9. BÖLÜM

56 8 0
                                    

Kimdi bu çocuk? Nereden tanıyordu beni? Ona doğru dönüp yüzüne dikkatlice bakmaya başladım. Yok hiç bir yerden tanımıyorum. Zaten hayatıma giren insan sayısıda o kadar fazla değildi.

"Sen bunu nereden biliyorsun be?"diye sinirlice sorunca üzgün gözlerini üzerime çevirip "Annenle babanı bu okulda herkes tanır. Onlar burada bir efsanedir. Aslında sana biraz dikkat etselerdi anında anlarlardı." Ben zaten bunları biliyordum ki. Annemle babam sadece bu okulda değil bu ülkede efsaneydiler. Ama insanların bilmediği şey kardeşimin kaybolmuş olduğuydu. Onu da beni de ailemizin ölümünden sonra Fransa'da sanıyorlardı.

"Sen nereden biliyorsun bunu peki?"diye sakince ama dişlerimi sıkarak konuştum. Aile konularımın bilinmesi beni her zaman rahatsız etmişti.

"Aslında bunu sana söylememi Ali komutan istemedi ama ben bilmen gerekir diye düşünüyorum. Sen de ona kızmazsın heralde."

"Sen bir söyle de kızıp kızmıyacağımı ben düşünürüm." Sinirlice bunları söylemem işe yaramıştı sanki. O da "Ali komutanla geçen yıl kardeşini bulmak için bir plan hazırlamıştık. Oradan biliyorum. Aslında sana bunları açıklamazdım ama şanslısın iyi günümdeyim."

Çocuğa bak ya kafayı yemiş. Bir de iyi günümdeyim diyor. Sıyırık.

"Hee iyi günündesin yani. O zaman biz onu bi kötü yapalım. Biraz da kötü gününde ol."deyip hızlıca oturduğum ağacın dibinden kalktım. Ana binanın önüne doğru hızlıca yürürken Arel' de peşimden gelmiş kolumu tutmuştu. Beni kendine doğru çevirerek " Ne yapmaya çalışıyorsun?"demesiyle zaten bozuk olan sinirlerim daha da fazla bozulmuş " Senin iyi olan gününü berbat etmeye çalışıyorum. Hani iyi günündeydin ya biraz da berbat gününde ol da beni anla."diye bağırdım.

Kolumu hızlıca çekerek ana binaya doğru yürümeye decam ettim. Sinire bak ya gelmiş ben bi ara senin kardeşini aradım da diyor. Mal. Sanki ben hiç aramadım. Hayatımı ona verdim ben be.

Hızlıca Ali amcanın odasına daldım. Sinirle parlayan gözlerimi ona diktim. Ayağımı sallayarak ona dik dik bakmaya başladım. Arkamdan koşarak gelen Arel' den sonra Ali amca bir şeyler olduğunu anlamış gibi bana şefkatla baktı. Bu bakışı tanıyordum. O adamın elinden beni kurtardığı zaman da böyle bakmıştı.

Bana baktıktan sonra sinirle Arel' e döndü. Sanki ne söylediğini anlamış gibiydi.

Ama yine de "Ona ne anlattın?"diye sinirlice sordu. Hadi ama bana bir şeyler anlattığını nerden biliyordu ki.

Arel' de "Bilmesi gerekenleri. Onunla zaten aramaya devam etmiyecek miydik? Ne kadar çabuk öğrenirse o kadar iyi değil mi?" Neyi aramaya devam edicektik. Bir dakika kardeşimi aramaya devam edicektik.

"Onun bilgilerine ihtiyacımız var. İki yıldır hiçbir şey anlatmadı ama artık zamanı gelmedi mi?" Evet iki yıldır ölü gibiydim. Kimseyle gerekmedikçe konuşmazdım. Ever veya hayır. Şimdi de öyleyim ama biraz daha açıldım yani. En azından biraz daha uzun konuşabiliyordum. Ama tabii hâla insanlardan kaçıyordum.

Ali amcada Arel' e hak vermiş olacak ki hafifçe kafasını bana çevirerek "Onun artık her şeyi öğrenme zamanı geldi." Dedi. Evet bence de gelmişti. Ama ben buraya bunun için gelmemiştim. Ben buraya onun gününü berbat etmeye gelmiştim.

"Hee yani artık herkesi benim ailem için seferber mi etmeye karar verdin Ali amca."diye bağırdım. Kafayı yemiş olmalıydı heralde. Ben kimseye güvenmezdim. Ali amcaya sadece değer veriyordum. Babam gibiydi işte. Ama asla babam olamazdı.

"Emreyi bulmamız için bu şarttı kızım." Nasıl şart ya. Yıllardır onu arayan ben kimseden yardım almadan o kadar şey öğrendim. Ama o tek başına çalışma yapamadan bir de öğrencisinden yardım istemiş. Hani efsane Ali komutan.

GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin