2

1.3K 93 117
                                    


iyi okumalar 

—-


Okuldan erken çıktık Felix'le. Kimseye haber vermemiştim. Saatimi kontrol etmek için telefonumun ekranını açtığımda Minhodan gelen mesajları gördüm. O an okumak istemediğimden sildim bildirim panelinden. Felix'in gözleri telefonumdayken kapatıp, çimenlerin üstüne bıraktım. Alelade bir parkta öylesine oturuyorduk.

Üstüm başım dağılmıştı. Tüm makyajım aktığından sabahki halimden eser yoktu. Fondöten kalıntılarını tamamen arındırmıştım kötü gözüktüğü için. Ayrıca Felix'in pembe rujundan sürmüştüm yalnızca. 

Akan göz kalemime dokunmadım. Ucubeye benziyordum yüksek ihtimalle. Esmer tenim apaçık ortadayken rahat değildim asla. 

Felix sarı saçlarını tek omzuna atıp kollarını geriye yaslarken yüzüne yansıyan güneş ışığı yüzünden gözleri kısılmıştı hafiften. 

Yaza yaklaştığımız için havalar güzeldi yalnızca okul gömleklerimizle olmak sorun değildi bu yüzden. Konuşmuyorduk. Ben onu izliyordum, o da gözlerini kısmış gökyüzüne bakıyordu. Daha düne kadar böylesine kıskandığım bu kıza farklı bir gözle bakmak değişik geliyordu.

Dudaklarımı birbirine bastırırken bir anda bakışlarını bana doğru çevirip yarım yattığı yerden kalkmıştı. Doğrudan göz teması kuruyorduk. Avuç içlerimin terlediğini hissederken oturduğumuz yerdeki çimenleri avuçlayıp çekiştirmeye başlamıştım. Yolduğum parçalar elimde kaldığından ellerimi serbest bırakıp yere attım onları.

"Neden?" ona değil, kendime soruyordum bunu. Üstünde durduğum belli bir konu da yoktu. Neden onunla buradaydım? Neden konuşmuyorduk? Neden bana bakarken böylesine güzeldi? Neden onun yanında olduğum için hiçbir şey umrumda değildi? Bunlara bir cevap vermesini bekledim. Kafam oldukça karışmıştı.

Biraz bekledim cevap vermesini. Vermedi. Onun yerine oturduğu yerde dizleri üstünde emekleyerek dibime girdi. "Ne neden?" Kocaman gözleriyle bana bakıyordu meraklı meraklı. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra elini perçemlerime attı. Parmakları saç tutamlarımın arasından kayarken minik yaprak ve toz parçaları yere düştü. 

Yaptığı işe o kadar odaklanmıştı ki dudakları aralanmış dişleri dilini sıkıştırırken benim ona alttan alttan attığım bakışları fark etmemişti. Büyülenmiştim. O an amacım neydi bilmiyorum, kucağıma çektim onu. Şaşırmak yerine gülümsedi o dolgun dudaklarıyla. Yanlamasına kucağımda oturuyordu.

Kollarından biri boynuma dolandı ve biraz daha yerleşti kucağıma. Benim ellerim zaten onun belindeydi. İncecik belini sarıyordum kollarımla. İleri gittiğimin farkındaydım ama kendimi durdurmadım. Ellerimden biri uyluğundaki renkli dövmesine gitti. Parmaklarımla oranın üstünde daireler çiziyordum.

Bacakları yumuşacıktı, bu fazla kilosundan falan kaynaklanmıyordu fazlasıyla zayıftı. Sadece bebek gibi bir teni vardı. Bembeyaz bacakları pembe dizüstü çorapları her şeyiyle çok güzeldi. Ciddi anlamda bir kıskançlık vardı içimde ona karşı.

Saatlerdir olduğu gibi telefonum tekrar çalarken bakışlarım ekrana indi. Minho arıyordu. Elime telefonumu almamla kucağımdan kalktı Felix. Tekrar karşıma geçti. Telefonu açmak zorunda kalmıştım yani.

"Neredesin? 3 derstir yoksun Jisung!" sesi birçok duyguyu barındırıyordu. Ama bunlardan hiçbiri sevgiyi çağrıştıracak türden şeyler değildi. Öfke, kıskançlık, umursamazlık belki. Bağırdığı için suratımı buruşturdum. Konuşmayı Felix'in duyduğuna emindim. 

sapphic pop • jilixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin