Bölüm 2 - Bağ

246 10 21
                                    

bunun şimdiye kadar gördüğüm en inanılmaz şey olduğunu ve onu kendimden güvenli bir mesafede tutmamın daha iyi olacağını düşündüm. eğer biri beni böyle severse, bu beni ateşe verir diye düşündüm.

Mahkemenin üzerinden aylar geçti.

Bazen günleri takip edemiyordum.

Nikolai, Aleksander'ın yaşadığı ile ilgili bir bildiri yayınladı ve ülkenin her bir yanına gönderdi. Bildiri içerisinde onun görevi ve içeriğiyle ilgili bilgiler de vardı. Güçleri ile ilgili bir detay söylemedi ya da resmi bir açıklama yapmadı. Benimle ilgili bir açıklama da yapmadı. İnsanlar sadece iki meşhur elçinin sarayda yaşadığını biliyorlardı. Buna şaşıranlar kadar kızanlar da vardı ama Nikolai bir karar vermişti ve kimse daha fazla dikkati üzerine çekmek istemiyordu. O yüzden herkes kralın kararına karşı saygı göstermişti.

Büyük Saray gerçekten büyüktü ve bunun için şükrediyordum. Aleksander'a benim olduğum katta bir oda verildiğini biliyordum ama hangi oda olduğunu öğrenmek için bir çaba sarf etmemiştim. Açıkçası, bilmek de istemiyordum.

En azından bilmezsem, gecenin bir yarısı odasına gidip onu öldürmeyeceğimi düşünüyordum.

Hepimiz bir arada yaşıyor olsak da bazen günlerce birbirimizi görmediğimiz oluyordu.

Aleksander gerçekten de saray dışına çıkmıyordu. Daha doğrusu, istese bile çıkamıyordu. Nikolai söylediği her şeyi gerçekleştirmişti. Sarayda Aleksander'ı gördüğümde, arkasında onu takip eden birileri illaki oluyordu. 

Ona kısacıkmış gibi gelen şu zaman diliminde bile ne işler başardığını duyuyordum, haberleri geliyordu.

Ama bunu gerçekten içinden gelerek mi yapıyordu? Göz boyamak hiçbir zaman onun işi değildi. Ya gerçekten Nikolai'nin güvenini, belki de hepimizin güvenini, kazanmaya çalışıyordu ya da aklında çok daha başka planları vardı. 

Böyle olmamasını umuyordum.

Gerçekten değişiyor olduğunu düşünmek içime biraz da olsa su serpiyordu.

Ben de bu zaman diliminde kafayı yememek adına elimden geldiğince bir işin ucundan tutmaya çalışıyordum. Bazen Genya'ya yardımcı oluyordum, bazen Nikolai ve diğerleri ile fikir alışverişleri yapıyordum.

Bazen ise sadece kendi kendime kalmak istiyordum. Elime aldığım bir kâğıt ve kalemle kafamın içindeki gürültüyü çizimler yaparak susturmaya çalışıyordum. Bazen gölün hemen ilerisindeki serayla ilgileniyordum. Oradaki çiçeklerin muhteşem kokusu her zaman olmasa da bir süreliğine her şeyi unutmamı sağlıyordu.

Ama bütün bunların dışında bana en iyi gelen şey, çocuklarla ilgilenmekti. 

Öğrencilerin çalıştığı ve eğitim gördüğü okul, Nikolai'nin uğraşları sayesinde biraz daha iyi bir hale gelmişti. Öğrenci sayısı eskisi kadar çok değildi ama sınıflar yine de doluydu. Artık güçlerin peşine düşen ve çocukları zorla buraya getiren avcılar yoktu. Aileler isterlerse ve çocuklar da buna razıysa, çocuklarını Büyük Saray'a gönderiyorlardı. Belki de böylesi çok daha iyiydi. Zorla güzellik olmuyordu.

Çocuklar, güçlerimi kaybettiğimi bilmiyordu. Bazen acaba benden bir şeyler beklerler mi diye kendimi gerdiğim zamanlar oluyordu ama hiçbirinin öyle bir isteği olmamıştı bugüne kadar. Sadece yanlarında olmam onlara yetiyordu. Ben de onlara Baghra'dan öğrendiğim her şeyi aktarmaya çalışıyordum, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordum.

Benimle zaman geçirmeyi seviyorlardı. Ben de onları seviyordum. Onları tebrik ettiğimde, saçlarını okşadığımda, sırtlarını sıvazladığımda ve başarılarını alkışladığımda yüzlerindeki tebessümü görmek bana yetiyordu. Benim böyle olanaklarım olmamıştı. Onların da öyle yaşamalarını istemiyordum.

Back to the Start | DarklinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin