seni ararken dert bulmak

1.9K 329 246
                                    

sanırım, on beş yaşımla hiçbir fark yok aramda. hâlâ ne istediğimi bilmiyorum. ya da nasıl hissettiğimi. bazen çok fazla şey gördüğümü düşünüyorum. ve bazen de hiçbir şey görmediğimi.

ve bazen neyi aradığımı bile unutuyorum.

küçükken ne zaman kendimi işe yaramaz, kaygılı ve boşlukta hissetsem annem nevresim takımımın içinden yanıma sızıyor, kollarını etrafıma sarıyor ve bana dünyanın en güvenli alanını sunarak geçecek, diyordu.

büyüdüğümde, ne zaman büyüyeceğimi bilmiyorum çünkü hiçbir zaman öyle hissetmedim, bu histen kurtulacağımı söylüyordu yumuşacık bir sesle.

o zamanlar buna inanmayı seçiyorum tabii. annem haklı olmalı çünkü zamanında o da benim geçtiğim yollardan geçiyor, yürüyor ve hatta düşe kalka koşuyor. bugünlere geliyor. beni doğuruyor ve bakıyor. onun bilmediği bir şey yokmuş gibi geliyor. tanrıdan bile daha büyük, eşşiz bir varlık gibi tapınmadan edemiyorum ona.

annem çünkü. benim için göğüs gerdiği şeylerden sonra aksini iddia etmem pek de mümkün olmuyor.

annemin haksız olduğunu ise her yıl bir yaş daha aldığımda fark ediyorum. acı bir şekilde. acı çekme sebebim annemin söylediklerinin haklı çıkmaması mı yoksa boşlukta sallanıyormuş hissinin geçmemiş olması mı bilmiyorum. üstelik annem zamanında öyle kesin konuşuyor ki geçeceği konusunda, o atlatmış ancak ben atlatamıyorum diyerek kendimi noksan hissediyorum.

ve çok sonrasında anlıyorum annemin de o hissi atlatamadığını. sadece unutmuş, ertelemiş, yaşayacak zaman bulamamış bir yerden sonra. eşiyle ilgilenmekten, çocuğunun bezini değiştirmekten, işe gitmekten, veli toplantılarına koşuşturmaktan bu hisse zamanı kalmıyor. annem ise erteleyip duruyor bu hissi sadece. belki işine geliyor, belki de artık rutinleşmiş hayatına biraz kaygının heyecan katacağını düşünüyor içten içe.

ben ikinci seçeneğin daha ağır bastığını düşünüyorum. en azından büyüdüğümde, hiçbir zaman yani, bu hissi ertelemekten ziyade yaşamayı tercih edeceğimden eminim. fazlasıyla rahatsız edici, depresif ve zehirleyici bir his ancak insana neden yaşadığını hatırlatıyor bir yandan da. kaygı, endişe, boşluk hissi. hepsi kendi zehrinin panzehiri aslında. hayatını düzene sokmak, eksik yerleri doldurmak ve yeniden başlamak için işaret.

ancak sanıyorum ki herkes bunun çoktan farkında. zaten farkına varıp, bir yerden sonra hayatını yeniden inşaa etmeye başlayanlar bir şeyler başarabiliyor.

ben ise ne aradığımı, hatta ve hatta kim olduğumu bile bilmiyorum.

bir arayışa girmek için büyük bir motivasyon ve istek gerekiyor. bende ikisinin de çeyreği dahi bulunmuyor. sadece bu durumdan ne denli muzdarip olduğumu söyleyerek çevremdekilerin canını sıkma taraftarı olarak bir köşeye siniyorum.

şu sıralar uğraştığım şeyler kabuğumdan sıyrılmamı sağlıyor olsa da, bir köşeye sinmekteyim genel olarak.

bir cumartesi gecesi, vizelerden hemen sonraki cumartesi gecesi, yurdun en üst katındaki gizli buluşma alanımızda koltuğun köşesine de aynı şekilde siniyorum.

chan, cuma günü vizelerimiz bittiği için hepimizi fıldır fıldır arıyor okulun içerisinde. sonrasında ise cumartesi gecesi en üst katta buluşacağımızı söyleyerek yok oluyor. sebebini sormuyoruz hiçbirimiz. neden buluşacağımızı çok iyi biliyoruz ancak bilmemiş olmayı diliyoruz.

"burada yakalanırsak başımız derde girer. biliyorsunuz, değil mi?"

changbin, felix'in ensesine pek de yavaş sayılmayacak bir şekilde tokat geçirdiğinde suspus kesiliyoruz. geldiğimizden beri koltuğun diğer ucuna yayılmış, çubuk krakerini istikrarını bozmadan kemiren hyunjin bile donup kalıyor.

gelirdim ama delirdim ; minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin