1.Bölüm

22 0 0
                                    

Bölüm şarkısı: Garmarna- Herr Mannelig

Çalıyor çalıyor,Zaman topladığı külleriniCehennemden kaçırıyor

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Çalıyor çalıyor,
Zaman topladığı küllerini
Cehennemden kaçırıyor.

Şeytanın nefesi üfürüyor
Zaman, zaman...
Zaman meleklerin küllerinden dökülüyor.

Kalıyor bir ur,
Cennetin göğüs kafesinde.
Faniler boğuluyor,
Cehennemin her nefesinde.

Hayal hayal...
Gerçekler zamanın tersinde.
Kanlı göz yaşları,
Rüyaların hapsinde.

Ellerime sinmiş ölüm kokusu,
Kulaklarımda bir halatın kopuşu.
Zamanın sessizliğindeki trende,
Bilinmez bir mesefede.
Gündüz gecede, gece gözlerinde.

Gerçeklik meleklerin düşlerine dökülmüş,
Şeytan onu küle dönüştürmüş...

Koşuyorum.
Günahkar meleklerin mabedinden geldiğini düşündüğüm kül gibi kar taneleri etrafımda. Kirpiklerimde. Zaman alt ve üst kirpiğimin arasında. Zaman bükülüyor, zaman yok oluyor. Ben tam on ikiye ulaşmaya çalışırken kanadı kırık meleğim karşımda beliriyor. Göğsünden akan kanlara bakıyorum. Kim, ona ne yapmıştı? Geçit kapanıyor, o ise yerde uzanıyor. Attığım çığlıklar zamanın tünelinde kaybolup ona ulaşamıyor. Geçide yaklaşıyorum, bir adım sadece bir adım kaldı sevgilim senin olmama. Kanatlarında bir meleğe dönüşüp beni mabedine götürmene.
"Beha!" Gözlerime yine aynı şekilde bakıyor. Belki de artık beni tanımıyor. Belki de kendisini tanımıyor. Geçide ulaşıyorum elimi ona uzatıyorum fakat zihnimde bir kapı kapanıyor zebaniler sinsice gülerek o kapının arkasına saklanıyor. Geçit yok oluyor ve ben gözlerimi açıyorum.

Şimdi ben neredeyim?
Şimdi sen sevgilim?
Şimdi sen kimsin?

🕯️
"Bir rivayete göre Edymion, ay tanrıçası Selene'nin aşık olacağı kadar yakışıklı ve genç bir çobandır. Selena ondan o kadar çok etkilenir ki babası Zeus'tan onu ölümsüz yapmasını ister. Zeus onu ölümsüz yapmak için Hypnos'a yani uyku tanrıçasına başvurur. Hypnos Edymionu Latmus dağındaki bir mağaraya götürür ve gözleri açık bir şekilde onu sonsuza dek bir uykuya hapseder. Selena ise ömür boyu sevdiğine bir o kadar yakınken, bir o kadar da uzak durmak zorunda kalır. Söyleyin bakalım sizce bunun ölümden bir farkı var mı?"

Gözlerimi amfideki öğrencilerin üstünde gezdirdim. Bazıları onlara anlattığım bu hikayenin büyüsüne çoktan kapılıp gitmişken bazıları asıl cevabı benden ister gibi gözlerime bakıyordu.

"Sanırım yok." Diye bir mırıltı yükseldi amfiden. Benim yaşlarımda genç bir kızdı. Gözleri uzaklara dalmış göz altlarında mor halkalar mezarlığı vardı. Gözlerimiz kesiştiğinde gülümsedi. Benim güzeller güzeli arkadaşımdı. Yakın bir zamanda ipin ucundan kurtardığım güzel kızım...

"Sanat tarihi dersiyle alakasını çözmeye çalışıyorum." diyen bir erkek sesi yakın arkadaşına fısıldamış olmasına rağmen duymuştum. Duymamam gereken çoğu şeyi duyduğum gibi.
Beyin kontrol edilemeyen bir güçtü. Kontrolsüz bir güç. Sizi ele geçiriyor parmaklıklı zindanlarının arasına hapsedip ağzınıza bir ip bağlıyordu. Çoğu zaman bir silah yaratıp o silahı kendine sıkıyordu. Onu anlayamıyordum. Onu kontrol edemiyordum. Onun esiri oluyordum.
En arkada kafasına kapşonunu geçirmiş başı önüne eğik bir adam dikkatimi çekti. Buradakilerin öğretmeni olmama rağmen henüz onlarla aynı yaştaydım çünkü okulu üstün bir dereceyle, mezun olmam gereken süreden daha kısa bir sürede tamamlamıştım. Zihnimde bir tuhaflık vardı ve bunu yalnızca anlayabildiğim tek şey üzerinde yani bu dünya üzerinde yoğunlaştırabilirsem işler istediğim gibi gidiyordu.

Dersi tamamladıktan sonra kendimi ait hissetmediğim bu şehrin sokaklarında bulmuştum yine kendimi.
Alion sokakları yağmurlu ve yalnızdı. Düşen yıldırımlar zihnimde çakan şimşeklerin yalnızca bir kum tanesi kadarıydı. Nefesim hızlanıyor ellerim karıncalanıyordu. Zaman yine bükülüyor, akrebi zehrini içime salıyordu. Arkamdaki adım seslerini duydum fakat duramadım. Zihnimdeki fısıltı durmam gerektini söylüyordu, belki de kaçmam. Zihnim sesini duyamayacağım kadar bağırmaya başlamıştı. Zamanın ardından bir meleğin kanlı göğsünden akan kanlar ceviz kabuğunun içine doluyor, yelkovanı boğuyordu. Kolumda bir el hissettim ve yerle göğün birbirine muhtaç iki sevgili gibi birbirine ait olduğu o anı onun gözlerinde gördüm. Yüzyıllardır ayrı yerlerde tutsak edilen, işgenceler görmüş, zülümler tatmış iki sevgilinin ölü bedenlerinin bir çukura üst üste atılması gibi gökteki bulutlar birbirinin üzerine düştü, bedenlerden yükselen acı çığlıklara benzer bir gök gürültüsü beynimi sağır etti. Geçmişin siyahlığı ve karalığın içinde kaybolmuş anıları o gözlere bakarken içime yağdığında aniden dudaklarımdan daha önce hiç duymadığım o isim döküldü. "Beha..."
Sol gözünün altında kırmızı bir leke vardı. Gözlerim sanki o lekenin özlemiyle yanıp tutuşan bir kalp gibi titredi. Dudaklarımdan farkında bile olmadığım istemsiz kelimeler döküldü. Gök yerle bir oldu. Onun cümleleri yağan yağmur ile bir diğer evrene taştı.

"Buldum seni yalancı. Hani yelkovanın ışığı?
Geldi zamanın caydığı.
Geldim sevgilim, buldum imkansız olanı. Söylemiştim sana, her uyku ölüm, her ölüm yeni bir başlangıçtır aslında. Her kaybolan..."

Onunla aynı anda fısıldadım.
"... buluşur kutup yıldızında.
Kuzey yönü ne tarafta?"

Ceviz Kabuğundaki AkrepHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin