1.4

129 10 31
                                    

bolumlerin o kadar bos gectigini dusunuyorum ki.

-

AKIN

"Az önce ne yaşadım ben?" İlker gibi düşünüyordum. Duygu ve Meriç bir anda koşmaya başlamışlardı. Meriç koşarken bir yandan Duygu'nun sırtına vuruyor, bir yandan 'koş amına koyayım koş' diyordu. Yaklaşık yirmi saniye koştuktan sonra sanki ikisinin nereye gittiğini hiç görmemişiz gibi engelliler tuvaletine girmişlerdi. 

"Bari engelliler tuvaletine girmeselerdi." dediğimde İlker'le birlikte Duygu ve Meriç'in saklanma bölgesi olan tuvalete doğru ilerlemeye başlamıştık.  

Onları burada görmeyi beklemiyordum. Tamam, aynı şehirde yaşıyor olduğumuz için eninde sonunda Meriç'le karşılaşacağımı biliyordum ama bunun şimdi olması...

"Duygu'ya sen mi haber verdin burada olacağımızı?" Belki Duygu'yla arasını düzeltmek için yapmış olabilirdi.

"Hayır, neden?"

"Bilmem, belki Duygu'yla aranın düzelmesini istiyorsundur."

İlker inanamayarak güldü ve elindeki bitmek üzere olan Bubble Tea'nin pipetini dudaklarının arasına aldı. "Duygu'yla aramın düzeleceğini bilsem yapardım. Düzelmeyeceğini bildiğim için yapmadım. Zaten ben deseydim gelmezlerdi. Meriç'in en azından şimdilik seninle karşılaşmak istediğini düşünmüyorum. Duygu Meriç'e bunu yapmaz."

Benimle karşılaşmak istemeyişini anlayabiliyordum. Onun yerinde olsam ben de bana bok gibi hissettiren birine karşı muhtemelen aynı tepkiyi verirdim.

Keşke böyle olmasaydı.

En azından keşke o gün ona da veda etseydim.

Keşke onunla olmayacağımı daha düzgün bir şekilde ifade etseydim ve kaçmasaydım.

Her zaman bana çekici gelmesine rağmen korkak gibi düşüncelerimden ve Meriç'in duygularından kaçabileceğimi sanmıştım.

Kaçmıştım ama yalnızca ülkeden.

Meriç, ben Londra'dayken de aklımdaydı.

Meriç'in duyguları bir an bile aklımdan çıkmıyordu.

Ağlamaktan kızarmış gözleri her saniye gözlerimin önündeydi.

İlk bir yıl Meriç ve bana ait tüm kötü anılar aklımdayken son iki yıl bu tamamen değişmişti.

Bazen kendimi Meriç'in buğday tenini, açık kahverengi saçlarını, neredeyse hiç belli olmasa da var olan çillerini düşünürken buluyordum.

Bazen de hareketlerini anımsıyordum. Mikrofonu tutuşu, şarkı söylerkenki sesi, Duygu'nun saçlarını karıştırırken yüzünden okunan sevgi, birkaç ay boyunca elinden düşürmeden okuduğu kitabı, annesi ve babasından laf açıldığında yüzüne düşen hüzün...

Hepsi beni özlemle yanıp tutuşturmaya yetecek cinstendi ancak bu özlemim hep kısa sürüyordu. Meriç'i düşünürken bir anda kendimi yanlış bir şey yapıyormuş gibi hissediyor ve onu aklımdan çıkarıp eski müzik grubumuza odaklanıyordum. Böylece eski grubumuzu düşündüğüme dair kendimi inandırıyordum.

Düşündüğüm şey diğerleri değildi, düşündüğüm şey Meriç'ti. Bunu Türkiye'ye geldiğimde kabullenebiliyordum ancak Londra'da kabullenememiştim. Bunun sebebinin homofobik arkadaş ortamım olduğunu Meriç bana mesaj attığı gün anlamıştım. Zaten o gün benim için bir şeylerin koptuğu noktaydı.

Yüzlerini bir daha görmek istemediğim arkadaşlarımı orada bırakıp Türkiye'ye geri dönmüştüm.

"Ben Duygu'yu hâlâ seviyorum."

caillou » texting |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin