hatalar kombosu

1.7K 285 478
                                    

kötü şans günahsız bedeni kaplayan bir kabuk gibidir, diyor yazar. ben yazarları anlamıyorum. anlamak istediğim falan da yok fakat adam doğruyu söylüyor. kötü şans artık bedenimi kaplayan bir kabuk değil, tüm benliğim hâline geliyor ve ben bunu ne yazık ki en olmaması gereken anda öğreniyorum.

baştan başlamam gerekirse; haftasonu kaçamağımızın akşamında minho ile banyoda gerçekleştirdiğimiz ve beni sabaha kadar ağlatan, saatlerce banyo mermerinde oturduğum için -söylemek zorundayım- midemi bozan ve gözlerimi davul gibi şişiren gecenin ardından sabah hiçbir şey olmamış gibi hayatıma devam etme kararı alıyorum. tatilin son gününü ne kendime ne de endişeli bakışları sürekli üzerimde olan felix'e zehir etmek istemiyorum çünkü.

gözlerim şişlikten ağırlık yapmıyormuş gibi, kahvaltıdan akşam yola çıkana değin gülümsüyor ve eğlencenin tadını çıkarıyorum. felix ve minho hariç kimse fark etmediği için rahatım da biraz. artık diğerleri şişik gözlerime de, zaman zaman kısılan sesime de fazlasıyla alışık olduğundan sorgulamıyorlar sebebini. benim de çoğu zaman bir sebebim olduğunu söylemem zor zaten.

o yüzden jeonginlerin yazlık evindeki son günü doya doya yaşıyorum bir daha bugüne dönemeyeceğimin bilincinde. kahvaltıdan sonra ormanda meyve toplamaya gidiyor, sonrasında da mangal yakarak son akşam yemeğimizi yiyoruz. masanın bir ucunda ben, diğer ucunda minho oturuyor fakat asla göz göze gelmiyoruz.

birkaç kez hyunjin ile atışıyor, chan'ın mangalı yakmasına yardım ediyor ve en güzel pişenleri jeongin'in yediğinden emin oluyor. hyunjin ise bahçenin en uzak köşesinde, duman üzerine sinmesin diye çitlere yaslanıp elini hiçbir şeye sürmüyor. ben ve felix de eşlik ediyoruz ona. diğerlerinin bizim için yemek hazırlamasını izlerken, hyunjin tatlı tatlı bir şeyler anlatıyor.

hyunjin'i seviyorum. işin aslı, atom karınca'nın her üyesini seviyorum fakat hyunjin, yeni tanıştıklarım arasından kesinlikle favorim olabilir. bir kere yakışıklı, inkar edilemez bir gerçek ki sanıyorum minho'yu en çok sinirlendiren şeylerden biri de bu. düşünceli ve komik ayrıca. genelde grubu güldüren, yardımlarına koşan ilk kişi. olduğu gibi biri hyunjin. ona baktığımda, kafasında dönenleri tahmin edebilmek çok kolay ve emin olduğum bir şey varsa, kafasından bir tane bile kötü düşüncenin geçmediği.

böyle insanları gördüğümde şaşırıyorum bu yüzden. bir insanı tanıyorsun ve vay be, onun tek bir kötü düşünceye sahip olduğunu dahi düşünemiyorsun. inanılması güç ve değişik bir his, hyunjin'in bana hissettirdikleri gibi. babasının kim olduğuyla, ne yaptığıyla ilgilenmiyorum çünkü hyunjin, babasından ayrı bir birey. başkalarının da -ismi lazım değil minho- ailelerinden ayrı bir birey olduğunu kabullenebilmesini dilerken, ona hayranlık duyuyorum.

diğerleri bize yemek hazırlarken hyunjin, beomgyu'dan vazgeçtiğini anlatıyor fısır fısır. sarhoşken bize açılmasının ardından herkes biliyor olsa da, gözle görülür bir şekilde bu konunun bahsinin geçmesinden çekiniyor gibi görünüyor. fazla arkadaşı olmadığı için de felix ile bana açıyor içini, belli. zengin züppe arkadaşlarına anlatamayacağı şeyler de var.

beomgyu, yeonjun denen oğlanla sevgili falan değilmiş mesela, onu öğreniyorum. hyunjin'in kafada kurmalarından ibaretmiş tamamen. neden vazgeçtiğini sorunca da beomgyu'nun odasını değiştirmeyi kabul ettiğini söylüyor. en başından beri tüm bu kavga gürültü beomgyu'nun odadan ayrılması için kopmamış gibi, beomgyu'nun odadan ayrılacağı zaman da aralarında kıyamet kopuyor.

nasıl olur da öylece odayı terk edebilirmiş? bu kadar basit miymiş?

yani, erkekler her zaman kadınların ilişkilerde anlaşılması zor olan taraf olduğunu iddia ediyor ancak ben çevremdeki erkekleri gördükten sonra bunların tamamen ataerkil bir düşünce yapısı olduğunu anlıyorum. baban seni sevmedi, baban eve uğramadı, annen saçını okşamadı.. hm, karşındakine bok gibi davranabilirsin o hâlde. bunu yapman için gereken her kritere uygunsun.

gelirdim ama delirdim ; minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin