10.BÖLÜM

43 9 0
                                    

Bugün ailemin öldüğü gündü. Benim onlarla beraber öldüğüm gün. Kardeşimi kaybettiğim gün. Kendimi kaybettiğim gün. Bugün benim mahvolduğum gün.

Taş kesilmiş gibi karşımda duran Arel' e bakıyor kimsenin ne söylediğini duymuyordum.

Kendimi hemen toparlamam ve kimseye belli etmeden buradan çıkmam gerekiyordu. Sonra rahatça ağlayıp güçsüzlüğümü gizlemem ve geri dönmem. Ama şuan bunları yapmak bile o kadar imkansız geliyordu ki. Hemen buraya çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum.

Ama kimseye belli etmemem gerekiyordu. O yüzden kalbimin acısının üzerini örtüp karşımda dikilip acıyan gözlerle bana bakan Arel' e diktim gözlerimi. Neden ve ne zaman gelmişti buraya?

Melisle Cemreye "Hımm anladım." Deyip önümde ki yumurtayı hemen ağzıma attım ve ayaklanarak "Ben derse yetişirim."deyip kalktım. Arelse hâla karşımda dikilmiş bana bakıyordu. Kafamı başka bir yere çevirip yemekhaneden çıktım.

Okuldan çıkıp yine spor salonuna gelmiştim. Bütün öfkemi akıtmam acımı, üzüntümü gömmem gerekiyordu. Hemen soyunma odasına ilerleyip bandajı elime sardım ve alt kata inip kum torbasına bakmaya başladım. Ona vurmuyordum. Sadece kum torbasını izliyordum. Oysa şimdi sinirimden, hıncımdan kum torbasının ağzına sıçmam gerekiyordu.

Ama ben sadece bakıyordum. Kum torbasınım üzerinde ki kırmızı geçişlere bakıyor ve onları inceliyordum. Sanırım iyice kafayı yedim. Annemle babamı kaybettiğim bir günde saçça salak bir şekilde kum torbasını izliyordum.

Birden kahkahalarla gülmeye başladım. O kadar çok kahkaha atıyordum ki. Bağıra bağıra gülüyordum. Eğilip dizlerime vurarak gülmeye hatta yerimde zıplamaya başladım. Ağzımı yarım metre açmış, küçük dilimi gösterecek kadar kahkaha atıyordum.

Neredeyse beş altı dakika böyle kahkaha attım. Birden kahkaha atarken yere çöktüm. Dizlerimin üzerinde durmuş ellerimi yere yaslamış yere bakıyordum. Saçlarım yüzümün önüne gelmişti. Şuan da Samara gibi görünüyordum büyük ihtimal.

Gözlerim dolmuş kendimi ağlamamak için zor tutuyordum. Ama bu çok saçmaydı. Alt katta kimse yoktu. Burası lacivert duvarları, siyah parkeleri, kum torbalarıyla tam benlik bir yerdi. Üstüne üstlük pek fazla kimse gelmiyordu ve şuan yalnızdım. Ağlamamam için hiçbir sebep yok. Ama ben direniyorum. Yere bakıyordum ama gözüme dolan yaşlar yüzünden yeri tam olarak göremiyorum. Hâla akmaması için elimden gelen her şeyi yaptığım gözyaşım gözümden aktı ve yere düştü. Bende onunla beraber yıkıldım. Yok oldum. Kaybettim. Bu savaşı da kaybettim. O günden beri ağlamayan ben iki gündür sümüklü gibi ağlıyorum. Bu canımı biraz daha acıttı.

Ayaklarımı yana kaydırıp yere vurmaya başladım. Hayır. Annemleri kaybettiğim için değil. Kendime verdiğim sözü tutamadığım için sinirlenmiş ve ağlıyordum.

Annemler için o kadar çok gözyaşı dökmüş o kadar çok ağlamıştım ki artık bünyem onlarsızlığa alışmıştı. Ama kalbim hâla ilk günkü gibi acıyor hâla ilk günü gibi yanıyordu.

Dizlerim karnıma doğru çekerek ellerimi dizlerimde birleştirdim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Sinirden ellerimle saçlarımı dağıtıyor yere vuruyordum. Çığlık atasım vardı.

Birden yerden kalkmaya karar verip kum torbasının yanına gidip sağ elimle bir tane geçirdim. Ama öyle bir geçirdim ki kum torbası asılı olduğu yerde sona kadar gitti.

Diğer kum torbasını yanına gidip ona da bir tekme savurdum. Hızla diğerinin yanına gidip onada bir yumruk savurdum. Gözlerimde ki yaşı silerek kum torbalarını hepsini sonuna kadar ilerleterek vurdum. En sona geldiğimde ona da bir tekme savurup sonuna kadar ilerlettim.

Bütün kum torbalarına zaferle baktığımda artık kendimi güçlü hissediyordum. Ne olursa olsun ben bunları atlatmıştım. Kimse benim canımı acıtamazdı artık. Hem ondan da kurtulmuştum. Değer verdiğim tek bir kişi vardı. O da kayıptı.

Elimden bandajları çıkarıp atarak ilerleyip yukarı çıktım. Zaten üzerimi değiştirmediğim için direk lavaboya yöneldim. Gözlerime bakmam lazımdı.

Lavaboya girdiğimde hemen kafamı aynaya çevirdim ve gördüğüm yüzle şok oldum. Bu ben miydim? Resmen çökmüş gibi görünüyordum ve bundan hiç hoşlanmamıştım. En son iki yıl önce onun elindeyken kendimi bu halde gördüğümde yemin etmiştim. Bir daha bu hâle asla gelmicektim. Ama şuan bu haldeyim.

Kendime bu sefer son defa yemin ettim.

"Bir daha asla bu hâle gelmeyeceğim."Fısıltıyla çıkan sesim şu zamana kadar en güçlü seslerimden biriydi sadece.

Elimi yüzümü yıkayıp, kağıt havluyla kuruladım. Şimdi daha iyi gözüküyordum işte. Hızla lavabodan çıkıp çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladım. Yetişmem gereken bir ders vardı.

Sınıfın kapısının önüne geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Kapıyı iki defa tıklatıp yavaşça açarak içeriye girdim.

İçerde Ali amca vardı. Ne yani dersimiz ona mıydı? Off be şimdi sıçtım işte diyerek bana söyleyeceklerini beklemeye başladım. O ise kafasını bana çevirdiğinden beri sadece bana bakıyor ve konuşmuyordu. Gözlerine bakınca gördüm. Orda üzüntü vardı. Acı vardı. Kaybetmişlik vardı. En çokta özlem vardı. Onun bu haline karşı ifadesiz bir şekilde ona bakmayı sürdürdüm. Ne yapabilirdim ki. Kendimi bile teselli edemezken onu mu teselli edicektim. Saçmalığın daniskası olurdu bu heralde.

Ali amca cam kenarında ki boş sıramı göstererek gözlerine yansıyan üzüntüsünü sesine yansıtmamaya çalışarak "Geç yerine." Dedi sertçe. Onu da anlıyordum tabii. Üzüntüsünü böyle gösteriyordu. Bende sessizce geçtim yerime oturdum.

Sınıfa bir göz gezdirdiğimde çoğu kişi dikkatlice bana bakıyordu. Eren' e baktığımda o da gülümseyerek bana bakıyordu. Arelse gözlerini duvara dikmişti. Eren' e göz kırpıp Melis' e baktım. Eren' e göz kırptığımı görmemişti. O da bana burukça gülümsedi. Bugün herkes buruktu anlaşılan. Bende bugün inadına gülümsüyordum sanki. Hiç gülmeyen bir insan olarak garipti bu durum. Ama sanırım kimseye göstermek istemiyordum. İçimdekileri.

İnsanlar bir şeyleri farkettikleri an insanın içinde hemen sömürmeye başlıyordu. Bütün duygularını sömürene kadar da doymuyor, durmuyordu.

Ondan biliyordum maalesef.

GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin