"Bu onun evi mi?"
Kim Seong önündeki küçük eve küçümseyerek bakarken sordu.
Jackson'un elleri arabanın direksiyonunu kavradığında patronunu, "Evet efendim." diye yanıtladı.
"Milyonlar değerinde bir gayrimenkul sahibi olmak ve bu küçük kulübede yaşamak. Ne kadar ironik!" diye söylendi Wohno, acı bir şekilde kıkırdayarak. Dudaklarını sigaranın arasına sıkıştırdı, sakin sakin içiyordu. Üçü de Kim Jeong'un evinden az uzağa park edilmiş olan arabanın içinde oturuyorlardı.
Jackson, yaşlı bir adamın evinden çıktığını görünce işaret etti. "Patron, bu Kim Jeong." Wonho ve babası yöne kafasını çevirip işaret edilen adama baktılar.
Seong, "Sahip olduğu aynı zayıf görünüm biraz bile değişmemiş." diye homurdandı.
Jeong, üç kişi tarafından izlendiğinden habersiz mahalledeki çocuklara çikolata dağıtıyordu. Arabadakiler Jeong'un çocuklarla konuştuğu her şeyi net bir şekilde duyabiliyorlardı. Wohno sigarasını arabadan attı ve hançerini aldı, amcasını onunla öldürmeye fazlasıyla hazır olduğundan yüzünde bir sırıtışla parmaklarını bıçağın ucuna sürttü. Ancak kısacık bir süre sonra kulağına dolan tatlı kıkırdamalar hareketlerinin durmasına neden oldu. Başını kaldırarak sesin kaynağına baktığında bol, bebek pembesi bir tişört ve kot pantolon giyen güzel bir adamın Jeong'a genişçe gülümsediğini gördü.
"Bu onun küçük oğlu efendim, Kim Taehyung. O aynı zamanda bir omega." diye bilgilendirdi Jackson.
Wohno gözünü bir kez bile kırpmadan önündeki omegaya baktı. Derin sesini net bir şekilde duyabiliyordu.
"Baba onların dişlerini çürüteceksin." dedi Taehyung, küçük kızın sevimli yanağını severek.
Taehyung babasına kıkırdarken Jeong kaşlarını çatarak, "Seninkileri asla çürütmedim." diye mırıldandı.
"Nereye gidiyorsun?" Bay Kim, pantolonunun tozunu çırptığı sırada sordu.
"Jimin'e gideceğim." Taehyung yüksek sesle kıkırdadı. Babası da sevimli oğluna gülümsedi. "Sen tam bir..." Jeong omega oğlunun burnunu çimdiklemek için duraksadı. "Çabuk gel, olur mu?"
"Tamam, hoşçakal." diye mırıldandı Taehyung, sevimli gülümsemesini göstererek.
Bay Kim yanından uzaklaşan oğlunun ardından bakışlarını çocuklara çevirdi ve yere düşen küçük çocuğa yardım ederken başını sallayarak gülümsedi. Taehyung'un ay çiçeği parfümü sürmediğini fark etmemişti.
Omeganın çekici güzelliğini gören Wonho'nun gözleri şehvetle doldu. Gözleri yüzünde sürekli bir kutu gülümsemesi olan omegaya sabitlenmişti.
Taehyung, Jungkook'la tanışmak için çok istekli olduğu için heyecanla zıpladı ve dudaklarını ısırdı. Aradığı kişinin kendisi olduğunu gerçek kana söylemek için çok sabırsızdı. Üzerindeki şehvetli gözlerden habersiz, gerçek kanı düşünerek iyice neşelendi.
"Taetae... Çiçek." Yoldan geçerken küçük bir kız, ağaçtaki kiraz çiçeklerini işaret ederek somurttu.
Taehyung onun sevimliliğine kıkırdadı. "Çiçeği mi istiyorsun?"
Küçük kız, büyük ikili gözleri parıldarken çiçeğe bakarak başını salladı. Taehyung kıkırdadı ve çiçeğe ulaşmaya çalıştı ancak ağacın dalı ona göre biraz yüksekti. Bu yüzden birkaç kez zıplamak zorunda kaldı ve yüzünde kocaman bir gülüşle elindeki çiçeği kavradı. Zıplarken havaya savrulan gömleği ince belini açmış, esmer tenini ortaya çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
trueblood
FanfictionŞeytani entrikacılar yüzünden ayrılan iki eşe, yüzyıllar sonra ay tanrıçası yeniden bir araya gelme şansı verir. Ancak bu yine de zor görünmektedir çünkü eski düşmanları da yeniden doğmuştur ve onlara çok yakındır. "Dünya senin bir canavar olduğunu...