Megan Bloss
Henry Bloss
Clara her şeyi soluksuz anlatmayı bitirdiğinde başını eğdiği yerden kaldırdı. Onu izleyen ekibe baktı, herkesin ona acıyan gözlerle bakması Clara'yı utandırmıştı. Natasha gözleri yaşlarla dolu olan kadının önünde diz çöktü.
"Seni anlıyorum Clara." Genç kadının utanan bakışlarının yerini öfkeli bakışlar aldı. Dişlerini sıkarak,
"Asla anlayamazsın Romanoff." Dedi. Natasha derin bir nefes alarak ayağı kalktı.
"Seni anlıyorum ve bunu sana göstereceğim. Benimle yukarı gel." Clara göz devirdi ve ayağı kalktı. Natasha asansöre doğru ilerlerken Clara'da onu takip ediyordu. İkisi birlikte asansöre bindiğinde Clara söze girdi.
"Sen rusça konuşmayı nereden öğrendin?" Natasha gülerek kendisine soru soran kadına baktı.
"Ben Rusum." Clara anladığını belli etmek için başını salladı. Kata geldiklerinde Natasha kendi odasına yöneldi. Clara'da onun peşinden odaya girdi. Clara bu odada uyandığı günü hatırladı. Başka bir evrende olduğunu öğrenince bayılmıştı ve bu odada uyanmıştı. Natasha yavaşça tişörtünün eteklerini kavradı ve hızlı bir hamleyle çıkardı. Clara etrafı incelemeyi bırakıp tişörtünü çıkaran kadının sırtına baktı, morluklarla kaplıydı. Clara ne kadar şaşırsa da bunun yüzüne yansımasına engel oldu ve yavaşça sırtı dönük olan kadına ilerledi. Elini yumuşak dokunuşlarla Natasha'nın sırtında gezdirdi. Natasha yavaşça sırtını okşayan Clara'ya döndü.
"Seni anlıyorum çünkü benzer şeyleri bende yaşadım Clara." Clara gözlerini Natasha'nın vücudundan yüzüne çıkardı.
"Bunlar nerede oldu?"
"Red Room'da." Clara kaşlarını cattı. Bu yeri daha önce duymamıştı.
"Red Room?" Natasha iç çekti. Orada yaşadıkları aklına geldikçe öfkeleniyordu.
"Beyin yıkarak soğuk kanlı askerler yetiştiren bir tesis."
"G.R.A.N.T gibi..."
"Evet. G.R.A.N.T gibi..." Clara kollarını beceriksizce Natasha'nın etrafına sardı. Kesinlikle becerememişti.
"Böyleydi değil mi? Yani doğru sarıldım. Ellerimi beline mi koymam gerekiyordu?" Natasha gülerek Clara'nın ellerini beline yerleştirdi ve genç kadına sıkıca sarıldı. Clara'da ne yapacağını bilemez halde elleri Natasha'nın belinde sarılmanın bitmesini bekliyordu. Natasha yavaşça genç kadından ayrıldı ve yatağın üzerine attığı tişörtünü giydi. Clara hızla odadan çıktı ve Natasha'yı arkasında bıraktı. Kimseye görünmeden bahçeye çıktı ve yere oturdu. Lanet olsun ki ayaklarının onu taşıyacak gücü kalmamıştı. Çaresizdi, üç gündür evrenine dönmek için her yolu denemişti ama başaramıyordu. Şimdi ise kendisi gibi olan bir kadın tanımıştı. Zor şeyler yaşayan bir kadın Natasha Romanoff. Aynı zamanda ona değişik hissettiren Anthony Edward Stark ile. Clara her zaman fazlasıyla somurtkandı. Fakat burada her şey değişmişti sanki. Hemde sadece 72 saatte bu kadar değişmişti. Kardeşi hariç kimseye gülümsemeyen o kadın burada ki herkese gülümsüyordu, özellikle Anthony Edward Stark'a. Hafif soğuk hava kadının tenine işlerken bir yandan düşünüyordu. Acaba aşık mı olmuştu? Hayır kesinlikle olmamıştı. İlk görüşte aşk diye bir şey gerçek değildi nasıl olsa değil mi? Yoksa gerçek miydi? Clara bunları düşünmekten kafayı yemek üzereyken arkadan gelen ses ile irkilerek elini belinde ki silaha attı.
"Hey," diyerek kumral saçlı bir kız ona yaklaştı. Üzerinde kırımızı bir elbise ve ceket, parmaklarında siyah ojeler vardı.
"Kimsin sen?" Kumral saçlı kadın yavaş bir şekilde çimlere, Clara'nın yanına oturdu.
"Ben Wanda Maximoff. İlk geldiğin gün seninle tanışamadım, üzgünüm." Clara hiçbir şey demeden kadını izlemeye devam etti.
"Bir süredir ufak bir tatildeydim ve yeni geldim." Wanda gülümseyerek elini Clara'ya uzattı.
"Tanıştığıma memnun oldum." Clara taviz vermeden Wanda'nın uzattığı elini sıktı.
"Clara Elizabeth Bloss." Wanda ona yapılanları duymuştu ve gerçekten üzülmüştü, bu yüzden bu kadına samimi yaklaşıyordu.
"Yaşadıklarını duydum. Onlar adına üzgünüm." Wanda ellerini havaya kaldırdı ve parmaklarının arasında kırmızı sise bakarak tekrar konuştu.
"Onları parçalarına ayırmayı isterdim." Clara kaşlarını çatarak Wanda'nın ellerinde ki sise baktı.
"Bu da ne?"
"Bunlar benim güçlerim. Ben bir mutantım." Clara fazla umursamadan tekrar önüne döndü.
"Ne yapıyorsunuz bakalım?" Clara Natasha'nın sesiyle arkasını döndü.
"Tatil nasıldı Wanda?" Diyerek muzip bir şekilde sırıttı Natasha. Wanda kızaran yanaklarını saklamak için başını eğdi.
"İyiydi işte." Natasha Clara'nın soluna çöktü. Şimdi iki yanıda doluydu.
"Clara belki de seninle iyi arkadaş olabiliriz." Clara kendisine arkadaşlık teklif eden kızıl ajanın yüzüne karamsar bir bakış attı.
"Benden arkadaş olmaz Natasha."
"Neden olmasın? İyi birine benziyorsun." Diyerek Natasha'ya arka çıktı Wanda. Clara göz devirdi ve ufuk çizgisini izlemeye devam etti.
"Mesela senin favori şeylerini sorabiliriz."
"Ne gibi şeyler?"
"En sevdiğin yemek ne? Benim taco." Diyerek nazik bir şekilde konuştu Natasha.
"Benimde macaron tatlıları." Clara "ciddi misiniz?" Bakışı atarak ikisine baktı.
"Hadi ama yeniden tanışmak gibi düşün." Clara siyah saçlarını geriye attı ve düşündü.
"Pekala, en sevdiğim yemek istiridye çorbası ve cheeseburger." Natasha gülümseyerek elini onun omzuna koydu.
"Bak, o kadar da zor değilmiş." Clara belli belirsiz şekilde gülümsedi. Kendini şu anda ilkokulda ki bir çocuk gibi hissediyordu. Yinede bu Clara'nın hoşuna gitmişti.
"En sevdiğin renk ne Clara?"
"Bordo. Peki sizin?"
"benim siyah."
"Benimde kırmızı." Clara içinde bir şeylerin kıpırdandığını hissediyordu. Kendini güvende ve samimi bir ortamda hissediyordu. Küçük bir kız çocuğu gibi. Arkadaşlar edinmek, oyunlar oynamak isteyen küçük bir çocuk. O şu anda küçük Elizabeth'di. Masumdu, ailesi aptal deneyler yaparken odasında kurbanların çığlıkları eşliğinde barbie oynuyordu. Onun çocukluğunu çalmışlardı. Clara kendi kanında boğuluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Different Universe/Tony Stark
Ficção CientíficaAvengers kulesine başka evrenden açılan bir portal herkesin hayatını değiştirmişti. Clara Bloss bu portaldan gelen bir kadındı. Harika dövüş yeteneklerine sahipti. Kendi evreninde düşmanı Daniel tarafından 616 evrenine gönderildiğinde 6 kişi ile ta...