"ben unutulacak adam mıyım ya?"
gergedan ilk defa bu kadar kalabalık, dolup taşıyor adeta. im nayeon ve grubunun bu gece sahne alacak olmasından kaynaklanıyor bu. onların sahnesinden sonra da biz sahneye çıkıyoruz. sahneye çıkar çıkmaz müşterilerin çoğunun kaçacağından emin oluyorum anında. üniversiteler arası gerçekleşecek yarışmanın aylar öncesinde, iki grup da birbirlerinin ederini ölçmek istiyor aklınca. bizim bir ederimiz yok. özellikle de onların marka değeri taşıdığını göz önünde bulundurursak.
günlerden cumartesi. yeonjun ve chan, neden daha fazla eleman almadıklarını tartışıyor barın arkasında siparişleri yetiştirmeye çalışırken. onların telaşını gören jeongin ise yardımcı olmak için aralarına katılıyor. dediğim gibi, burayı ilk defa bu karar kalabalık görüyorum. bir eleman dahi bana fazla gelirken, şimdi yetişmiyor olması gece sonunda dolacak ceplerinin işine yarayacak gibi duruyor.
hyunjin, önündeki bardağı tek dikişte tekrar kafasına diktiğinde direkt olarak barın önüne yaslanmış oğlana bakıyor. eski sevgilisine, oda arkadaşına, chan'ın tek ve biricik elemanı yeonjun'un yeni flörtü beomgyu'ya.
"çocuğun eşyalarını odanın ortasında yakmışsın. pek de unutulacak biri değilsin sanki." diyor felix. teselli mi ediyor yoksa dalga mı geçiyor hiçbir fikrim yok ancak haklı olduğu ortada.
hyunjin, beomgyu'ya hâlâ aşık mı yoksa ayrılmalarının üzerinden kısa bir süre geçer geçmez yeni birini bulduğu için takıntı yapmış durumda mı anlamıyoruz hiçbirimiz. takıntı yaptıysa da hakkı var kanımca. eski sevgilim, ayrılmamızın üzerinden kısa bir süre geçtiğinde hayatına birini soksa aynı şeyi hissederim. hatta kafamda kurup durur, aldatıldığım senaryolarına dahi inanırım.
"uzun sürmez bence," diyor changbin hyunjin'i teselli etmek istercesine. "yakışıklı da değil üstelik."
hyunjin, masanın üzerindeki elini kaldırarak önüne düşen saçlarını düzeltiyor sinirle. geldiğimizden beri içtiği kaçıncı bardak saymayı bırakmış durumdayım. şimdiden yanakları ve kulakları hafifçe kızarmış bile.
"buraya ilk geldiğimiz zaman barmen ne kadar yakışıklıymış, keşke grubumuzda olsaydı demediniz mi hepiniz?"
kollarını göğsünde kavuşturuyor şımarıkça. bakışlarını üzerimizden alarak tekrar sırtı bize dönük beomgyu'ya veriyor dikkatini. beomgyu güzel biri, gerçekten. hyunjin ile yakışıyor. biraz gıcık bir mizacı olsa da insanı kendisine çeken bir aurası var. birkaç saattir gözlemleyebildiğim şey bu en azından. hyunjin'in neden ona çekildiğini anlamak güç değil bu yüzden.
"yakışıklı zaten," diyor minho konuya dahil olarak. "senden yakışıklı."
yurdun çatı katında ettikleri kavganın üzerinden, minho'nun dayak yemesinin üzerinden yani, üç haftaya yakın bir zaman geçiyor. o günden sonra provalarda fazla muhatap olmuyorlar birbirleriyle. en iyisi de bu. başımız şişmiyor, kendimizi kavganın ortasında bulmuyoruz. arada bir iki - üç kelime muhabbet edip işlerine bakıyorlar. biz de şaşırıyoruz bu sakinliklerine ancak işimize geliyor.
kavga gecesinin ertesinde, minho'nun da rica ettiği gibi salı günü başlıyoruz provalara. yüzündeki yaralara yenileri eklenmiş. hafif bir şekilde topallıyor ancak belli etmemeye çalışıyor. hepimiz fark ediyoruz tabii. yine de çaktırmıyoruz o bir şey demediği için.
pazartesi günü gerçekleşen eylem, tüm ulusal kanallarda canlı yayın olarak gösteriliyor. kaçıyorum tüm televizyonlardan. dersten hemen sonra kendimi odama kitliyor, uyumaya çalışıyorum vicdanımın el verdiğince. ona bir şey olacak olma düşüncesi bile döndürüp duruyor beni yatakta. gözüme uyku girmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gelirdim ama delirdim ; minsung
Fiksi Penggemarkazandığımız savaş yok fakat o gece, en azından birbirimizi kaybetmiyoruz. [twenty-five twenty-one x reply 1988 x lemonade mouth x öyle bir geçer zaman ki] [1990s, school band, found family, friends to enemies to lovers]