burası, kore denen ülkenin bir şehrinin bir caddesi. ve dünya sürekli dönen, mavi - yeşil bir gezegen. neden üstünden düşmüyoruz, bilmiyorum. sonrasında uzay var. cennetin yerini ise henüz kimse bilmiyor. ben, kendimi bildim bileli turuncu rengine bayılıyorum ve hayır, bunun sebebi sanıldığının aksine minho'nun saçları değil. milyonlarca evrenden sadece birinde, küçük insancıklar olarak bir ihtimaller silsilesinin içinde yaşıyoruz ve hayır, sanılanın aksine bunu içerisinde bulunduğum psikolojiden dolayı düşünmüyorum. bunu biliyorum. buna inanıyorum.
milyonlarca evrenden sadece birinin içinde, milyonlarca ihtimalden sadece birinde seul'deki okulumdan evime dönüyorum. birkaç gün önce gitmek istemediğim, bana yabancı gelen ve aslında hiç de yabancı olmayan evime. ayaklarım gerisin geriye gidiyor her adımımda. ne felix gibi akademik başarı için gidiyorum ne de ailemi özlediğim için.
bu iki olasılık yüzünden gitmeyi canı gönülden istiyorum ancak hayır, evren yüzüme hiç mi hiç gülmüyor. her zaman somurtuyor olma sebebim de bu. yıldızımız barışık değil ya da ben gerçekten evrenin dahi yüzüne gülmek istemeyeceği türde biriyim. çoğu zaman ikinci seçeneğin ağır bastığı düşüncesindeyim fakat bazenleri -gerçekten sadece bazenleri- evrenin yüzüme güldüğünü hayal ediyorum.
milyonlarca evrenin herhangi birinde mesela, bir bilim insanı olabilirim. bir akademisyen, bir baba, bir kardeş, bir siyasetçi, bir belediye işçisi. ya da bir mafya olabilirim, insanların korkudan dizlerinin titrediği. güçlü hissedebilirim. ya da kimsesiz, yetim bir oğlan çocuğu olabilirim, tek arkadaşı kendisi olan ancak bununla yetinmesini çoktan öğrenen. bir milyoner olabilirim, hiç düşünmeden her harcamayı yapabilen.
biri olabilirim. herhangi biri. kendisi olabilen.
milyonlarca ihtimalden en kötüsüyüm. ne kimsesizim ne de yalnız. ne cebimden paralarım taşıyor ne de ağzım açlıktan kokuyor. ne bir babayım ne de bir kardeş olabilirim. bilim insanı olmak için fazlasıyla aptal sayılırım. ne güçlüyüm ne de güçsüz. kendime yetmiyor, kalıplara ve odalara sığamıyorum. olabilecek en kötü ihtimalin, en kötü versiyonuyum tam olarak.
kim olduğumu hâlâ bilmiyor olmamı görmezden gelebiliyor ancak olmak istediğim kişinin önüne geçilmesine izin veremiyorum.
hayatımda ilk kez kendim için bir şey yapıyorum. aslında, kendim için bile sayılmaz yaptığım. insanlık adına, kadınlar adına yapıyorum. yürüyorum, bisiklet sürüyorum. nefes alıyorum. başka bir şey yaptığım yok. elimden gelen ve yapabileceğim en iyi şey bu. bu bile engelleniyor. birini öldürmüyor ya da kimsenin canını tehlikeye atmıyorum. sadece yüzlerce kişiyle aynı anda, aynı amaç için nefes alıyorum.
yürüşün hemen sonrasında, ne yazık ki dağılmak zorunda kalıyoruz. artık kimin yanında kim varsa ona yardım ediyor ve apar topar ayrılıyoruz. kiraladığımız bisikletler, az ötemdeki insanlar gibi yerde yatıyor. tek farkı onların bileklerine kelepçe takılmıyor.
görebildiğim son manzara da bu oluyor. hangi ara minho'nun beni çekiştirdiğini ve oradan çıkardığını anlamıyorum bile. nefesim yetmiyor. göğüs kafesim tıkanıyor ve tıpkı gözlerim gibi yanıyor. ayaklarım yerden kesiliyor her adımda. arkamızda sokaklar, caddeler bırakana değin beni koşuşturuyor minho. önümü görmüyorum. görmeme de gerek yok. minho gözümü açıyor, bambaşka bir şekilde bakmamı sağlıyor dünyaya.
sonrasında ise gerçekten gözümü açıyor -çok seviniyorum- ve kendisine ayırdığı sütle bir güzel yıkıyor yüzümü. ıslanan saçlarımı geriye doğru tarıyor, yumuşak yanaklarımı ıslatıyor, kendime gelmemi sağlıyor. kendime geldiğimde ara sokağın birinde, küçük bir marketin önünde oturuyoruz. beni birkaç dakikalığına yalnız bırakarak markete giriyor. döndüğünde ise elinde iki paket süt ve küçükken çok sevdiğim ancak annemin bir türlü yememe izin vermediği kolalı jelibonu görüyorum. jelibon paketini ıslak pantolonumun üzerine koyuyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gelirdim ama delirdim ; minsung
Fanfickazandığımız savaş yok fakat o gece, en azından birbirimizi kaybetmiyoruz. [twenty-five twenty-one x reply 1988 x lemonade mouth x öyle bir geçer zaman ki] [1990s, school band, found family, friends to enemies to lovers]