ölü ozanlar derneği

1.6K 277 434
                                    

bir keresinde annemle kavga ediyoruz. duygusuz olduğum hakkında bir şeyler saçmalıyor. konunun nereden açıldığını dahi hatırlamıyorum ancak yemek masasında lokmalarımın boğazıma dizilişini çok rahat hatırlayabiliyorum. zaten hep hiç beklemediğim anlarda giriyoruz birbirimize, yine o anlardan birindeyiz. yoğurdumu yiyorum afiyetle, önümde en sevdiğim yemek bezelye var. havadan sudan konuşuyoruz ve birden bire konu, annemin hakkımdaki tezlerine geliyor. ansızın savuruyor duygusuz olduğum tezini.

karşı çıksam, kime neyi ispatlamaya çalışacağım bilmiyorum. kabul etsem, olmadığım bir kalıba girmeyi kabullenmiş oluyorum. ne desem bilemiyorum o yüzden. sadece neden böyle düşündüğünü sorduğumda dayımın cenazesinde ağlamadığımı söylüyor. o öldüğünde de ağlamazmışım ben, kalpsizmişim. vesaire vesaire.

dişimin kabuğunu doldurmayacak sebeplerle kavga edip kendimi yormaktan haz etmediğimden cevapsız bırakıyorum onu. kavgacı kişiliğimle tanındığımın pek tabii farkındayım ancak sadece canım isteyince kavga ediyorum. karşı taraf çoktan kışkırtılmış durumdayken üstüne gitmekten hoşlanmıyorum. kişisel tercihlerim var. karşı taraf sakinken çıldırtmaktan keyif alıyorum.

o gün bu konu hakkında annemle konuşmayı reddediyorum ancak çok sonralarında uykularımı kaçıran, başımı her yastığa koyduğumda beni uzun uzun düşündüren bir mesela hâline geliyor. duygusuz olduğumu düşünmüyorum. aksine, akranım olan ve beni tanıyan herkes gereksiz duygusallığımın bilincinde. bir fok belgeseline veyahut yanlışlıkla yere düşürerek kırdığım favori kupama saatlerce ağlayabilirim ancak konu gerçekten ağlanması gereken ciddiyet taşıyan konularsa içim kan ağlasa dahi gözyaşlarımı akıtamıyorum.

bir keresinde annem ve babam kavga ediyor. öyle böyle bir kavga değil ama, babamın evi terk edeceğini ve bir daha uğramayacağını dahi düşünüyorum. havada ben gidiyorumlar, jisung'a sen bakarsınlar uçuşuyor. gözle görülür bir şekilde ikisi tarafından da kakalanışıma ne yazık ki kulak misafiri olmak zorunda kalıyorum. tüm komşularla birlikte tabii. konu, ana noktasından saparak benim derslerime geliyor. babam, biraz daha çalışırsam hayallerindeki bana uygun olan mesleğe sahip olabileceğimi söylerken; benim kaçıncı sınıfa gittiğimi dahi bilmediğini belli ediyor.

daha fazla kırıldığım ve üzüldüğüm şeyler elbet var fakat o an, bu olaya inanılmaz üzülüyorum. hayatım hakkında atıp tutarken ve beni sorumsuzluğumla vurmaya çalışırken hakkımda hiçbir şey bilmiyor oluşu inanılmaz tadımı kaçırıyor. sonrasında babam sakinleşmek için evi terk ediyor ve ben, annemle verandada sıcak yaz akşamının bizi buharlaştırmak isteyen rüzgarıyla birlikte sessizliği dinliyorum. annem ağlıyor sessiz sessiz. boğazıma oturan ağırlık yüzünden ne ağlayabiliyor ne de bir şey diyebiliyorum. birkaç gün sonrasında çıkıyor acısı. topum patladığı için saatlerce ağlıyor, o gün akıtamadığım her yaşı akıtabildiğimden emin oluyorum.

bu yüzden duygusuz ilan edilmek -hem de en yakınım tarafından- rahatsız ediyor başta. sonra sonra alışıyorum annemin bana yapıştırdığı etiketlerle yaşamayı.

ancak o, benim uymadığım kalıplara ve yapıştırdığı etiketlerin bende eğreti durmasına asla alışamıyor. kabullenmek istemiyor. kabullenmek istemediği için de müzik yarışmasındaki kavganın sonunda beni haksız buluyor.

jürinin bizim kazanabileceğimizi söyleyerek kavganın arasından sıyışmasının hemen ardından, kavga daha da arttırıyor şiddetini. nedendir bilinmez, kavgaya tanık olan herkes dahil olmak istiyor sebepsiz bir şekilde. çoğu arkadaşını korumak için geliyor. bazıları ise tamamen eğlence arayışında. eğlence arayışları pek de güzel bitmiyor tabii. birkaç dakikaya yarışma yapılan yerin etrafında çalmaya başlayan siren sesleriyle herkes kaçışırken, ters bir şekilde kelepçelenen biz oluyoruz.

gelirdim ama delirdim ; minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin