1. bölüm

12 2 2
                                    

Gecenin karanlığı arabanın eskimeye yüz tutmuş arka koltuğuna yansıyor kenarları soyulmaya başlayan radyodan yanık bir türkü çalıyordu. Ormanın içine doğru yol almıştık. Ani bir frene basan sürücü pişkin bir gülüş takınmıştı. Radyonun kulağını sola kıvırıp sesi kıstı.

“burası senin için uygun mu?”

 
“öyle görünüyor.”

 
Diyerek karşılık verdim. Dudaklarım süzülmüş gözlerim onun gözleriyle buluşmuştu. Daha adını bilmediğim, -Öğrenmekte istemediğim- muhtemelen benden yaşça büyük, alyansı olan ve geceleri çalıştığım meyhaneden tanıştığım adama baktım. Onunla bu gece harika geçecekti.

 
Bana yaklaşmasına izin verdim. Emniyet kemerimden kurtulup yakasından tutup kendime çektim. Keyfi gayet iyiydi. Öyle ki alkol kokusu rahatsız etse de geri çekilmedim. Bu adamdan çok iyi para koparacağım düşüncesi dudakları dudaklarıma yakınken sırıtmama sebep olmuştu. İşe koyulup bir an önce paramı almalıydım.

 
Eliyle belimi kavrayıp beni kendine doğru çekti, koltukta dizlerim üstünde durup bana yaklaşmasını ufak bakışlarla izledim. Diğer yandan sağ elimi topuklu ayakkabıma uzanmak için kullandım, sol elim saçlarında dolanırken onu kontrol altında tutuyordum. Sağ elimle ayakkabıma ulaşmış, sivri topuğunu bir silah gibi ona doğrultup başını incelerken nereye nişan almam gerektiğini gözlemliyordum. Acı verici, sert bir darbe almalıydı diye düşünürken çoktan kafasına sert bir vuruş yapmıştım. İnce topuğa önceden yerleştirdiğim çivi ufak bir delik açılmasına sebep olmuş vurduğum noktadan ince ince kan damlaları süzülmeye başlamıştı.

Neye uğradığına şaşıran adam hızlı bir hamleyle beni itmeye çalışsa da sol elimle saçını kavramış başını geriye doğru çekiştirmiştim. Tekrar bir vuruş yaptım. Aynı yere denk gelen çivi, yarayı daha da açmış ve daha fazla kan süzülmüştü. Alkolün ve yediği darbelerin bir olup yaptığı sarsıntıdan zaman kazanıp ayakkabısız, ince, siyah ten çorapla kalan ayağıma yine uzandım, uzun tırnaklarımla bileğimden çorabı yırttım. O sırada bir tokat yemiştim başım yana çevrilip saçlarım yüzüme düştü. Dudaklarımdan hafif esinti verip saçlarımın yönünü değiştirdim. Pek kendinde olan bir tokat olmadığı için beni pek etkilememişti. Saçından çekiştirmeye devam ederken bacağımla çorap arasına sakladığım küçük, zarif çakıyı aldım ve adamın gözlerine baktım, son sırıtışım onu korkutmuş olacak ki tekrar iteklenmiştim. Lakin sarsıntı beni daha da deli etmişti.

Kahkaham arabada yankılanırken adamın başını geriye çekiştirdim. Çakıyı dişlerim arasına alıp boşta olan sağ elimle boynunda bulunan nabzını kontrol ettim.

“buldum seni.”

Dişlerim arasındaki çakı sebebiyle sesim boğuk çıksa da gayet fark edilir bir cümleydi. Soğuk terler döken, çırpınan bu adamın artık bir kurtuluşu yoktu.

Çakıyı geri elime alıp hızlı bir şekilde davrandım geriye doğru kaçışan adamın şah damarına çoktan geniş bir yırtık açmıştım. Kan her taraftaydı. Yüzüm, kolum, kıyafetlerim onun kanıyla şekillenmişti. Ve tekrar çakıyı boynuna savurdum. İnce çakı ölmesinden çok ona acı veriyordu ve tekrar bir çizik daha. Ve tekrar. İyice derinleşen yara ardında damar kopmuş olacak ki oluk oluk kan akıyordu.

Acı yardım çığlıkları dinmişti. Artık ölü olan bu adamın pantolonunun arkasındaki cebe uzandım. Çıtçıtlı cebi zorlayarak açtım ve cüzdanı aldım, rahat bir ortam olsun diye dolunayın yansıdığı arka koltuğa emekledim. Çantamı aralayıp işlemeli bir mendil buldum, onunla ellerimdeki kanı temizleyip cüzdandaki tüm parayı aldım ve cüzdanı yere savurdum. Kendi cüzdanıma parayı yerleştirdikten sonra adamın sol eline uzanıp alyansını aldım.

‘Ne pislik ama’

“Karısı hanım üzgünüm lakin siz zaten bu heriften daha iyisini hak ediyorsunuz.”

‘Onsuz da gayet iyi olacaksınız. İnanıyorum.’

“o sizi hak etmiyordu. Üzülmeyin kendi başınıza gayet iyisiniz.”

Hem kendi düşüncelerim hem de leş cesedin arkasından konuşmama iç geçirip işime odaklanmaya devam ettim. Çıplak olan ayağıma bakıp artık gitmem gerektiğini fark ettim. Bu günü güzel kapatmıştım.
 

Ön koltukta bıraktığım ayakkabıma uzandım. Topuğundaki çiviyi bir kaç denemede çıkartabilmiştim. Kanlı çiviyi öylece yere delil olarak bıraktım. Gülesim gelmişti ama tutmayı tercih ettim. Bir cesetle bulunduğum bu ortam ürkütücüydü. Oldukça ciddi olan işime geri dönmeliydim. Ayakkabımı geri giyip kapıyı araladım. Dışarı çıkmıştım. Elimi temizlediğim siyah, dört tane, üç yapraklı yonca birbirine belli aralıklarla yeşil iplikle işlenmiş olan ve artık kurbanın kanı bulunan mendili çivinin yanına bıraktım. Etrafa bir göz gezdirip unuttuğum bir şey var mı diye son defa baktım. Yok gibi görünüyordu. Çantamı da alıp oradan uzaklaşmaya başladım. Bu gün de gayet kârlı bir iş yapmış ve evime dönüp dinlenme mutluluğuyla ormanın derinliklerinde etrafı aydınlatan dolunaya karşı kocaman bir kahkaha yapıştırmıştım. O dolunay benim suç ortağım ve arkadaşımdı.

Geniş çantamın diplerinden bir kutu bira çıkartıp kafama diktim. Enfes tadı öyle güzeldi ki gülümsemem eskimeden devam ediyordu. Topuklu ayakkabılarla yürüyüşüm sallantılıydı. Biramdan kocaman yudumlar alarak kendimi tatmin etmenin gururuyla partiliyordum.

Kendi kendime ‘Bu gün de bitti.’ Derken derin bir nefes aldım.

Hobisi Katliam Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin