Çok haklıyım. Aynen dediklerini yapıcam şimdi. Telefonumu elime aldım ve Whatsappa girdim.

                                    AHUELAM
siz: kusura bakma bu saatte yazıyorum ama, seninle konuşmam lazım. Uyumadıysan bahçeye gelebilirmisin?

gönderdim. Bekledim. Ve cevap alamadım. Ama yani bu saatte de cevap beklemek de bir garip sonuçta. Tam kalkıp masama oturacaktım ki, kapım tıklandı. "Hadii bahçeye gitmiyormuyuz?" diye sordu kısık bir sesle. "tamam kazak giyip geliyorum" dedim. Bu kız beni birgün öldürecek herhalde. Tam göremedim ama ona rağmen o kadar tatlı gözüküyordu ki. Kırmızı kareli bir pijama altı üstünüde beyaz bir kazak ve onun üstüne kırmızı bir hırka giyinmişti, saçlarını  ve yüzünü pek göremedim. Bende ona uyum sağlamak için beyaz kırmızı yazılı bir kazak giyindim ve beraber bahçeye çıktık. " ee noldu doruk? bu saate kim sıktı canını?" derin bir nefes aldım "biliyor musun, ben küçükken Annem beni hiç parka götürmezdi" dedim, merakla yüzüme baktı ve bende devam ettim "bana bişey olmasından çok korkardı, bu yüzden beni tek başıma hiç bir yere göndermezdi heleki parka." "her anne öyle değil mi zaten" dedi yumuşak ve düşünceli bir ses tonuyla.  Ona döndüm ve " evet belkide, ama benim annemin korkunun yanında acıda vardı. Evlat acısı. Benim bende 7 yaş büyük abim vardı. Bir gün ben daha bebekken oda 8-9 yaşlarındaymış ve arkadaşları bize gelmiş. İçlerinden biri parka gitmek istemiş, ama abim parka gitmenin havalı olmadığını düşündüğü için gitmek istememiş. Arkadaşları onu evde yalnız bırakıp gitmiş. Sonrasından Annem gelmiş ve ne olduğunu sormuş. Abimde demiş ki Arkadaşlarımın hepsi parka gitmek istedi ama kimse beni düşünmedi, benim evde kardeşim var ben onu nasıl yalnız bırakıp gideyim? demiş Annem ona sarılıp ne kadar iyi bir abi olduğunu anlatmış ve ödül olarak parka gitmesine izin vermiş. Abim Parka gitti ve bir daha eve gelmedi. O gün annem izin vermeseydi belki şimdi her şey çok farklı olurdu. Annem beni daha iyi korkmadan yetiştirebilir di, Babam her kapı çaldığında OĞLUM GELDİ diyerek kendini umutlandırmazdı. Ben ise yarım olmazdım." dedim. Bunları uzun zamandır kimseye anlat mamıştım, ve anlatırken gözlerimin dolduğunu da fark etmemiştim. Ahuela bana döndü ve "doruk sana sarılabilir miyim?" dedi. Gözlerinde resmen benim çektiğim acıyı gördüm. İlk defa benimle aynı anda aynı şeyleri hiss eden birini gördüm. Bu kişiyi kaybetmek istemiyorum, eğer kaybedersem bana umut veren son ateş böceğini de öldürüp karanlıkta boğulurdum. Kollarımı açtım ve sarılmasına izin verdim. "Doruk şu an kendini duygularını gösterdiğin için güçsüz hissediyorsan bile, inan bana sonrasından kendinle guru duyacaksın. Çünkü gösterdiğimiz her duygu, üstüne gittiğimiz her korku ve bahs ettiğimiz her acı bir gün kayıp olur, ve içimize attığımız her korku, acı, duygu bizi her geçen gün daha da fazla yer bitirir. Biliyorum anlattığın şeyle pek bir alakası yok ama gözlerinde geçmişin acısından çok şu anın korkusunu görüyorum. Geçmişi değiştiremem ama belki geleceğin için sana yeni bir yol çizebilirim, çizebiliriz." dedi. Ne demek istediğini tam olarak anlamamıştım ama iyi bir şey olduğuna emindim. Ona bakıp gülümsedim. Bu konuşma hiç planladığım gibi geçmemişti, ben aslında bambaşka şeylerden bahsetmek istemiştim, ama birden duygularım beynimin önüne geçti ve en derinde sakladığım korkumu, acımı, kaybımı anlattım ona. Belki beni çok üzdüğü için, belkide onda huzur bulduğum için. Ahuela anneme çok benziyordu, hem görünüşten hemde davranışlarından. " Ahuela" dedim "hm" dedi uykulu bir sesle " iyiki o gün beni görmezden gelmek yerine yanıma geldin. İyiki o gün hayatıma girdin. İyiki varsın Annemin ikinci versiyonu, iyiki varsın ahuelam" dedim. Yüzüne baktım ve çoktan gözlerinin kapandığını gördüm ona rağmen dediklerimi duymuş olacak ki gülümsüyordu. Onu kucağıma alıp odasına götürdüm, tam çıkıyordum ki "Doruk, gitme." demesiyle duraksadım. Odayı inceledim ve bir koltuk fark ettim. "İyi tamam, ben koltuktayım, bak gitmiyorum" dedim yüzümde büyük bir gülümsemeyle oda " iyi geceler güçlü doruk efem" dedi.

O gece uzun zaman sonra kendimi bir piyon bir asker gibi değilde gerçek bir insan hatta küçük bir çocuk gibi hissetmiştim, ve bu beni çok mutlu etmişti.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bence doruk ve ahuela çok tatlı bişeye dönüşebilir, ne diyosunuz?

GERÇEĞİN peşinde Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin