Bölüm 6

46 4 0
                                    

Eylül,"Ne diye Turizm bölümünü kazandım ki ben"sorgulamalarına başlamıştı..Garson olmak için 4 sene tüm bu acıları çekmesi, çok mantıklıydı.Hayal ettikleriyle yaşadıkları tam bir tezatlık abidesiydi.Oysa ki daha farklı olabilirdi.Sanırım insanları en çok üzen şeyler geçmişte yaptıkları yanlışlar değil,Yaşanması mümkünken yaşanamayan güzelliklerdi.Evet tam olarak hissettiği buydu.Yıllardır hayalini kurduğu üniversiteye kavuşmuş ama ev arkadaşlarından başka arkadaş bulamamış,üstelik asosyal bir kitap kurdu olma yolunda epey ilerleme kaydetmişti.Etrafındaki insanlar ise tam anlamıyla bir üniversite ortamı yaşıyorlardı.Aydın tam bir turizm cennetiydi.Deniz onlara çok yakındı.Ama onun denize gidecek,kamp kuracak etrafı gezecek hiç arkadaşı yoktu.Kızların -isimlerini adı gibi bildiği- bar hikayelerini dinler,bir gün bende gidebilecek miyim diye merak ederdi.Ailesinden uzaktaydı,özgürdü,kimseden izin almasına gerek yoktu.Ama O, yine de aynı ailesiylen ki gibi evde oturuyordu.

Artık okula gitmek Eylül'e ölüm geliyordu çoğu zamanda uğramaz olmuştu.Ait olmadığı bir yerde olmak canını acıtıyordu.İki ders arasını 1 saate yakın tutan hocalar yüzünden, banklarda yapayalnız oturmaktan bıkmıştı. Ders aralarında böyle tek başına yalnız oturmasının daha çok dikkat çektiğini düşünüp, o aralıklarda, yurda kadar yürüyüyordu.Sonrasında ise tekrar geri yürüyerek okula dönüyordu.Durumu adeta içler acısıydı.Bazen de tüm derslerden yine kalacağım nasılsa der,tekrar yürümeye üşenir derse gitmemeyi yeğlerdi.Bankta oturup dersin başlamasını beklediği zamanlarda etrafında neşeyle sohbet eden öğrencileri görmek,asla onlar gibi olamayacağını bilmek,onu çok üzüyordu.Eğlendiği tek vakit Aslı'nın yapacak bir şeyi kalmayıp evde vakit geçirmek zorunda kaldığı günlerdi.O günlerde bol bol dedikodu yapar,üniversiteden,yurttaki kızlardan bahsederlerdi. Bir gün yine yurt ahalisinden bahsederken birbirlerine yurtta en çok beğendikleri kızları sordular.İkisinin de aynı kızı beğendiği ortaya çıktığında,erkek olmamalarına rağmen bir kızdan bu kadar etkilenmelerine bol bol güldüler.Hatta ona bir lakap bile takmışlardı:"Artist."

Aslı'nın telefonla görüştüğü erkek arkadaşının,bu kadar kıskanç oluşunun böylesine işine geleceğini tahmin bile edemezdi.Aslı eskiye nazaran daha çok yurtta Eylül ile takılıyor böylece canı daha az sıkılıyordu.

Bir akşam Aslı'yla birlikte içmeye karar verdiler.Pek arası olmamasına rağmen neden daha önce keşfetmemişim dediği birayı çok sevdi.Işıkları kapatıp penceresinin önündeki masanın "üzerinde"evet bildiğiniz masanın üzerine oturarak, hem içiyor hem de bol kahkahalı sohbetlerini ediyorlardı.İçki içmek bir anda ummadığı şekilde çoğalan yalnızlık duygusunu bastırmaya,bulunduğu durumu kısa bir anda olsa unutup eğlenmesine neden oluyordu.Sibel her zamanki gibi evde olmadığı için,ses konusunda da bir hayli rahatlardı.Üçüncü biralarını açmak için mutfağa gittiğin de Aslı'nın "Eylül koşşş..çabuk çabuk koşş.."sesini duydu.

"Ne oldu kızım ne bu heyecan?"

"Ya şu yurdun bahçesinde sevgilisiyle öpüşen bizim artist değil mi?"

Aslı'yla giyim tarzını ve kendisini çok beğendikleri kız,Artist'in ta kendisiydi!

"Evet ta kendisi..."

Aslı iç geçirip "Görüyor musun?Biz burada senle kös kös oturalım..Millet sevgilisiyle öpüşsün"dediğinde kendilerini tutamayıp kahkahayı bastılar.

Seslerini duyan çiftin kafasını yukarı kaldırıp bakmasıyla bir an panikleyip az kalsın masanın üzerinden düşüyorlardı.Dökülen biraları da cabasıydı.Allahtan ışıkları kapalıydı. Gülmelerine çok sinirlenen Artist ve sevgilisi varlıklarından rahatsız olup ayağa kalkmışlardı.Artistin sevgilisi, "Hoşunuza gittiyse, sizi de beklerim" diye bağırmaya başladı. Aslı'yla utancından yere saklanıp bu sefer yedikleri lafın altında kısık kısık gülmeye devam ettiler.İçki maceralarının hüzünlü ortamından onları kurtaran çiftimize teşekkürlerimi bir borç biliyorum.Gecenin sonunda ikisi de ne var ne yoksa çıkardılar.Bir daha asla içmeyeceğim diye tövbe ettiğini de Aslı söylemişti.O lafı söylerken aslında bundan sonra "her gece"demek istediğini henüz Eylül de bilmiyordu.

Bu arada İkinci dönem de başlamış ama Eylül yine okuldan çok kütüphanenin yollarını aşındırmaya devam ediyordu.Artık ortalamayı yükseltip başka bir üniversiteye gitme hayallerinin yerini iyi kötü bir şekilde dersleri verip oradan uzaklaşmak aldı.Değişen hiç bir şey yoktu.Eylül hala eskisi gibi okula gitmekten nefret ediyor,gittiği ender zamanlarda da bir umuttur diye not koşturmaya devam ediyordu.Sınıfta bir tane kız arkadaş edinememiş olmasına rağmen sınıfın erkekleri tarafından sürekli, bitmek tükenmek bilmez bir kalem silgi alışverişine, maruz kalıyordu.Sevgilisi olmayan erkekler kulübü üyelerinin nedense kalem,kağıt getirme alışkanlıkları hiç yoktu.Bu sayede açıkta kalan kızlarla konuşmanın bir yolunu buluyor olmalıydılar.Bu kulüpten bir kaç tane arkadaş edindi ama çıkma teklifi ettiklerinde nedense arkadaşlığı devam ettirmek istemedi.

Artık her gece ışıkları kapatıp,mumları yakıyor,slow müzikler eşliğinde pencereden dışarıda ki gülüşen öğrencilerin kahkahalarını hüzünle izliyordu.Aslı'nın dediğine göre acı çekmekten zevk alan bir ruh haline meğil etmişti.Hayatında ki en büyük heyecan Artist ve sevgilisin penceresinin altındaki öpüşme saatleriydi.Artist'in," Ya aşkımmmmm ama yaa" lı cümlelerini duymak her ne kadar röntgenciliğe kadar gitse de, Eylül için canlı dizi izlemekten farkı yoktu. Artist Eylül'ün idolü olmuştu.Yurtta karşılaştıklarında asla selam vermeyen burnu havada ukala tavırlarına nazaran, sevgilisinin yanındaki pisicik kedi tavırlarının tezatlığı,inanılmaz ilgisini çekiyordu. Acaba aşık mıydı?Aşk insanı normal halinden sıyırıp böyle bambaşka biri mi yapıyordu?Kimbilir..

****************


EYLÜL AYAZI#Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin