Merhaba yavrucanlar. Haydi Bismillah! Başladık bakalım hikayemize. Beni yalnız bırakmayın emi? yolumuz açık, okuyanımız bol olsun inşallah...
çok keyif alırsınız umarım. Keyifli okumalar :)
************************************
Işık;
Zeynep'in bunaltıcı ısrarları beni öyle bezdirdi ki sırf onu susturmak ve bir daha olmaz dediğim şeylerde bana ısrar etmemesini sağlamak için bu yarışmaya katılmaya karar verdim. Hem zaten ne zamandan beri memleketime gidip ailemin kabrini ziyaret etmek ve onların ruhunu şenlendirmek istiyordum. Bu vesileyle hem oraları görürüm, hasret gideririm hem de belki yakalayacak bir şeyler bulurum diye düşündüm. Zeynep'e henüz bu düşüncemden bahsetmemiştim. İkinci geçme sınavlarını verelim bir hafta sonu gider döneriz diye düşündüm. Hem Zeynebimin de annemle babamla tanışma vakti çoktan geldi de geçiyordu bile. Yıllar var ki gidemedim doğup büyüdüğüm yerlere. En güzel yıllarımın geçtiği, en tatlı hatıralarımın biriktiği yerlere... bir aklım mezun olunca dön toprağına diyor ama; bir tarafım da öz yurdumda garip gibi hissetmekten korkuyor. İnsan gurbet elde kendini daha kolay kandırabiliyor. Burası gurbet el ondan kimsem yok diye inanmak daha kolay galiba...
Her neyse yine bunalıma bağladım. Bu hissiyatın işleri hiç de kolaylaştırmadığını yıllar içinde öğrenmiş biri olarak temkini elden bırakmamakta fayda var. Okuldan gelsin de bu konudan bahsedeyim bakalım küçük hanıma.
Otura otura yorulan dünyalar tatlısı popomu kaldırsam ve mesela bir duş alıp terden yapış yapış olan saçlarımı sevindirip biraz insana benzesem hiç de fena olmayacaktı. Ayaklarımı sürüye sürüye yerimden kalktım iç çamaşır ve ince pijamalarımı hazırlayıp kendimi banyoya götürdüm. Sonuçta bunu birimizin yapması gerekiyordu.
Ilık suyun altında üzerimdeki türlü türlü yağ, kir, pas ve maytlardan arındıktan ve saçlarımın misler gibi koktuğuna ikna olduktan sonra çıktım banyodan. İstanbul'da uzun ve gür saçlı olmak ayrı bir dertti özellikle de ilkbahar ve yaz süresince. Fakat rahmetli annem uzun saçlarımı çok severdi diye kıyamıyordum yelelerimi kesmeye. İnsan saçından yele diye bahseder mi diye düşünmeyin sakın. Siz de benim gibi bir kafa dolusu saça sahip olsaydınız ve onları nereye sığdıracağınızla ilgili her gün aynı mücadeleyi yaşasaydınız onlara saç demeye diliniz varmazdı.
Üzerimdeki incecik şorta ve atlete rağmen hala terlemekten barajlara karışmak üzereydim. Allahım isyan gibi olmasın ama yani bu sıcak hiç doğru değil!
Kapı zilini duyar duymaz atmaca gibi atladım ve seke seke giderek kapıyı açtığım gibi şekerparemi yüzümde kocaman bir gülümseme ile karşıladım. Bil mukabeleyle de karşılık buldum elbette.
"Hoş geldin bebek." Sırıtarak karşılık verdi can dostum. "Işık bu gün var ya ne oldu bilemezsin. Şu kemençeci çocuk vardı ya. Hah işte O geldi bizim fakülteye ve arkadaşların ispiyonuyla kendimi sahnede yanında buldum. Ayy o çaldı ben okudum. İnanamazsın. Kendimi sahiden mahiden artiz gibi hissettim bi görsen bendeki havaları. " gözlerim fal taşı gibi açıldı açıldı açıldı. Yırtılmadan dur dedim bu başkaldırıya. " hadi beaa! Kuzum sendeki bu bal olayını ne yapacağız biz ha..." Zeynep bütün heyecanıyla devam etti konuşmasına:" ay dur hele dur. Biz adam hakkında hiçbir şey bilmiyormuşuz meğer. Ama ben diyorum biraz tv izlemeliyiz biraz siyaseti, magazini takip etmeliyiz diye. Adam meğer sanatla amatörce uğraşıyormuş. O nasıl bir amatörlükse artık. Orijinalinde siyasetçiymiş bizim paşa. Yaaa! Kapa o gözlerini, korkutuyorsun beni." Derken sırıtıyordu.